Çok zengin ülke değiliz, öte yandan gelirimiz de azımsanacak seviyede değil..... diğer bir ifade ile orta gelirli bir ülkeyiz. Bizim gibi ülkelerin sahip olduğu hemen hemen tüm hastalıkları da vücudumuzda barındırıyoruz. Hastalıkların yükünün ağırlığı ve sürekliliği ise çoğu kendi bünyemizde şekillenirken, diğer bir kısmı dışsal özellikler ile yayılım göstermekte, küreselleşmenin değişik kademeleri ile ekonomimize enjekte edilmektedir.

......

Bugün bizim gibi kalkınmakta olan ülkelerde iç ve dış, özellikle de küreselleşme ile tecrübe ettiğimiz denge faktörlerini karşılaştıracağız... ama biraz makro açıdan. Türkiye’yi dışarıda en iyi temsil eden iki değer ve bunların yaklaşımlarından bahsedeceğiz... İlki Dani Rodrik, Harvard Üniversitesi’nde öğretim üyesi, ekonomist. Gelecekte ekonomi alanında Nobel Ödülü alacağını umduğum, bildiğim Dani Hoca, özellikle 1990’lardan beri üzerinde durduğu küreselleşme ve onun yapısal değişiminin, kurallara uyulmadığı ya da gelişmekte olan ulusların önlemler almadığı durumlarda nasıl bir hastalığa dönüşebileceğini dillendirmektedir.

Rodrik Küreselleşme Sınırı Aştı mı? adlı kitabında “Kapitalizm ulusal bir çerçeve içinde işliyor. Benim uluslararası ekonomiye bakışım şu: Uluslararası ekonomiyi öyle bir şekilde inşa etmeli ki, ülke bazındaki değişik tür kapitalizmler birbirleriyle çatışmadan yaşayabilsin. Kabul etmek lazım ki her ülkenin kapitalizmi birbirinden farklı.... bütün bu kapitalizmlerin Amerika'daki kapitalizme benzeyeceğini zannetti herkes. Böyle birşey olmayacak, tek bir model yok, olması da gerekmiyor. Sosyal ve siyasal kurumlar uluslararası çerçevede gelişmedikçe gerçek bir "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" anlamında bir küresel kapitalizmin yerleşmesi mümkün değil” diyor.

......

Sözkonusu vurgulardan sonra ise diğer kitabı “Akıllı Küreselleşme”de Dani Rodrik, ekonomik kalkınmanın ülkeye özgü yollarını ve büyümenin daha akla yatkın ve sürdürülebilir formlarını ortaya koymakla kalmıyor, hiperküreselleşmenin aşırılıklarına karşı güçlü tepkileri, finansal krizleri ve adaletsiz ticaret uygulamalarını önlemeye çabalayanlar ülkeler için yol gösterici birçok değişkeni ve yöntemi de açıklıyor.

......

Peki ulusal veya yerel kapsamda ne yapmalı?

Bu sorunun yanıtını da yine Rodrik veriyor... “kurumsal yapı ve ekonomik sistem arasındaki sıkı ilişkiye bakmalı.... Buna göre, ulusal hükümetlerin kapsamı ile piyasaların küresel yapısı arasındaki dengesizlik, küreselleşmenin yumuşak karnını oluşturur. Ulusal hükümetlere hareket alanı sağlayan ince bir uluslararası kurallar bütünü daha iyi bir küreselleşmedir. Maksimum değil, akıllı küreselleşmeye ihtiyacımız var”.... Diğer bir ifade ile Rodrik, bu alanı ve hareket serbestisini gönlünce vermeyen, vermek istemeyen küresel kuvvete karşı, ulusal ve yerelde kapsayıcı kurumlar ile ekonomik sistemi bağdaştıran politikaların uygulanmasının bir gereklilik olduğunu vurgulamaktadır.

.......

İkinci değerimiz Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) İktisat Profesörü Daron Acemoğlu. Acemoğlu ise kapsayıcı kurumların verimli ekonomik büyüme ile sıkı bir ilişki içinde olduğunu vurgulayan yaklaşımını şu sözlerle açıklıyor: “Kapsayıcı kurumlar çok basit.... İş dünyasında size istediğiniz şeyleri veren kurumlar kapsayıcı kurumlardır. Mülki hakları emin, yargı sistemi çalışıyor ve her insanı (ve yatırımcıyı) aynı şekilde değerlendiriyor..... dolayısıyla, bir şirket, bir tekel her şeyi eline alıp kontrol edemiyor. İş piyasasında işler zorla, güçle olmuyor, piyasa koşullarına göre oluyor. Ve bir fırsat eşitliği var. İnsanlar geldikleri şehirlere, ailelerin isimlerine, ten renklerine göre sınıflandırılmıyor. Becerilerinize göre, piyasada yeni ufuklara yelken açabiliyorsunuz... Kapsayıcı kurumlar böyle”.

.....

Hal böyleyken sormadan edemiyoruz: Küresel piyasa kuvvetine karşı kapsayıcı kurumlarla eşanlı hareket etmek varken, neden ulusal varlıkların üretim süreci ve sahipliği ile ulusal piyasa doğrudan yabancı sermaye talebi şekillenir ki? Bu yapılırken de oyunun kurallarını neden kapsayıcı kurumlar kurmaz da, piyasada kuvveti olan aktörler etkin rol oynar?....

Dış ticaretin değer yaratma vurgusu ile soralım: Neden hala aşağıda verilen tablonun sentezinde ortaya çıkan “Gümrük Birliği’nin dış ticaret ve sanayileşmemizde artık ek bir faydasının olmadığı gerçeği” bizi harekete geçirmez? Burada kapsayıcı kurumlara görev düşmüyor mu?

Sorular çok ama etkin yanıtlar az gibi....

....

Harvard ve MIT’deki yurdumuzun değerleri Sayın Rodrik ve Acemoğlu’na kulak verelim!


 


 


 

Güzel günler sizlerin olsun!


 

Prof. Dr. Veysel Ulusoy

Eposta: [email protected]

Twitter: @ekonomikanaliz