Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 100’üncü yıl dönümüne özel yazı dizisi başlatan Kahramanmaraşlı Müzik Adamı, Araştırmacı ve Bağlama Üstadı Mehmet Bağlar, Dr. Gökhan Gökşen’in Abdal Halil Ağa’nın hayatını konu alan Beyaz Sessizlik kitabını yazı dizisi şeklinde köşesine taşıdı.

Devletin gücü kendini oluşturan bireylerin ruhunda gizlidir.

Ben! Demeyen biz diyebilen, istiklâlimiz, evlatlarımız, inançlarımız diyen sıradan insanlar devlet olabilir.

Elbette birey yani insan her şeyden önce gelir.

Fikirleri yaşanmayan, vicdani, dini özgürlükleri olmayan bireyler, en muasır ülkelerde bile esaretten başka bir şey hissedemezler.

Yaşadığımız devletin temeli olan Kuvva-i Milliye; dervişlerle, âlimlerle yoğrulmuş Anadolu’nun Müslüman-Türk ruhudur.

Hani savaşlarda yeşil sarıklıları gördük diyen, çürümeyen şehit cenazelerinin efsaneleştiği, Mevlana’nın, Hacı Bayram Veli’nin yoğurduğu, tarihe geçen bir direnişin, istiklâl savaşının yaşandığı Anadolu.

Okuma yazma oranının %3’lerde olduğu, yıllar süren savaşlarla genç nesillerini kaybetmiş bir toplum, bu milletin en zor günlerinin bekçiliğini yapmakla kalmaz, dünya arenasının özgür ülkesi Türkiye Cumhuriyetinin temel taşı olurlar.

Gıptayla baktığım bu insanların aziz hatırasını daima kalbimizde hürmetle yâd etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Abdal Halil Ağa’nın işgalin ilk günü parayla, tehditle çalmadığı davulunu bedelini ne ile ödeyebiliriz ki?

Çaldığında alacağı bir kese ya da bir heybe dolusu altın, şehre gelen zalimlere dinlettiği beyaz sessizliğin bedeli olabilir mi?

Kızıyla sohbetimizde ;

Abdal Halil Ağa’ya kurtuluş savaşı sonrası sana bağ verelim, bahçe verelim ne istersin dediklerinde hepsini reddettiğini anlattı…

Alın teri, gönül yoldaşı davulunun kazancı ona yetmişti.

Din gardaşlarının özgür ülkesinde yaşamaksa onun en büyük serveti olmaya devam etmiştir.

Bu insanın yerine kendinizi koyun.

Saatlerce, günlerce, aylarca düşünün.

O zaman inancının gücünü, mayasının sağlamlığını, insan olmayı, kemale ermenin sükûtunu davulunda duyabilirsiniz.

Düşündükçe, beyaz elbisesiyle bir şehre 106 gün süren işgalin beyaz bestesini dinleten, zaferi şehre davuluyla duyuran, yıllarca bu kurtuluşun davulunu çalan, bu günü bayram yapan, düğüne çeviren bu insanı anlarsınız.

Kelimelerim, hafızam, resimleri, duyduklarımız değil onu kahramanlaştıran.

O sadece bir insan.

Vefalı, dost, maddi dünyanın nefsanî arzularının umursamazlığını yaşayan sade bir insan…

İnançlarına olan bağlılığı, yüreğinin sesine kapılışıdır onu kahramanlaştıran.

DAVULLAR SUSMASIN

2005 yılı 12 Şubat kutlaması esnasında bir haftadır çalan davullar istiklâl ruhunu, milletin sevincini duyuruyordu. Resmigeçit sırasında bir görevlinin Sayın Başbakan’ın önünden davulların sessiz geçmeleri için eliyle işaret vermesi; günlerdir kutlamaları yapan genç çeteler gibi benim de gücüme gitti.

Elbette kurallar gereği yapılan bu davranış karşısında, hissettiklerimi de aktarmak zorunluluğu duydum.

Namerdin susturamadığı özgürlük davulları istiklâli kutluyordu.

Bu davullar yalnız işgalde susmuştu.

Devlet olmanın hayal olduğu ilk kurtuluş gününde bile susmazken,

Nasıl olur da en gür gümbürdeyeceği yerde susturulurdu?

Maraş’ın davulları, Abdal Halil Ağa’nın torunları davulları çalmak için bu milletin özgürlüğünü beklemişti.

Gümbürdemek için bu milletin Mehmetçiğini gözlemişti.

İstiklâlin, özgürlüğün, inancın temsili olan davullarımız kardeşlerinin önünde çalsın beyler!

Kahramanmaraş’ın kahraman davullarını Allah bir daha susturmasın…

Beklediği kahraman Mehmetçiği Kahramanmaraş’ın kurtuluş gününde her yıl davullar karşılasın.

Resmi tören alanında devletimizin saygıdeğer idarecileri de Kahramanmaraşlının yüreğinin sesinin gümbürtüsünü duysun.

Duysun ki milletiyle aynı coşkuyu yaşasın.

Her yıl kutlanan 12 Şubatta davulların yeri unutulmasın.

Dünya tarihinin her dönemine damgasını vuran, barışın, mertliğin, yiğitçe savaşmanın, inancın kalesi, bu milletin evlatları, kahraman Mehmetçiğimiz, Maraş’ta işgal güçlerine canı pahasına kendini dinletmeyen Maraş davullarının dört üçlük vuruşuyla tören alanında resmigeçidini yapsın.

Neden Kahramanmaraş’ın Kurtuluş gününde Mehmetçik sadece davulla yürüyor diye soran olursa; anlatalım Abdal Halil Ağa’nın ve Maraş davullarının işgal günü Mehmetçiğe duyduğu özlemi.

İşgal altında, altınla, tehditle bile çalmayan Maraş davullarına Mehmetçiğin ayağının ritmi olma şerefi verilsin her 12 Şubat’ta.

Kahraman Ordumuz; kahraman şehrin, kahraman davullarının sesiyle ayak seslerini birleştirsin.

Ordumuzun halkından aldığı güçle yürüdüğünü tüm dünya duysun.

Maraş’ta yalnızca barışın sesi olduğu tescillenen davulumuzla, barışın teminatı ordumuz birleşsin.

Davulların niye çaldığı bir daha bir daha anlatılsın.

Yalnız Maraş’tan değil dünyanın her yerinden barışa, özgürlüğe, insanlığa inanan, insan olan insanlar, gelsinler bu sesi bu coşkuyu dinlemeye.

Öyle bir çalsın ki davullar Ahır Dağı’nda kardeşlik meşaleleri yansın.

İstiklal için evlerini dahi yakan Kahramanmaraşlının ateşi bu meşalelerde yaşasın.

Müzik, sanat, ruhu olan, insanı anlayan insanların işidir.

Dünyanın neresinde olursa olsun işgal edilen, sömürülen, zulme uğrayan ya da bu mazlumların yanında olan kim varsa gelsin bu şenliğe.

Abdal Halil Ağa’nın işgali protesto edişini, yasını, acısını, hüznünü koskoca bir şehri aylarca bembeyaz bir sessizliğe boğarak anlatışını, davulunu parayla değil her sanatçı gibi ruhuyla çalışını tüm dünyaya dinletelim.

Bu sese, Maraş davullarına, eşlik edecek tüm dünya müzisyenlerine bu çağrımızı yapalım.

Parayı amaç olarak değil araç olarak gören, ruhuyla müzik yapanlar gelsin o gün.

Eminim ki o gün tehditle, parayla bu sesi duymak isteyenlerin akıl sahibi çocukları bile bu sıradan insanın yasını, müziğini susturmasının sebebini anlayacaktır.

Dünya tarihinde eşine ender rastlanan bir mücadelenin yaşandığı bu şehirde kardeşlik davullarının festivali olsun.

Dünyadaki bütün barışsever davullar, ritim gurupları, sanatçılar bu muhteşem festivale gelsinler.

Abdal Halil Ağa’yı yâd etsinler.

Bir garip abdalın beyaz sessizliğini sorgulasınlar fikir adamları.

Kaynağı İslam olan, özünü Mevlana’dan, mayasını hacı Bektaşi Veli’den alan, Yunus Emre’nin yoğurduğu, inançla pişen Abdal Halil Ağa’nın beyaz sessizliğini sorgulasınlar.

Sadece davul dinlemek istiyoruz, özgürce, insanca yaşamak istiyoruz, müziğin evrensel dilinde “bir” olmak istiyoruz diyenlerde gelsin.

Gelsinler de Anadolu’nun bağrında Abdal Halil Ağa’nın yüreğinde “bir” olsunlar.

Gelsinler dünya malına meyletmeyen Abdal Halil Ağa’nın zengin gönlünün aşuresinden yesinler.

Özgürlüğün paha biçilemez sesini Abdal Halil’in davullarından dinlesinler.

Her yıl Abdal Halil Ağa’nın davulunun sustuğu 28 Ekim’de ya da tekrar çaldığı 12 Şubat’ta Abdal Halil’in kardeşliğini, savaşa direnişini, beyaz gönlünün sesini gümbürdetsinler.

Maraş’ta bir garip abdalın yaşadığını, gönül dervişlerinin şehri olduğunu tüm dünyaya dağılarak anlatsınlar.

Günümüzde gitar, bağlama, piyano vb. pek çok çalgının öğretilmesi için kurslar düzenlenirken; kültürümüzün tam ortasında olan davul dersinin verilmemesi, talep edilmemesi, davul çalanların yadırganması üzerine de düşünülmesi gerekmektedir.

Ancak o zaman nelere “yadırgı” kaldığımız daha iyi anlaşılır.

ABDAL HALİL AĞANIN EVİ

Abdal Halil Ağa bugünde Abdallar Mahallesi olarak bilinen yerde mukimdi.

İnce toprak yollardan ulaşılan bu muhite o zaman da Abdallar Mahallesi denilmekteydi.

Atatürk’ün Heyeti Temsiliye adına Maraş’a destek olması için gönderdiği Kılıç Ali Paşa 22 günlük Maraş Harbinde 15 askeri ile çetelere cephane dağıtımını Abdallar Mahallesinden yapmaktaydı.

Çetelerin ihtiyacı olan mermi, bomba dağıtımı Abdallar Mahallesinden yapılmaktaydı.

İhtiyaç olunca açılan yollardan Abdallar Mahallesine kadar gelip cephane alınmaktaydı.

Abdal Halil Ağanın zafere inancı, Abdallar Mahallesini Kılıç Ali Paşa için güvenli bir yer haline getiriyordu.

Bu muhitte işgal yanlısı Ermeni bulunmamaktaydı.

Şehirde bazı muhitlerde iç içe geçen evlerde çatışmalar olduğundan Abdallar Mahallesi daha güvenliydi.

Abdal Halil Ağa’nın evi iki katlı, tabanı çardak, duvarları toprak kerpiçle yapılmış bir evdi.

Yanında hacca gidip geldikten sonra vefat eden kardeşi Hüseyin’in evi vardı.

İki kardeşin evi yan yanaydı. Ortak bir avluları vardı.

Yanında daha sonra oğlu imamın oturduğu bir ev daha vardı.

Fakir bir mahalle olan Abdallar Mahallesinde o zaman evlerin hepsi topraktı.

Aşağıda ahır gibi bir boşluk vardı.

Kızı Yeter Davulcubaşı’na;

- Bineği var mıydı? diye sorduk.

- Nerde? dedi.

Abdal Halil Ağa’nın evinde ahırı varsa da hiçbir hayvanı olmamıştı.

Çünkü dünyanın garibi bir fakir abdaldı.

Ömrü boyunca kendi ayakları üstünde durmuştu.

Hiç kimsenin sırtına binmemişti.

Üst katta karşılıklı iki odası vardı. Bir odanın içinde toprak ocağı bulunmaktaydı. Bu odada oturulurdu.

Diğer oda ise yatak, yorganın konduğu odaydı. Çok kalabalık bir ailesi olan Abdal Halil Ağa ve çocukları iki odalı bu evde yaşıyorlardı.

Üst katta iki odanın ortasında sofa denilen boşluk vardı.

Avludan üst kata çıkılan tahta merdiven bu boşluğa çıkmaktaydı.

Toprak dam bu sıcak yuvanın tavanıydı.

Avluda, asmayla üstü kapatılmış, gölgesinde oturulacak bir yapı vardı.

Bir dişbudak ağacı da avluya serinlik veren diğer bitkiydi.

Dönemin Fransız ordusunu karşılamayı reddeden, davulunu verilen altınlara rağmen susturan, bu garip abdalın dünyada ki tek varlığı bu küçücük eviydi.

Abdal Halil Ağa’nın aile ferdi, onlarca insan bu evde yaşamak zorundaydı.

Bu kerpiç yapı günümüze kadar dayanamamış ve yıkılmıştır.

MARAŞ’IN HİM TAŞINI BİZ DİKTİK

Kızıyla yaptığım görüşmede merakla sordum.

- Rahmetli Baban Maraş’a nereden gelmiş biliyor musun?

- Nereden gelecek biz Maraş’lıyık, Maraş’ın him taşını dikenler bizik. Diyerek yumruk yaptığı elini tek odalı, yer minderinden başka bir şeyi olmayan evinin tabanına vurdu.

Bu soruya cevap verirken Maraş’ın sahibi gibiydi.

Kızının tüm kalbiyle yaptığı konuşmaları kelimeleri okuyarak değil, herkesin onu görerek dinlemesini isterdim.

Bir an düşündüm.

Abdal Halil Ağa o meşhur kelimeleri nasıl söylemişti.

Hayal bile edemedim. Kızı inandığı şeyleri vücut diliyle öyle güzel anlatıyordu ki tarif edemem.

Maraş’ın him taşını biz diktik.”

Maraş’ın temellerini biz attık. İddialı bir cümleydi.

Maraş’ı biz kurduk, demek istiyordu.

Ya da Maraş’ı biz Türk-İslam kültürüyle tanıştırdık…

Abdal Halil Ağa adından anlaşıldığı gibi abdaldı.

Abdal” kelimesi günümüz Maraş’ında davul çalanlara verilen genel bir isimdir.

Abdallar soy itibariyle Türkmen’dir.

Abdal, tarihte de davul çalan Türkmenlere verilen bir isimdir.

Oğuz boylarına bağlı abdal oymakları Anadolu’ya büyük gruplar halinde gelen Türkmen oymakları arasındadır.

Faruk Sümer’in çalışmalarında;

1691 -1928 yılları arasında Anadolu’da bulunan büyük Türkmen oymakları arasında Abdallar oymağı yer almaktadır.

Anadolu’ya gelen Abdallar oymağı Çavuldur boyuna bağlı görülmektedir.

Çavuldur kelimesi ünlü, şöhretli manasındadır.

Emir Çavuldur Alparslan’ın, Çavuldur boyundan Çaka Beyse Danişmend Gazi’nin Anadolu fetihlerinde yer almıştır.

Çaka bey ilk Türk deniz filosunu kuran Türkmen beyidir.

Türk gemilerinde zafer sonrası kutlamaların davullarla yapıldığı vakidir.

1071 yılında Alparslan’ın Malazgirt zaferi sonrası Anadolu kapılarının Türklere açıldığını hepimiz biliyoruz.

1071 yılına gelmeden;

Çağrı ve Tuğrul Beyler Selçuklu devletini 1040 yılında Horasan ve İran’da kurdular.

Selçukluların kurulmasıyla Orta Asya’dan Horasan ve İran’a oğuz boylarının göçü hızlandı.