Bismillahirrahmanirrahim

Hamd, alemlerin Rabbi Allah’adır. Salat ve selam Efendimiz Hz. Muhammed’in, sahabelerinin ve tüm müminlerin üzerine olsun

Değerli kardeşlerim, muhterem Müslümanlar! Var olan bu insanlık âlemi, bir sorumluluk dairesinde yaratılmıştır. Ve bu var olan insanlık âlemine sorumluluklarını ileten ve haber veren Hz. Allah aynı zamanda onların yaratıcısıdır. Adem (a.s.)’dan beşeriyetin son insanına kadar, insanların bu dünya aleminde, neyden nasıl faydalanacaklarını ve kendi aralarında nasıl olacaklarını onlara tayin etme gücüne sahip olan yüce Allah’tır. Çünkü onları yaratıp var eden O’dur. Ve onları görevlendiren de O’dur. Ve onları bütün mahluklardan üstün kılan da O’dur. Ve onları, dünyada hayatlarına bir şekil verip, onları bir imtihan dairesinde tutarak mahşer gününde hesaba çekecek olan da O’dur.

Nasıl ki her ne kadar teknik alet varsa ve o teknik alet için de nasıl bir katalog, bir kullanım kılavuzu lazımsa; en basitsediğimiz bir hesap makinesinin bir kılavuzu varsa, cebimizde taşımız olduğumuz cep telefonunun bir voltajı ve bir kullanım kılavuzu varsa; bütün bu güce ve bu kuvvete sahip olan Halik-i Mutlak Hz. Allah’ın, Âdem (a.s.) babamızdan Hz. Muhammed Mustafa (sav)’e kadar mükemmel bir şekilde yaratmış olduğu bu insan denen varlığı da katalogsuz, kullanım kılavuzsuz göndermesi mümkün müdür? Bir akıl ki bütün bu bahsettiğimiz teknik aletlere hâkim ve üretimine sahiptir; Allah Teâlâ’nın bu aklı başıboş bırakması mümkün müdür? İşte, bu akıl başıboş yaratılmadı. Adem (as)’dan Hz. Muhammed Mustafa (sav)’e kadar var olan bu insanlık aleminin nasıl idare edileceği, nasıl huzura kavuşacağı, ne şekilde hem manen hem de madden rahat edeceği peygamberlerle ve vahiyle ibraz edilmiş, kendilerine gönderilmiştir.

Bizler son peygamber Hz. Muhammed Mustafa (sav)’in ümmetiyiz. Adem (as)’dan, Hz. Muhammed Mustafa (sav)’e kadar bütün Müslümanlar Allah ve peygamberlerine inanmayla mükellef kılınmışlardır. Kuran-ı Kerim’deki "Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz." (Bakara/285) ayet-i kerimesi gereğince bizler de onlara inanıyoruz, yani peygamberler arasında hiç fark gözetmiyoruz. Allah-u Teala’nın bütün peygamberleri ve elçileri insanlık âlemine gelmiş, Beşir (müjdeleyici) ve Nezir (uyarıcı) sıfatına sahiptirler. Ancak ne güzel bir şans ki bizler Hz. Muhammed Mustafa (sav)’in ümmetiyiz. Allah Teâlâ’nın “eğer sen olmasaydın ey Muhammed, ben bu dünyayı, bu kâinatı yaratmayacaktım” dediği peygamberin ümmetiyiz. O’nun katresinden, onun güzelliğinden bütün güzellikler doğdu. Onun ümmetinin güzelliği de sonsuza kadar kendisine verildi. Var olan insanlıkta sonsuza kadar kendisine iman edecek bir ümmet yaratıldı. Ve O’na iman edenler de, “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.” (Al-i İmran/110) ayet-i kerimesinde “ümmetlerin en hayırlısı” olarak tabir edildi.

İnsanlar kendi aralarında hem iman hem küfürle mücadeledeyken, aynı zamanda bir idari mekanizmaya da ihtiyaçlar duyuyorlardı. Yani evde babaya ihtiyaç olduğu gibi, mahallede muhtara ihtiyaç olduğu gibi, şehirde belediye başkanına ihtiyaç olduğu gibi, muhakkak ki bir idari sorumluluk dairesinde valisiyle ve devlet başkanıyla bu insanlar idare edilmeliydi. Çünkü onların hepsi de aynı görevde olmuş olsaydı hayat hiçbir zaman güzel devam etmezdi. Muhakkak babaya da ihtiyaç vardır ve idari mekanizmadaki baş eğeceğimiz insanlara da ihtiyaç vardır.
Devamı yarın...