Yaşadığımız coğrafyaya baktığımızda her zamankinden çok yerli ve milli savunma araçlarına ihtiyacımız olduğunu anlıyoruz.

Hatta geç kaldığımızın da farkındayız. Çoğu zaman dost ve müttefik bildiğimiz ülkelerin ekonomik ve savunma alanındaki tehdit ve santajlarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Her zaman dile getiririm... Sosyolojide insan ilişkileri ile devletler arası münasebetler her zaman paraleldir; güçlü olan haklıdır.

Dünkü yazımda altını çizdiğim gibi, artık savunma sanayinde adınızı duyurduğunuz kadar varsınız; kendinize yettiğiniz sürece bağımsızsınız.

Kendi silahını kendin üret! Uluslararası platformda bağımsız ve etki sahibi bir küresel oyuncu olabilmenin kuralı...

Komşumuz İran'a baktığımızda bunun bariz örneğini görüyoruz. 1990'lı yılların başından itibaren silah ve savunma sanayisine yatırım yapan komşumuz, bugün tank, denizaltı ve savaş jetleri dâhil pek çok ağır silah ve askerî aracı kendi imkanlarıyla üretiyor. Hatta 2006 yılından buyana silah ihraç eden ülkeler arasına katıldı. Günümüzde en az 57 farklı ülkeye silah sattığı öne sürülüyor.

İran kendi arabasını üretebiliyor, gelişmiş bir ağır sanayisi var. İran’ın en son başarısı kendi üretmiş olduğu uyduyu uzaya fırlatması olmuştur.

Ülkemiz, özellikle 2007 yılından sonra savunma ve güvenlik alanına yatırım yapmaya başladı. Şimdi silahlı ve silahsız hava aracımızı,tankımızı,helikopterimizi üretiyoruz. İlk 100 büyük savunma sanayi şirketi arasına iki Türk şirketi girdi

Türkiye, son dönemde kendi güvenliğini öne alan yeni projelere yöneldi. Hükümet 2018 yılı bütçesinden savunma ve güvenlik birimlerinin ihtiyacı olan modernizasyon harcamaları için ilave 18.7 milyar TL'lik kaynak ayırdı.

Ülkemiz, savunma sanayinde, küresel oyuncu olma yolunda hızla ilerliyor. Yaşadığımız coğrafyada söz sahibi olmak için de başka çaremiz yok.