Halkımız arasında çok yaygın olan bir sözdür bu “Kore savaşına kimler gitti? Anasızlar, babasızlar, ille de parasızlar gitti.”

Kore savaşı bizim hiç alakalı olmadığımız halde batılıların başımıza bela ettiği bir sıkıntı idi. Nice vatan evlatları sebebini bilmedikleri bir savaşın kurbanları oldular. Ocaklar söndü, aileler dağıldı. Öksüz ve yetimler, babalarının mezar yerlerini bile bilemeden büyüdüler. Ama Kore savaşına kimler gitti derseniz; gerçek şu ki, zavallı garip Anadolu çocukları gittiler. Bizde adettir, askerlik görevi sırası geldi mi, Anadolu’nun gariban evlatları en netameli yerlerde askerliği ibadet neşvesiyle yaparlar ama bir kısım ailelerin çocukları sıkıya gelemez. Ya bedelliyi beklerler, ya raporlu olurlar, askerliğe elverişli değildirler. Ya da Bahriyeli filan, şurda burda geçiştirirler askerliklerini.

Şimdi her geçen gün katılıp gözyaşı döktüğümüz şehit cenazelerine dikkatlice baktınız mı, ne dediğimi çok iyi anlarsınız.

İslam’ın evrensel adalet duygusu Hz.Ömer (ra)’in bir mecusi köle tarafından şehit edilmesiyle kesintiye uğramış, tarafgirlik ve adaletsizlik İslam ümmetine musallat olmuştur. Maalesef kıyamete kadar da artarak devam eden bir adaletsizliğe mahkum olacağız bu gidişle.

Şimdi bir aya yakın yaşadığımız alabora, Cumhuriyet’le gelen kaçıncı bozulup düzelmemiz, sayısını bile unuttuk. Ama kural değişmedi her defasında. Anasızlar, babasızlar, ille de parasızlar, en altta ezilen grup olarak önümüzde durmaktadır. 

FETÖ yapılanmasının bir ahtapot gibi toplumun bütün kesimlerini kuşattığı cemiyetimizde en önde giden; rant elde etmek, mevki makam devşirmek, topluma yukarıdan bakmak söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayanlar. İhtilal oluncaya kadar Cumhurbaşkanı’na en ağır eleştirileri utanmadan sıkılmadan yapanlar, aynı zamanda devletin bütün imkanlarını, teşviklerini tepe tepe kullananlardı. Yapmayın, etmeyin, ekmek yediğiniz çanağa pislemeyin dediğimizde “Ama O da diktatörlüğe meyletti” diye bize hakaretler yağdıranlar, en ufak kusurlarını dile getirdiğimizde bize “ölümlerden ölüm beğen” diyenler, yine bunlardı.

La yüs’el, yani sorgulanamaz, eleştirilemez, toplumun üzerinde kendilerine bir statü oluşturmuş bu kesimler, ihtilal başarısız olunca tabii olarak suçlarının cezasını çekmeli değil mi? Hepinizin tabi ki, dediğini duyar gibiyim. Ama öyle olmuyor. Yargıdaki kokuşmuşluk o derece ki, aynı adamlar bir şekilde yargılanmaktan yakalarını kurtarmışlar. Demokrasi nöbetlerinin en ön safında bayrak sallıyorlar. Utanmadan sıkılmadan dün hırsız, diktatör, firavun vs. demediklerini bırakmadıkları Cumhurbaşkanımız’a methiyeler düzmektedirler.

Tüm Kahramanmaraş’ta herkesin yakından tanıdığı bu FETÖ terör örgütünün elebaşları salıverilmiş, ellerini kollarını sallayarak toplum içinde gezerken. Delilleri karartmak için onlara fırsatlar tanınırken, olan yine anasızlar, babasızlar, ille de parasızlara olmaktadır.

17 – 25 Aralık’tan sonra bile her biri bir ülkedeki FETÖ yapılanmasının mütevellisiyim diye toplum içinde dolaşan; toplanan kurban, zekat paralarını yurt dışında tüccar kimlikleriyle çıkardıklarını övünerek anlatan bu yüzsüzler mutlaka cezalandırılmalıdır.

Bir polis, polisliğe başladığında o günün hakim gücü paralel örgüt ona dayatmada bulunmuş, bir sendikaya üye etmiş, yahut Bank Asya’da hesap açtırması istenmiş, O da korkusundan hesap açtırmış. Veya bir öğretmen, gücü orda gördüğünden korkmuş veya en uçta görev yapan bir eleman tehditle bir FETÖ örgütüne bağlanmış, şimdi bütün kurumlar suyun gözünde oturanları unutmuş, bu en alt tabakayı sürek avına tabi tutuyorlar. Anladık, suçu olan suçunun cezasını çeksin ama her şehirde örgütün kurşun askerleri, militanları, mütevellileri, milyarlarca devlet bütçesini örgüte aktaran bürokratlar, tüccarlar, sivil toplum kuruluşu görüntüsündeki teröristler takip görmeli, adalet yerini bulmalıdır.

Ülkemiz büyük bir temizlik hareketine muhtaç. Her kesimdeki pislikler temizlenmeli, her kurum bir daha vatan haini barındıramayacak tedbirleri almalı, yeniden çok ciddi bir yapılanma içerisine girilmeli. Yanlış ihbarlarla hedef saptırıp idareyi yanıltanlar da teröristler gibi takibe uğramalı. Devlet, çizgisinden asla taviz vermeyen milli ve yerli, imanlı vatan evlatlarını bu defa olsun kilit noktalarda değerlendirmelidir. Bukalemun gibi her devrin adamı, kişiliksiz asalaklar artık devletin yakasından düşmelidir. 

Bu temizlik hareketi isterse bizim en yakınlarımıza varsın dayansın, hiç tereddüt etmeden sökülüp atılmalı. Ancak o zamandır ki bu millet bir huzur ve sükuna kavuşabilir.

Her kurum, her sivil toplum kuruluşu, her parti, her meslek örgütü samimi bir biçimde bu temizliği yapmalı ama iktidar partisi bu temizliği en şiddetli şekilde yerine getirmek mecburiyetinde olduğunu unutmamalıdır. 

Partilerin komisyonlar kurduğunu ve mağdur olanların şikayetlerini topladıklarını duyduk. Bu çok güzel bir gelişme ama bir şartla; bu hizmetler taassup ve tarafgirlikten uzak, gerçek suçsuzları suçlulardan ayırmaya özen gösterilerek yapılmalı.

Bu arada hazır fırsat ele geçmişken Gazeteciler Cemiyetimiz de bir temizlik harekatına girişmeli. Gazeteci olmadığı halde gazeteci adı altında hakareti, şantajı, iftirayı ekmek kapısı olarak gören asalakların, haysiyetli, şerefli, gazetecilik mesleğini kirletmesine müsaade etmemelidir. 

Makam ve mevkii, serveti ne olursa olsun suç işleyen herkesin kanun önünde hesap verebildiği şerefli günlere ulaşıncaya kadar, hiç olmazsa vatandaşlar olarak bütün olumsuzlukların üzerine cesaretle gidebilmemiz, tepkimizi ortaya koyabilmemiz lazım. Çünkü kripto FETÖ çeteleri halen her yerde faaliyetlerini devam ettiriyorlar.

Hain hava imamı Adil ÖKSÜZ’ün yarım günde savcının itirazına rağmen hem alt hem de üst mahkeme tarafından tahliye edilerek kaçmasına zemin hazırlanması size bir şeyler anlatmıyor mu?

Kalın sağlıcakla.