Kitap okumanın tatili yoktur... Bu başlık cuma günü yayınlanan köşe yazıma ait... Yazımda özellikle çocuklarımıza yönelik yaz tatili tüyoları vermiştim. İyi bir planlama ile gezme, eğlenme, oyun, kitap okuma ve spor gibi etkinliklerle, yaz tatili daha renkli hale getirilebilir konusunda bilgilendirme yapmıştım.

Önceliğim kitap okuma günleri olmuştu. Ve tavsiyelerimi de bir olayla hayata geçirme fırsatı yakaladım.

Cuma günü LGS (Liseye Geçiş Sınavı) sınavına giren eski bir öğrencim, takdirnameli karnesini alarak ziyaretime gelmişti. Sıcak ve içten sohbetin ana konusu LGS sınavları oldu.

Sınavda zaman yetersizliğinden dolayı matematik sorularını yetiştiremediğinden bahsetti. Yirmi sorudan on iki tanesini doğru yanıtlamış. Maalesef, zamana karşı yarışıp boş bıraktığı sekiz soruyu da evde rahatlıkla çözmüş. Eksikliğini de bir kitap kurdu olmamasına bağladı. Yıllardır düzenli kitap okumakla ilgili verdiğim öğütlere de vurgu yaptı. Bu samimi özeleştirisi karşısında haklı çıkmak beni oldukça duygulandırdı. İlk işim kütüphanemden aldığım Cengiz Aytmatov klasiğini (Gün Olur Asra Bedel) kendisine vermek oldu; 400 sayfalık kitap için de bir hafta süre verdim. Sekizinci gün yeni bir dünya klasiği vereceğim.

Bir önceki makalemde örnek alınacak iki sıkı kitap kurdunu tanıtmıştım. Kahramanlarımız eğitimci bir baba ile dördüncü sınıf öğrencisi oğlu... Baba-oğulun takdir edilecek başarı öykülerinin sırrı gerçekten dikkat çekici. Kitap okuma sevdalısı öğretmenimiz kendini ve minik kitap kurdunu anlatıyor. Paylaşıyorum...

‘İlkokuldayken okulunun en çok kitap okuyan öğrencisiydi. Ortaokulda, öğle arasında yemek yesin diye verilen harçlığı harcamamak için koşar adımlarla eve gelip bir şeyler atıştırıp okula dönerdi. Sabah gidiş, akşama doğru dönüşle birlikte beş kilometre yol yürürdü. Artırdığı parayla her ay birkaç kitap, birkaç dergi alırdı. Lisedeyken yaz tatilinde çalışıp kazandığı alın teri parasıyla sınıfına kitaplık yaptırıp raflarını kitaplarla doldurmuştu. Bu anısı, mezun olduğu Çukurova Elektrik Anadolu Lisesi’nin okul dergisinde yayımlandı. Lisans ve yüksek lisansını ODTÜ İİBF’de yapma başarısını okuduğu kitapların getirdiği birikime bağlıyor.

Öğretmen olduktan sonra, öğrencilerine kitap okuma sevgisi aşılamaya çalıştı. Branşı olan İngilizce ile doğrudan ilgili olmamasına rağmen görev yaptığı okulların kütüphaneleriyle yakından ilgilendi.. Çizelgeler hazırlayarak kütüphane kullanımını düzene soktu. Teneffüslerin çoğunu kütüphanede geçirirdi. Öğrencilerin severek okuyacağı ilgi çekici ve faydalı kitapları temin etmek için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadı. Kitaplara harcadığı paralar yüzünden uzun yıllar kiralarda oturdu, araba sahibi olamadı.

Yüce Allah ona kitap kurdu bir çocuk nasip etti. Oğlu Ali Arslan Bakırcıoğlu, henüz ikinci sınıftayken okulun düzenlediği kitap okuma yarışmasında birinci oldu. Dördüncü sınıftayken Siyer kitap okuma yarışmasında Türkiye birincisi; Ufka Yolculuk kitap okuma yarışmasında il birincisi, Türkiye ikincisi oldu. Okuduğu kitaplar onu şiir ve öykü yazmaya yönlendirdi. Yazdığı şiirler okul panolarında sergilendi, şiir dinletilerine kendi yazdığı şiirlerle katıldı. (22 Aralık 2017 tarihli Manşet Gazetesi’nde ‘Minik Şairden Seçmeler’ başlıklı yazımıza bakınız.) Henüz ikinci sınıftayken Bilim ve Sanat Merkezi’nin görsel sanatlar bölümünü kazandı. Resim yarışmalarında da dereceler elde etti.

Oğlunun başarılarını kitap okuma alışkanlığına bağlıyor. Sayıları bir milyonu bulan öğretmen camiasına bir hatırlatması var: ‘Lütfen, branşımız ne olursa olsun okullarımızdaki kütüphaneleri canlı tutalım, Ali Arslan’ların sayısını artıralım. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ilk emrinin İkra/Oku olduğu bilinciyle hareket edelim.’

ŞİMDİ TAM ZAMANI .BAŞKA BAŞARI HİKAYELERİ YAZMAK İÇİN KİTAP OKUYALIM , OKUTALIM.