Önce bir fotoğrafla başlar, umutlanır sesine ihtiyaç duyarsın sonra bu da yetmez her gece sesini dinler gözünden kalbine aşkla ağlarsın.. Bir gün canına tak eder yola düşer yanına varırsın, ellerini tutar sanki seni seviyorcasına sanki kalbi kalbine bağlanırcasına.. Ayrılır gelirsin sesine daha çok ihtiyaç duyarsın ama özlemine katlanırsın, yüzünü özlersin gözünü seversin, kokusunu hatta yüz hatlarını ezberlercesine bakarsın fotoğraflarına ama bir başkadır, başkalaşmıştır o insan senin yüzünü gökteki yıldızlara çizdiğin her secdede aklına işlediğin her duanda âmin dediğin insan yok olur değişir birden. Üzülür kırılırsın içten içe yanarsın, yakarsın... Milat kabul edip yine sevdiğini hatırlar kıyamazsın. Kötü söz söylemezsin! Yine de kalbin buruk yaşarsın Allah’a dua edip hayırlısını diler yine de onun iyiliği için yalvarırsın.. O bunu anlamaz senin onu ne kadar sevdiğini bilmezden gelir seni bir kez daha yakar. Mesafelerden bahseder umutlarını yıkıp geçer ama seven yine de vazgeçmez.. Nasıl vazgeçsin ki, dualarında “Eş diye yazmadığını aşk diye çıkarma ya rabbim” bile derken kalp atışları hızlanır insanın, her duasında bir kez daha umutlanır kalbi olmama ihtimali yüksek olsa da ondalık ihtimaller, umutlar bile onun kalbini yeşertmeye yeter... Bir onadır yazdıkları şiirleri, mısraları, satırları. Bir onadır sevda duaları. Bir tek o yaşatır sesiyle hızlandıran kalp atışlarını. Belki de imtihanın budur senin sevda yolunda bir sese gönlü de yüzü de güzele... Her gün yazmak ister yazamaz, aramak ister arayamaz, sesindeki şifayı başkasında aramaz. Yine yazdırdı bu deli gönül miladımdan sonra bana, harabe olmuş gönlü virane, söyledim ya sensizlik biçare... Ağlar gezerim, gülerken içten içe biterim, söyle sensiz neylerim? İçim sen diye yanarken ben başkasına nasıl yâr derim. Sanma ki diyorum sana suçlu, kalbim yaralı, gözlerim suçlu, kabuk tutmaz sevdam, sana sürekli umutlu. Tuz oldu gözyaşım damla damla umutlu...