Önceki yazımda Fatih sultan Mehmet'in oğlu Cem Sultan'ın trajik yaşam öyküsünü anlatmıştım.

Cem Sultan'ın Türk tarihinde ayrı bir yeri vardır.

Talihsiz şehzade Cem Sultan'ın ölümünden sonra yaşananlar daha da acıdır.

Cem'in soyundan gelenler şimdi geniş bir Katolik ailedir. Bu ailenin bir kolu “Papalık Prensi” olmuş, bir diğer kol da “Bizans Kontu” olmuşlardır.

Cem’in hayatta tek bir oğlu kalmıştı: Şehzade Murad... Babasının sürgünü sırasında Rodos’a yerleşti ve Maria Concetta Doria adında bir İtalyan kadınla evlendi. Müslümanlığı bırakıp Hristiyan oldu, 1492 Kasım’ında Papa Altıncı Alexander tarafından vaftiz edildi, “Pierre” adını aldı ve “Papalık Prensi” yapıldı. Dininden ve adından vazgeçmesi Avrupa’yı çok memnun etmiş olacak ki, prens ilan edilmesiyle de yetinilmedi, Napoli Kralından bir başka asalet ünvanı, Roma Senatosundan da “vatandaşlık” aldı. Rodos’ta çoluk-çocuğa karıştı.

Kanuni Süleyman’ın adayı fethetmesine kadar burada “Prens” olarak yaşadı.Ve Osmanlı ordusuna karşı savaştı. Rodos’un 1522 kışında Türkler’in eline geçmesinden hemen sonra da, 27 Aralık günü boğduruldu. İdamında 48 yaşındaydı.

Cem Sultan’ın Avrupa’da yaşayan torunları, işte bu Şehzade Cem’in, yani sonraki adı ile Prens Pierre ile oğlu Prens Nikola’nın soyundan geldiklerini söylüyorlar...

Cem Sultan, taht mücadelesi sonunda kaybeden şehzadelerden biriydi.

Bizde iktidarın ve otoritenin simgesi 'Taht' ise Avrupa'da da ‘’Tac’’ idi. Aynı kavgalar batı aleminde de yaşandı, ama Türk tarihinde daha derin acılar yaşandı. Bu çatışmaları körükleyenler de hep yabancı devletler olmuştur.

Asya ve Avrupa devletlerinin,“böl, parçala ve yut” taktiğiyle, hanedanı kapıştırma yöntemi çoğu zaman işe yaramıştır. Böylelikle Türkler iç savaşlara sürüklenmiş, arkasında da birkaç parçaya ayrılan devletlerin kısa bir süre içerisinde yıkıldığını görürüz. Bu arada oluk oluk Türk ve Müslüman kanı akar. Bu sebeple 2 asrı geçen Türk devleti görmek zordur.

Şimdi günümüze dönelim. 'Tarih tekerrürden ibarettir' sözü her zaman geçerliliğini korumuştur. Yaşadığımız yüzyılda da farklı senaryolarla çeşitli oyunlar oynanmaktadır.

Bir kısım çevreler olayın önemini kavramasa da ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal saldırılarla karşı karşıyayız.

Ve kurtuluş reçetesi:

Son Türk devletini savunmak için her alanda, güçlü olmaktan başka çaremiz yok.