Memuriyetim sırasında bir müddet Valilik oluru ile hastanelerde Hasta Hakkı Biriminde üye olarak görev yaptım. Görevimiz, hastalardan gelen şikayetleri değerlendirerek personelin suçlu olup olmadığını tespit etmekti. Tespit etmekti diyorum, çünkü bizim tespitlerimiz sonucu personele ceza vermek hastane baştabipliğine bırakılmıştı. Hastalara “Hakkınız var” deyince hastanenin yöneticisi olduklarını zannettiler. Personel ise bu kadar hastaya bakılan bir yerde ne hakkından bahsediyorsunuz demeye getiriyorlardı. Velhasıl kimse anlamamıştı hasta hakkının ne olduğunu.

 Şikayetin birisi şöyleydi mesela: Kadın doğum uzmanına muayeneye gelen bir hanımın kocası muayenede ben de bulunacağım demiş, doktor hanım bu mahrem muayenede içeriye alamayacağını söyleyince kıyamet kopmuş, hastanın kocası hem ortalığı birbirine katmış hem de doktordan şikayetçi olmuştu. Eşinin psikolojisine ve haysiyetine güya yardımcı olacak kocaya hasta hakları 1 numara büyük gelmişti.

 Başka bir gün, nöbetinde acil bir hastaya müdahale etmeyip başka bir yerde vakit geçiren doktora da hasta hakları 1 numara büyük gelmişti. 

 Bir başka gün vatandaşa eziyet eden bir şirket elemanının yerinin değiştirilmesini talep etmişti hasta hakları birimi. Meğer o görevli, falanca yetkili ve etkili adamın yakınıymış ve yeri değiştirilemezmiş. Demek ki hastane yönetimine de 1 numara büyük gelmişti hasta hakları.

 Sözü uzatmayalım. Bu herkese büyük gelen hasta hakları birimi şimdi hastane içinde sivil üyelerinden arındırılmış şekilde devam ettirilmeye çalışılıyor. 

Kimsenin hakkına razı olmadığı, kimsenin görevini benimsemediği, kul hakkının göz ardı edildiği, adam kayırmanın, belden aşağı vurmanın, hak gaspının sıradanlaştığı bir toplumun fertleri olarak yaşıyoruz şu Ramazan günlerini. 

Ağızlar oruçlu fakat ruhlar sıkılmış, sabır terkedilmiş, davranışlar berbat vaziyette, bir de çok gergin bir vaziyetteyiz.

Ramazan gelirken sıcak ve uzun günlerde nasıl oruç tutacağız diyorduk. Allah mevsimi ilkbahara çevirdi, bu defa da hazirana geldik hala montla dolaşıyoruz diye şikayetleniyoruz.

Ramazanda sofranızda misafir bulundurun tavsiyesini o kadar abarttık ki, iftar sofrası takip etmekten ne ev sahipleri ne de misafirler teravihe gidemez oldular. Bütün uyarılara rağmen tıka basa doldurulan mideler ibadete müsaade etmiyor.

Bir de teknolojinin getirdiği bir takım imkanların yerinde kullanılmayışı bizi bambaşka bir insana çevirdi. Şimdi penceresinden komşu bahçeye bakan adam oradaki otların uzamasını kendine dert edinebiliyor. 

Eskiden olsa belediyeye gidip şikayet etmeli ve cevabını almalıydı. Sağ olsun devletimiz ona BİMER hizmetini ayağına getirerek hayatını kolaylaştırdı. Hemen internete girdi ve BİMER’e şikayetini arz etti. Komşu bahçenin otları göz zevkimi bozuyor diyen adamın şikayeti hemen Başbakanlık’tan ilgili bakanlığa, oradan valiliğe, oradan belediyeye, oradan parklardan sorumlu birime havale edildi. Görevliler araştırdılar, meğer o arsa şahıs malı imiş, belediyenin müdahalesi mümkün değilmiş. Lakin iş bitmedi şimdi bu cevabı hem şikayetçiye, hem aynı silsileden bakanlığa bildirmek zarureti kaç memuru dinden imandan çıkarıyor, biliyor musunuz? 

Madem işin sonunda şikayet belediye park bahçeler müdürlüğüne gelecek, o zaman bu kadar yeri dolaşmasına gerçekten gerek var mı? Demek ki, BİMER de bize 1 numara büyük geldi.

Meseleleri yerinde çözmek yerine, Başbakanlık’tan başlayıp en küçük memura kadar 40 kapıdan geçirirseniz, siz memlekete nasıl hizmet edeceksiniz?

Eğer vatandaşın komşu arsadaki otu merak etmesine cevabı en küçük memur veremiyorsa, işini aksatan memur yerinde takibe uğramıyorsa silsile yoluyla bütün bu amirler niye maaş alıyorlar da işin takibi Başbakanlığa kalıyor. 

Şimdi her kurum amirinin şöyle bir şikayetini duyar gibiyim. Kardeşim, BİMER’den gelen şikayetlere cevap vermekten kendi işimizi yapamaz olduk. Tabi ki yapamazsınız. Eskiden şöyle bir tabir vardı, bir yumurtayı 40 kişi taşımış yine de kırmış diye. 

Şimdi bir de gölgesinden korkan yöneticilerin ürkekliklerini işin içine katarsanız seyreyleyin gümbürtüyü.

Bir memur hakkında aynı iddialarla 100 kere BİMER’e müracaat etseniz en uçtaki amir neme lazım bana bir zarar gelmesin diye 100 kere inceleme başlatabiliyor. Bir kerecik olsun devlet kurumlarını lüzumsuz meşgul etmek suçundan şikayetçi takibe uğramıyorsa, bu BİMER gerçekten koca koca kurum amirlerine de 1 numara büyük geliyor demektir. 

Gelin bu güzel RAMAZAN gününde bir hayır işleyin. Bu hiçbir işe yaramayan ama orucumuzu, ahlakımızı, kardeşliğimizi, haysiyetimizi rencide eden uygulamayı düzeltmek uğrunda kullanalım BİMER’i bir defa da.

Şikayetlerin çözümünü en uç birimlerden isteyelim, çözülmezse müracaatımız ta Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruya kadar gitsin. Ama n’olur bu kör dövüşünden vazgeçin. Birkaç şizofrenin vesveselerine kurban etmeyelim devlet hizmetlerini. 

Belediye Park Bahçeler Müdürlüğü’nden alabileceğiniz bir cevabı Başbakanlığa sorarsanız yazık olur bu millete, yazık olur bu devlete.

Bir de iftiraya uğrayan bu memleketin masum evlatlarının hakkı var ki onu zayi ederseniz işte o zaman mazlumun bedduasından sakının derim. Çünkü Efendimiz (sav) buyuruyor ki; “Mazlumun duası ile Allah (cc) arasında perde yoktur (anında yerine ulaşır).

Merhum Akif’in iki beytiyle bitirelim. Allahım;

Mazlumu nedir ezmede ezdirmede mana

Zalimleri hani adlin öldürmedi hala

Cani geziyor dipdiri can vermede masum

Suç başkasınındır da niçin başkası mahkum.

 

İftirasız, yalansız, dedikodusuz, hilesiz, Ramazan günlerini aşkla yaşamamız umuduyla.