Ayrık otu girdiği tarlayı kolayca istila eden ıslahı da zor olan bir ottur. Kolay kolay yok olmaz, çabuk yayılır. Ayrık otunun kurusu bile tehlikedir, suyu buldu mu kurusu da canlanır ve istila devam eder.
 
Türkiye’nin karşı karşıya olduğu bölücü terör belasını ben ayrık otuna benzetiyorum. Zemin kaybediyor, güç kaybediyor, beli kırılıyor!, çözülüyor vs… Ancak ne oluyorsa oluyor öldü dediğiniz hayalet; tekrar canlanıp, zehrini saçmaya devam ediyor.
 
Çünkü bunlar hukuk tanımıyorlar. Hak tanımıyorlar, devlet, hükümet, asker, polis tanımıyorlar. En ufak bir müsamahanın bedeli maalesef ağır oluyor. 30 yıldır bu ayrık otları ile yürütülen mücadele bize binlerce can kaybına, çok büyük maddi zararlara sebep oldu.
 
Türkiye’nin sıçraması noktasında hep bir tıkaç görevi yaptı bu ayrık otları. İç güvenlik ve barış sağlanamadığı için, devletin maddi ve manevi kaynaklarının çoğu heba oldu. Varılması gereken hedeflere ulaşmamız gecikti.
 
Bundan sonra tek çıkar yol; devletin kansere dönüşmüş bu yapı ile mücadelesini sonuna kadar dirayetle devam ettirmesidir. Aksi takdirde kanserle mücadele de en küçük bir hata veya boş vermişlik nasıl ölüme varan kötü sonuçlar doğurabiliyorsa ayrık otları ile mücadele de kesinlikle hiçbir ihmal ve müsamahayı kaldırmıyor. Yılanın kış uykusu misali şartlar değiştiğinde bu kanser tekrar bünyeye hücum edecek ve tahribatına kaldığı yerden devam edecektir.
 
Türkiye, çevresinde birçok sorunla uğraşmak durumundadır. Yakın coğrafyamızın bir kısmı ateş topuna dönmüştür. Bu ateş denizinin ülkemizden uzak tutulması gerekmektedir. Ancak bu ayrık otları bu ateşi içimize salmak için ısrarla her türlü melanete başvurmaktadırlar. Askerimiz, polisimiz, korucularımız büyük bir fedakârlıkla gece gündüz demeden bunların melanetlerine mani olmaya çalışmaktadır. Vatandaşlarımıza sağlık hizmeti veren doktor, sağlık personeli ve ambulansa dahi saldıran bu terör şebekesinin tez zamanda kökünün kurutulması tek çare olarak gözükmektedir.
Bunların kökünün kuruması için de tek seçenek kararlılıkla terörle mücadeleye devam edilmesi, bugün veya yarın bu mücadeleden şu veya bu sebeple kesinlikle vazgeçilmemesidir.
 
Şayet geçmişte yapıldığı gibi bu hata tekrar edilirse bunun bedeli bugün karşılaştığımızdan daha ağır olacaktır. Dün gerekli dirayet gösterilmiş kısa vadeli hesaplar uğruna terörle mücadele ötelenmemiş olsaydı, bugün karşılaştığımız vahim tabloyu belki hiç konuşmayacaktık.
 
Devleti yönetenlerin görevi şikâyet etmek değildir. Devlet yönetimi şikâyet makamı değil, şikâyetlere çözüm bulma yeridir. Bu konuda milletimizin desteği tamdır, TBMM desteği yeterlidir. Kanunlarımız, kaynaklarımız, personelimiz yeterlidir. Tek eksik olan siyasi iradedir. Siyasi irade bu işte sonuna kadar dirayet göstermelidir.
 
Bir çağrımız da terör örgütü lehine bildiri imzalayan akademisyen kisveli 1.128 âdeme. Biz bu tür bildirilere yabancı değiliz. Daha önce de akılsız akilleri komedisini seyretmiştik. Sayın imzacı akademisyenler bilim insanı olmak objektif olmayı gerektirir. Olanlardan, Devletin güvenlik kuvvetlerini sorumlu tutma izansızlığını hangi bilimsel metot veya kitaptan öğrendiniz?
 
Yaptığınız iş ‘suçu ve suçluyu’ övmektir ve bu da açıkça suçtur. Cumhuriyet Savcıları mutlaka görevlerini yapacaktır umarız. Yoksa siz de başkalarının günah işleme özgürlüğü gibi kendinize suç işleme özgürlüğü mü istiyorsunuz. Bu bildiriyi gelişmiş hangi Batı Demokrasisinde imzalayabilirdiniz, Allah aşkına?
 
Son Söz: Gölge etmeyin başka ihsan istemez!..