Yirmi yılı geride bırakan Alkış dergisinin Mart- Nisan sayısı yazar ve okurlarının bir araya geldiği toplantıyla tanıtıldı. MESDER toplantı salonunda yapılan tanıtım ve bilgilendirme hayli verimli geçti.

Alkış dergisinin bu tür toplantılarına başından beri devam ederim. Yalnız birkaç kişiyle yaptığımız toplantılar olduğu gibi elli altmış kişiye ulaştığımız da oldu. Kimler geldi kimler geçti; Tanyal bey mi desem oğuz Bey mi, Ömer Bey mi, Şevket hoca mı daha onlarcası hatıralarıyla gönüllerimizde yaşayıp durur.

Alkış toplantıları mütevazidir.

Belirli bilgi ve irfan düzeyine ulaşmış az sayıda insanın hemhal olduğu birliktelikler dergi bağlamında sürer gider.

Bu toplantılarda gönüllülük esastır.

Dünden yarına dağarcığına biriktirdiği HİKMET ve İRFAN ı üslubunca paylaşanlar bu sohbetlerden nasiplenirler. Zamanında okuması anlaması gereken eserleri bitirmeyen kişilerin pek de nasipleri olmaz.

Yazarlık eser ve çile ile olur.

Derme çatma ortak metinlerin kitap olarak yayınlanması yazarlık için züldür.

Yazar insan her şeyden önce asildir ve dini devlet mülkü millet idealinin taşıyıcısı ve dilidir.

En son yapılan toplantı Sayın MEHMET KURUÇAY ın deprem gerçeği hakkında yazdığı önemli metinin etrafında şekillendi. Sözüm ona toplumu idare edenlerin defalarca uyarıldığı halde her türlü olumsuzluklara teşne olmasının bedeli can ve mal kaybıyla ödendi. Şu sözleri okuyalım “ biz yirmi yıl boyunca anlattık. Seyrani’nin MEĞER TAŞA TOHUM EKİLMEZ İMİŞ  mısrasını hatırlayarak, depremi anlattığımız makamların canlı değil taş olduğunu bilemedik”. El insaf.

İdaricinin Liyakatsiz olmasının bedelini aziz Türk milleti ödedi.

Yazar psikolojisi nedir diyenlere dergide ki KAHRAMAN TAZEOĞLU ile KADRİYE KIRDÖK ün yaptığı söyleşiyi öneriyorum.

Daha çok söz var ama bu kadar yeter!