Mal varlıklarınızın MR’ını çekebilirsiniz, ki sizin en doğal hakkınız! Hayırlara vesile olacaksa, zenginlik güzel şey. Malınızın zekâtını verebiliyor, gariban-gurebayı gözetiyorsanız, malınızın hayrını görün!

Varlık seviştirir, yokluk dövüştürür der büyüklerimiz. Ve yüce Rabbim kimseyi yoklukla, açlıkla terbiye etmesin diyeceğim de, varlıklı olduğu halde sırf kendi yiyen, başkalarına bırakın yemeyi koklatmayı bile zül sayan mırhızların, (cimriler) o lokmalar boğazından nasıl geçiyor, merak etmesem de, bu şaibe kokan, bu helal olduğundan kuşku duyulan, içinde kul hakkı kokan servetin kime ne hayrı olacak ki…

Hayırda yarışmanızı herkes bekler. Çünkü var! ‘Yiyin, için ama israf etmeyin!’  diyen bir dinin mensupları olarak, kazandıklarınızın, varlıklarınızın zekâtını fakir fukaraya verirseniz, malınız daha da artar.

Artar şundan diyorum, yedirdiğiniz bir lokma ekmek, sizden önce gider!

*

Gazeteciler örneğin. Ben dâhil, sen, öteki, beriki, herkes…

Kopyala yapıştırla değil, araştıran, sorup sorgulayan, irdeleyen, takip eden, özel haber ve köşe yazıları ile okunurluluğun sayısını artırmayı hedefleyen, seviyeli ve etik kurallar gazeteciliğini öne çıkartarak, toplumu bilgilendirmek…

Bu şehirde toplumun bir adım önde giden kesimi gazeteciler. Ama bu işi hakkıyla, onur ve haysiyeti ile üstelik de tehdide, şantaja bulaşmadan gazetecilik yapan insanların röntgenini çekmeye kalkışsanız, kim bilir rapor nasıl çıkar!

Bir de bunun aksini düşünün; bilgisayarın tuşlarını silah gibi, top-tüfek gibi kullanıp, nokta atışı yapar gibi sürekli hedef tahtası haline getirdiğiniz kişileri,  kurumları marka ve firmaları rencide ettiğinizde, bakın bakalım röntgeninizi çeken çalışana size ne diyecek!

Halk yani, vatandaş yani…

*

Belediye başkanları ve muhtarlar…

Halkla en çok iç-içe yaşayan, her gün değilse de sıklıkla yüz yüze gelebilen belediye başkanlarının ve muhtarların vatandaşa yanlış yapma lüksü yok.

Vatandaşa vardan yoktan anlamaz.

Vatandaş zamanım yok, randevu veremem demeden anlamaz.

Vatandaş ‘ben siyasetçi değilim’ lafından hoşlanmaz.

Vatandaş ‘hizmet için bekleyin, öncelik sırasına göre belirliyoruz her şeyi’  baştan savmasından haz etmez!

Gönüller inşa etmek, gönüllere dokunmak sizin göreviniz olduğu kadar,  vatandaşın da beklentisi o mealde…

Muhtarlar dedim. Belediye başkanlarının sağ kolu, yerel yönetimlerin en küçük birimi. Mahalle sakinleri ile her gün yüz yüze, karşı karşıya… Yok deme, hayır deme, olmaz deme şansları da olmayınca,  kıt imkânlar ve daralan zaman yüz yüze gelmeye engel olunca, muhtarlar çabuk yıpranıyor.

İşlerinin kolay olduğunu söyleyemem. Bir adama beddua edeceksen, ‘ya bir apartmana yönetici, ya da muhtar ol’ diyeceksin.

Başka sözüm yok!

*

Siyasetçisiniz mesela… Her gittiğinizi yerde millete pembe gözlük dağıtıyor, yeşil ışık yakıyor, gülücükler saçıyorsunuz. Vatandaşın siyasilerden beklentisi çok. Oğluna kızına iş ister, eşinin tedavisi için doktora referans olmasını ister, elektrik-su faturasını ödeyemediği için yardımcı olmasını ister, damadının, gelininin ataması için desteğinize ihtiyacı olduğunu ister.

Harçlık da ister, yol parası da…

Katlanacaksınız. Tahammül edeceksiniz. Çünkü sizin röntgeninizi en iyi çekecek olan size oy veren vermeyen kitle.

Gönlünü hoş tutmazsanız, gönlüne dokunmazsanız, gönül siyaseti ile çıktığınız yolda gönül kırarsanız, bırakın röntgeni, bırakın MR’ı, bay-pas çektirseniz raporunuz lekeli çıkar!

Siz hemen deyin, benim röntgenim temiz diye çırpının.

Kâğıda yazılan değil, vicdana yazılan, kalbe yazılan, yüreğe yazılan, gönüllere yazılan rapor ne diyorsa, gerçek odur. Başkasını bilmez, tanımaz vatandaş!

Ondan gayrısı yalandır, haramdır!