Injektion…

Uzun süre önce izlediğim bir film. Aklı zorlayan, düşündüren sorgulayan ve sorgulatan bir film. Türkçe anlamı ile Başlangıç.

Film daha önce de dünyada oldukça ses getiren ve bir felsefe akımı haline de gelen Matrıx serisinin farklı versiyonu. Matrıx de yaşadığımız hayatın bir oyun, bir bilgisayar oyunu,bir kurgu olabileceği varsayımını sunarken Injektion/Başlangıç rüya temeli ile bilincimize sorgular yöneltiyor.

Hayat bir rüya. Rüya içinde rüya. Hatta rüya içinde yeniden rüya. Filmde kötü karakterdeki oyuncunun gerçek hayattan kopuş ve yeniden uyanmanın gereksizliği üzerine söylediği bir söz var ki, oldukça zihin karıştırıcı.

“Bazı bakterilerin hayatı yalnızca birkaç saniye. Bu birkaç saniyede doğar, büyür, çoğalır ve ölür. O da bir ömürdür.”

Yok aslında konumuz sinema ve Injektıon/Başlangıç filmi değil.

Toplumumuzun, belki de dünya toplumunun sorunu mevcut uyku hali. Yaşanılan dünya, git gide sanal bir hal alan mutluluklar, hayaller, hayal kırıklıkları…

Çocuklarımızın ayakları toprak görmüyor. Parklarda sokaklarda arkadaşları ile saklambaç kovalamaç oynamıyor. Paylaşmayı bilmiyor. İyi ile kötüyü ayırt edemiyor. Sosyal ilişkileri gün geçtikçe zayıflıyor. Oyun deyip geçmeyin. Oyun aslında tüm canlılar gibi insanları da hayata hazırlar. Aslan yavruları savaşmayı, av kovalamayı, rakipleri ile mücadele etmeyi diğer kardeşleri ile oyun oynarken öğrenir. Güç dengeleri ve hiyerarşi oyunlar neticesi belirlenir. Çocuklar içinde ilk galibiyetler, ilk mağlubiyetler, ilk hayal kırıklıkları hep oyunlar neticesi yaşanır.

Oysa zamanımızda tüm oyunlar evde. Parmak ucunda. Telefonda, tablette. Kazanmak, kaybetmek, yeni arkadaşlar bulmak, sohbet etmek, savaş yapmak, hayatta kalmak…

Tamamen sanal bir hayat. Tamamen bir uyku hali.

Yalnızca çocuklar değil, biz yetişkinler de uyku halindeyiz. Bizim dostluklarımız da sanal. Sevgilerimiz aşklarımız da çoğu zaman sanal. Birkaç LIKE ile mutlu oluyoruz. Paylaşımımıza gelen olumsuz yorumlar ile üzülüyoruz. Sosyal medya hayatımızın artık önemli bir parçası.Telefonunda oyun bulunmayanımız yoktur. Oyun oynamayanımız yoktur. Sanal hayat dış kapımızdan içeri gireli çok oldu. Şimdi oturma odamızda, mutfağımızda hatta yatak odamızda.

Artık çocukların sordukları birkaç soruya cevap vermek bile zor geliyor. Al telefonunu da sus. Aç bilgisayarı da odana git.

Toplum olarak uyku halindeyiz.

Umarım uyandığımız zaman duygusuz, insafsız, milliyetsiz bir gelecek nesil ile karşılaşmış olmayız.