Yanı başımızda savaş başladı. Savaş ne olur nasıl ilerler benim alanım değil ancak, dikkat edilmesi gereken bir Rusya olduğu aşikâr. Ne Amerikan sömürüsü ne de Rus sömürüsü tarafı olmadan her ulusun kendi kaderini yazması gerektiğini düşünüyorum. Putin, eski Çarlık Rusya’sının Misak-i Milli sınırlarına ulaşmak için belki de en uygun zaman olarak görüyor. Karşısında ise zayıfladığını hissettiği Amerika ve ürkek Avrupa tabi Rusya’nın bu denli yayılması Kazakistan’a, Ukrayna’ya ve Suriye’ye yayılmış olması bizim için en önemli dış politika sorunu olması da yine kaçınılmaz.

Bu durumda tarafsız kalmak ve muhalefet ve iktidarın bir araya gelip fikir alışverişinde bulunması gerekiyor. Dış politika konusunda bizim geminin kaptan köşkünde oturanlara pek güven yok ne yazık. Zikzaklı bir dış politika ile kim dost kim düşman iyice karıştı. Dış politikadaki hataların üstüne içerdeki yanlış politikalar ise diplomasi masasında zorluyor. Tarım da birçok alanda bağımlılığımızın artmış olması her şeyi hazır almaya alışmış Türkiye’nin kendi emeğini bu kadar basitleştirmesi bu savaş durumunda yine yüzümüze çarpan bir gerçek. Enflasyon çok yüksek; TÜRK-İŞ’in açıklamasına göre, açlık sınırı asgari ücreti geçmiş durumda. Türkiye’de 4 milyon 157 bin 749 kişi günde 15 TL ile geçinmek zorunda. Aslında birçok sorun kronikleşmiş. Cemil Meriç, ‘Umrandan Uygarlığa’ adlı kitabında 1870’lerde Ali Paşa’nın Padişaha bıraktığı siyasi vasiyetnameden bahseder, orda diyor ki: “Yükselebilenler ancak dalkavuklar. Herkes devletin sırtından refah elde etmek peşinde. Emeğin hakkını vermek, ehliyetli memurlar kullanmak lazım. Vergi servet ile mütenasip olmalı. Basın hürriyeti ancak hatalarını düzeltmek istemeyen hükümetler için tehlikelidir.” Yani Ali Paşa adeta bugüne sesleniyor, halk ezilirken bazı firmalar defalarca vergi affı alıyor. İş bu halken liyakat hakkını alamıyorsa ne yazık hem iç hem dış politikada etkili ve başarılı olmamız çok zor.