Maraş İstiklâl Harbinin en zor günleri şüphesiz ki 8 Şubat’tan 12 Şubat’a kadarki son 4 gündür. Bu süreçte Maraş tam anlamıyla 2 ateş arasında sıkışmış ve düşme tehlikesi geçirmiştir. Bu sebeple bu 4 günü Maraş’ın Sırat Köprüsü’nden geçtiği bir zaman dilimi olarak adlandırmak yanlış olmayacaktır. 8 Şubat’tan itibaren Maraş’ta neler yaşandı da böylesine zorlu bir imtihandan geçildi?

Aslında 8 Şubat’a gelindiğinde Fransız ve Ermenilere karşı gözle görünür bir üstünlük sağlanmıştı. Başta Batı Cephesinde olmak üzere birçok yer düşürülmüş, General Keret ise kışlada sıkıştırılmış ve psikolojik üstünlük milli kuvvetlerin elindeydi. Ancak başta Evliya Efendi olmak üzere çok sayıda çete liderinin ve çetenin şehid düşmüş olması sebebiyle bu tarafta da zayiat belirgindi.

Adana üzerinden 2 süvari bölüğü ve iki tabur piyadeden oluşan yaklaşık 2000 asker, biri uzun menzilli 4 top bataryası ve 400 arabalık büyük bir seyyar destek kuvvetiyle gelen Albay Norman, Eloğlu bölgesini yoğun ateş altında tahrip ettikten sonra 7 Şubat’ta Atizi’nden Aksu’ya ulaşır.

Albay Norman ertesi 8 Şubat günü yoğun topçu ateşi altında harbin başlarında çetelerce ele geçirilmiş olan Mercimek Tepe’yi işgal eder. Bu andan itibaren Fransızlar şehri yoğun bir topçu ateşi ile dövmeye başlar. Mercimek Tepe’nin stratejik yüksekliği Fransızlara Batı cephesinde Cancık hattına kadar hemen hemen her yeri vurma imkânı sağlıyordu. Maraş’ta kızılca kıyamet kopmaktaydı.

Albay Norman sadece Mercimek Tepe’den şehri dövmekle yetinmemekte, aynı zamanda kuvvetlerini Şekerdere-Karamanlı hattından şehre sokmaya çalışmaktadır. Albay’ın gelmesi dengeleri bir anda alt üst etmiş, Keret rahatlarken Ermeniler de hareketliliklerini artırmıştı.

Karamanlı Fakısı (İmamı) Hacı Hasan Efendi az sayıda çeteyle birlikte Şekerdere istikâmetinde Fransızlara karşı müthiş bir direniş sergileyerek düşmanı durdurmaya çalışmaktadır. Arslan Bey’e gönderdiği posta ile “Ne duruyorsunuz, düşman şehre giriyor! Tez yardım gönderin!” diye durumun vahametini ortaya koyup, acil destek istiyordu.

Bu arada Arslan Bey tüm cephe hattını takviye etmeye çalışıyor, zaman zaman da Akdere siperlerine girerek kışla hattındaki General Keret kuvvetlerine karşı çeteleriyle birlikte bizzat çarpışıyor ve Keret’in bir taarruz harekâtına girişmesine engel oluyordu.

Kaç Kaç Hadisesi hızlanmış, mahalleler büyük oranda boşalmıştı. Sivil halk Ermeni mahallelerinden geçerken taş ve kurşun yağmuruna tutuluyor, galiz küfürler, yoğun kar yağışı ve korkunç soğuk altında yoluna devam ediyordu. İnsanlar şehirden çıktıktan sonra da Fransız topçusunun ateşi altında hicret etmeye çalışıyordu.

Şehrin kurtarılmasından ümidini kesen veya ailelerinin düşman eline düşmesi endişesi yaşayan çetelerin bir kısmı 29 Ocak’tan beri şehri terk etmekte olan sivil halkla birlikte civar köylere çekilmeye başlamıştı. Bu durum milli kuvvetlerin sayısını azaltırken cephelerdeki durumu da sarsmıştı.

Arslan Bey, Karamanlı Fakısı’nın acil destek ihtiyacını karşılamak için Cancık bölgesinde kışlaya karşı cephe tutmuş olan Muharrem ve Zafer Bayazıt Beyleri çeteleriyle birlikte Karamanlı hattına sevk eder. Ancak Muharrem ve Zafer Beylerin yolları Kadir Paşa kuvvetlerince kesilerek silahları alınır ve ilerlemelerine müsaade edilmez.

Kadir Paşa öteden beri düşmanla mücadeleye karşı çıkmakta ve engellemeye çalışarak şehirde kendi etrafında milli mücadele aleyhine muhalif bir blok oluşturmaktadır. Bunu da mücadelenin beyhude olduğu ve neticenin asla elde edilemeyeceği, dolayısıyla da şehrin büyük zarar göreceği teziyle yapmaktaydı. Bayrak Hadisesinin baş müsebbibi Yüzbaşı Andre’yi evinde ağırlamış ve hatta Arslan Bey’e suikast için peşine silahlı adamlar bile takmıştı. Kısaca dönemin Maraş’ındaki mandacı zihniyetin temsilcisi durumundaydı.  

Son gelişmeler Kadir Paşa’nın tezini güçlendirirken, çok sayıda sivil veya çete son bir hamle ile Kadir Paşa’nın konağına sığınmayı canına minnet bilmişti. Hatta bunlar içinde milli mücadeleye liderlik etmiş şahsiyetler bile vardı (!)

Arslan Bey son bir hamleyle görüşmek üzere Kadir Paşa’nın konağına kadar giderse de ihtiyar Kadir Paşa tarafından ağır hakaretlerle karşılanır. Silah bırakıp savaşı hemen durdurmazlarsa milli kuvvetlere karşı yeni bir cephe açılacağı tehdidi de işin tuzu biberi olur.

Ancak ne Arslan Bey’in ne de yiğit silah arkadaşlarının son ana kadar harp etmekten başka bir düşüncesi yoktu. Hatta karargâhta yapılan toplantıda teslim olma fikirlerine karşı Katırcı Göv (Gök) Ökkeş’in “teslim olana da, teslim ol diyene de ...” şeklindeki ağır sözleri tarihe geçmiş bir kararlılık örneği olur. Son çare olarak sivilleri tamamen tahliye edip, şehri ateşe verme fikri bile görüşülür.

Milli Mücadelenin başından itibaren büyük hizmetleri geçmiş olan Dr. Mustafa Bey,  görüşmek ve destek elde etmek üzere Kadir Paşa’nın konağına gitmişse de, savaşı bırakmazlarsa milli kuvvetlere karşı yeni bir cephe açılacağı tehdidiyle karşılaşır. Neticede General Keret’le teslim şartlarını görüşmeye ikna edilir. Kendi iradesi dışında gerçekleşen bu durumun haberini alan Arslan Bey, Dr. Mustafa’nın kışlaya gitmesini engelletmeye çalışmışsa da geç kalınmıştır.

General Keret’le görüşen Dr. Mustafa, cebinde Keret’in teslim şartlarını taşıyan mektubu olduğu halde Balcıoğlu Ali ile birlikte geri dönerken Alman Hastanesi civarında Ermeni Eczacı Leon ve Dr. Artin tarafından başlarından vurularak şehid edilirler.

Batı Cephesinde bunlar olurken, Doğu Cephesi ne haldeydi? Albay Norman’ın yoğun ateşi büyük oranda Batı Cephesini etkilemiş ve General Keret’i rahatlatmıştı. Doğu Cephesi ise düşmanın topçu ateşinden nispeten daha az etkileniyordu. Doğu Cephesinin kumandası Kılıç Ali elindeydi.

Heyet-i Temsiliye tarafından bölgenin Kuva-yı Milliye komutanlığına atanmış olan Kılıç Ali harpte beklenen faydayı verememişti. En mühim başarısı son günlere doğru top atışları desteğiyle Kümbet Kilisesini düşürmüş olmasıydı. Kılıç Ali, Albay Norman’ın Mercimek Tepe’yi işgali ve şehri ağır bombardıman altına alması sonucu cephesindeki çetelerin civar köylere çekilmesini engelleyemez. Kendisi de şehrin düşeceğine kanaat getirmiş olacak ki, Sivas’tan gönderilmiş topu bile bırakarak Kerhan’a kadar çekilmişti. Her ne kadar kendi hatıralarında Derdimend Dede siperlerinde harbi idare ettiğini yazsa da, diğer tüm kaynaklar Kerhan’a çekildiği konusunda müttefiktirler.

Doğu Cephesinin çökmesiyle rahatlayan Ermeniler, Kümbet-Divanlı hattından güneye Hatuniye Mahallesine kadar yayılarak Arasa Hanındaki Binbaşı Corneloup kuvvetleriyle birleşmeye çalışmaktadırlar. Divanlı ve Hatuniye Camileri Ermenilerce ateşe verilerek yakılır.

Ancak Doğu Cephesinde yılgınlık göstermeyen birisi vardır. Harbin manevi lideri Şeyh Ali Sezai Efendi karlar içerisinde bata çıka Peynirdere-Gafarlı hattına kadar giderek dağılmış çetelere ulaşır. Nasihatlerle 200 kadarını geri getirmeyi başararak Doğu Cephesinde cephe tutturup, durumu düzeltir.

Her ne kadar şehir hem kışladan hem de Mercimek Tepe’den yoğun bombardıman altında ağır tahribata uğratılmış olsa da milli kuvvetlerin direnişi inatla devam eder. Ne Arslan Bey ne de çeteleri yılgınlık göstermezler. Şehadeti, teslim olmaya tercih ederler. Harbi devam ettirirler.

Neticede Karamanlı Fakısı Hacı Hasan Efendi’nin direncini kıramayan Albay Norman şehre giremeyeceğini anladı, Arslan Bey Akdere siperlerinde Keret’e adım attırmadı ve Şeyh Ali Sezai Efendi Doğu Cephesini ayakta tuttu. Korkunç kış şartlarında mühim bir askeri kuvveti uzun süre açıkta tutmak Albay Norman için de büyük riskti. Ayrıca Urfa’daki durumları da nazikleşmişti. Maraş’tan çekilmekte tereddüt etmedi.

Arasa Hanındaki Binbaşı Corneloup’a ve General Keret’e çekilme emrini bildirdi. Keret’in çekilme yolunu yoğun topçu ateşi ile güvenli hale getirdi. 11 Şubat gecesi çekilme tamamlandı.

Maraş son 4 günde çok büyük bedeller ödedi. Büyük bir imtihan verdi. Şehir harabeye döndü. Nice masum mazlumen toprağa düştü. Nasibi olan şehadete şerbetini içti, olmayan gazilik rütbesini taktı. Herkes yaptığıyla tarihe geçti. Ama ne olursa olsun Maraş Sırat Köprüsü’nden geçmeyi başardı.

Rahmet ve minnetle anıyoruz.