Her hafta birbirinden önemli konukları ‘Fresh Gündem’ programı ile misafir ederek gündeme dair önemli bilgiler veren Radyo Fresh, referanduma sayılı günler kala bu haftaya özel programları ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine dair halkın kafasında oluşan soruları kent siyasetinin kilit isimlerini konuk ederek yanıtlıyor. Bu kapsamda İçişleri Komisyon Başkanı ve AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili Celalettin Güvenç’i konuk eden Radyo Fresh, 16 Nisan Pazar günü gerçekleştirilecek olan referandum sürecine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Programda Radyo Fresh Genel Müdürü Serdar Salma ve dinleyicilerin sorularını yanıtlayan İçişleri Komisyon Başkanı Güvenç, sistemin içeriğinden, bu süreç içerisinde Avrupa’nın duruşuna kadar birçok soruyu yanıtladı. Avrupa’nın Türkiye’nin güçlü bir ülke olmasını yediremediğine vurgu yapan Güvenç, eskisi gibi Türkiye’nin İMF’ye borçlanmasını istediklerini belirtti.

İşte röportajımızın ayrıntıları:

Diğer siyasi partilerin il başkanlıklarını ziyaret ettiniz ve bunun çok önemli bir hadise olduğunu söylediniz. Parti ziyaretleri sizin için neden önelidir?

Demokrasilerin çok önemli nitelikleri var. Bunlardan bir tanesi demokratik partilerdir çünkü siyaset parti ile yapılır ve partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Partiler hizmet aracıdır bu yüzden iktidarı ile muhalefeti ile tüm partiler değerledir. Kahramanmaraş’ta da tüm siyasi partiler kampanyalarını çok seviyeli bir şekilde yürüttü. Çocuklarımıza kavganın, savaşın olduğu bir Türkiye değil barışın, sevginin, saygının olduğu ekonominin konuşulduğu bir ülke bırakmak istiyoruz. Herkes şunu bilmeli ki CHP’li içinde başka bir Türkiye yok AK Partili içinde. MHP’li içinde başka bir Türkiye içinde başka bir Türkiye yok BBP içinde. Alevi içinde başka bir Türkiye yok Sünni içinde. Ne olursanız olun eğer bu ülke zenginleşirse bu ülkede barış ortamı gelişirse hepimiz bundan istifade ederiz. Daha mutlu bir şekilde yaşarız gayemiz bu olmalıdır. Elbette kalkınma, gelişme adına değişik partilerin değişik görüşleri olur bunun olması kadarda doğal bir şey yoktur. Ama tüm bunları yaparken de nezaketi, insanlığı, dostluğu, kardeşliği önlememeliyiz. Celalettin Güvenç’te bu hizmet anlayışının bu kardeşliğin bir temsilcisidir. Bir nebzede olsa barışa, kardeşliğe, huzura birlik beraberliğe, insanların kucaklaşmasına katkı sağlarsam kendimi mutlu hissederim. Siyasetin amacı da zaten budur.

Avrupa Türkiye’den neden korkuyor?

Türkiye’nin konumunun iyi bilinmesi gerekir. Türkiye Avrupa’da Asya’da Latin Amerika’da ki sıradan ülkelerden birisi değildir. Türkiye çok stratejik çok önemli bir bölgede yer alan Avrupa ile Asya arasında tarihi misyonu olan kritik bir ülkedir. Enerji kaynaklarına da çok yakın halkı Müslüman ve Arap dünyası ile iç içe bin 400 kilometre sınırları olan bir ülkedir. Bundan dolayı Avrupa’nın Amerika’nın, Rusya’nın bizim ülkemize aşırı ilgileri var ve ilgileri de olmak zorundadır. Avrupalı doğalgaz ve petrol bizim üzerimizden geçiyor. Bugün Avrupa, Amerika, Rusya Ortadoğu’da çıkar hesabı içerisindeler. Avrupa, Amerika 150 yıldır tek başlı dünyaya ve dikte etmeye alışmışlar. Onların istediği Türkiye’nin bir milyar dolar için kapılarında beklemesi. Hatta memur maaşlarını öderken Türkiye gitsin İMF’den borç alsın onun karşısında İMF üzerinden ülkeye talimatlar verilsin. Suriye’de yaşanan savaşa Türkiye hiç karışmasın istiyorlar ama Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde Türkiye 2002’den bu yana bir kalkınma hamlesi yakaladı. Ayağa kalmaya çalışıyor daha tam kalkmadık kimse yanılmasın biz ülkenin kaderini çehresini değiştirdik ama sonuçta da 150 milyar dolar ihracatı olan bir ülkeyiz. Daha gideceğimiz çok yol var. Onlarda biliyor ki Türkiye güçlendikçe ne Ortadoğu’da hareket ederler ne de Türkiye’yi istediklerini dikte ettirebilecekler. Referanduma karşı çıkmaları da bunlardan kaynaklanıyor ve referandumda ‘Evet’ oyu çıkarsa bir daha koalisyon olmayacak. Türkiye’de bir daha cumhurbaşkanı başbakan kavgası olmayacak.

Son anketlere göre verilen oyların ‘Evet’e doğru gittiğini Avrupa göstermeye başladı. Sizce Avrupa bu durum karşısında fikrini mi değiştiriyor yoksa yeni bir stratejimi geliştiriyor?

Şu anda dünyada ve Avrupa’da çok tuhaf bir durum yaşanıyor. Almanya’da küçük çocukların yüzde 38’i Recep Tayyip Erdoğan’ı Almanya’nın cumhurbaşkanı zannediyorlar. Bizim cumhurbaşkanımız Avrupalı liderlerden daha çok tanınıyor. Önce çok agresif bir şekilde saldırdılar ama zaten batının tarzı hep budur son dönemde halkın eğilimini görmeye başladılar saygı duyacaklar ve duymak zorundalar. Ben de diyorum ki çok ciddi bir rakamla bu anayasa değişikliği halk tarafından onaylandıktan sonra Türkiye ile ilgili politikalarını yine gözden geçirecekler çünkü Türkiye çok önemli bir ülkedir. Türkiye’den vazgeçmeleri söz konusu değildir. Halkın desteğini bu oranda alan cumhurbaşkanımıza başbakanımıza saygıları artacaktır. Batı pragmatiktir yani Türkiye’den vazgeçmeleri söz konusu değildir. Güçlü bir halkoyundan sonra da anlaşacaklardır.

EKONOMİK İSTİKRAR SİYASİ İSTİKRARLA PARALEL GİDER’

Evet ya da hayır çıkması durumunda bir erken seçim söz konusu olur mu?

Erken seçimi konuşmak çok erken yani referanduma evet çok az bir süre kaldı ama evetin de oranı hayırın da oranı ne olacak onu görmeden bilmeden erken seçimi şimdiden dillendirmeyi doğru bulmuyorum. Önce bir seçimi göreceksiniz ondan sonra erken seçim ile ilgili karar için mecliste olan güçlü gurubumuz karar verir. Evet çıktıktan sonra da en az 6-7 ay içerisinde uyum yasalarının ve meclis iç tüzüğünün çıkarması vardır bu da zorunlu bir takvimdir. Dolayısıyla seçimi beklemek gerekir. Evet kazandığı zaman güvenin kazanıldığı anlamına gelir. Yani Türkiye’de 15 yıldır devam eden güçlü AK Parti hükümetlerinin güven tazelediği, cumhurbaşkanımızın güven tazelediği anlamına gelir. Bir darbe geçirdik ve 15 Temmuz darbesinden sonra ilk seçimde darbeye, darbecilere karşı hükümetin cumhurbaşkanının halk tarafından onaylandığı anlamına gelir. Zaten şu anda iş dünyası da evete doğru hazırlık yapmaya başladı. Yatırımcılar yeni hamleler başlatmaya hazırlanıyor. Ben de Evet oyunun çıkması halinde biz kazanırız güven kazanır diye düşünüyorum ve 2017 yılı kayıp bir yıl olmaktan çıkar diye düşünüyorum. Hayırın çıkması halinde hiç şüphe yok ki özellikle Cumhuriyet Halk Partisi ve onun yandaşları Türkiye’de artık AK Parti döneminin bittiğini vatandaşların AK Parti’yi destekten vazgeçtiğini bir an önce erken seçim olması gerektiği gibi Türkiye’de bir stresli ortam oluşturmaya çalışacaklar. Türkiye’de muhalefet her ne kadar alternatif bir şey üretmese de AK Parti’yi yıkalım noktasında bir çalışma ve kampanya yapacaklardır. Ondan da şüphe yoktur ki piyasalar olumsuz etkilenir. Ekonomik istikrar siyasi istikrarla paralel gider. Bir ülkede siyasi istikrar garantili ise hükümetlerin geleceği belli ise halk ile arasında sıkıntı yoksa yurt içi ve yurt dışında ki yatırımcılar daha cesaretle o bölgelere yatırım yapıyorlar. Küreselleşen dünyada hiçbir iş adamı hiçbir yatırımcı sıkıntılı olan bölgelere yatırım yapmıyor. Türkiye büyük bir ülkedir herhangi bir yerdeki bir şiddet olayından sonra birçok yatırımcı yatırım kararını gözden geçiriyor zaten terör ve şiddetin amacı da budur. Türkiye’nin güvenirliliğini zedelemek için bu olaylar yapılıyor.

DARBEYE RAĞMEN EKONOMİ BÜYÜDÜ

Kredi derecelendirme kurumlarından yapılan açıklamaya göre 2017 ve 20177den öncesinden itibaren iyi yönde bir güncelleme yapıldı. Türkiye’nin bu yönde de iyiye gittiği gözlemleniyor bununla ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Önemli olan bu notlar değil önemli olan bizim yere ayaklarımızın sağlam basmasıdır. Mudi ne yapacak. Allah’a şükür biz darbeye rağmen 2.9 büyümeyi başarmışız. Kasım ayından itibaren birçok sektörde alınan tedbir paketleri ile ekonomi ferahlamaya başladı. Bunlarda dolayısıyla saygı duymak zorunda kalıyor ama inandırıcılıklarını, güvenirliklerini bu kurumlar büyük ölçüde yitirdi.

Bir Dicle Kalkanı Harekâtı söz konusu mu?

Şu anda benim bildiğim resmi bir açıklama yok ve bu konularda cumhurbaşkanı ve başbakan tarafından resmi bir açıklama yapılmadığı müddetçe spekülasyonlara itibar etmemek gerekir. Ama biz Fırak Kalkanı Operasyonunda Türkiye’nin oldu bittilere göz yummaz. Komşumuzda bulunan ülkelere bize rağmen hareket edemeyeceklerini bütün dünyaya gösterdik. Ortadoğu’da Işid ile tek mücadele eden ülke Türkiye’dir. Batılı siyaset adamları da Recep Tayyip Erdoğan’ı dünya mazlumlarının sesini duyan kişi olarak görüyor. Biz ülke olarak cumhurbaşkanımız önderliğinde birleşmiş milletler NATO gibi bütün batılı organizasyonlara diyoruz ki niçin varsınız eğer siz varsanız daha adil bir dünya olmalıdır. Bu dünyada iç savaşlar olmamalı, toprak işgalleri, terörizm bu kadar gelişmemeli gelişiyorsa ya yetersizsiniz ya da destekliyorsunuzdur. Bu anlamda Türkiye 21. Asrın vicdanının sesi konumunu üstlenmiş gidiyordur.
HİZMETLERİN ÖNÜNE ENGEL KOYULDU

Projelerin hayata geçilmesi için bürokrasi engelinin olduğundan bahsediliyor bu nasıl bir engeldir ve bu engeli aşmak için başkanlık sistemi şart mıdır? Mevcut sistem ile bu engel aşılamaz mı?

Bugüne kadar bürokrasinin azaltılması dizginlenmesi konusunda çok başarılı olamadık. Bunanda sebebi ise öncelikli olarak Türkiye’de koalisyonlar çok kurulmuş ve mevcut sistem koalisyonlara gebe. Koalisyonun ne anlama geldiği ise 65 tane hükümet kurulmuş bunun 33 tanesi bir yıldan az ömürlüdür. Şimdi bir yıldan az ömürlü olan bir hükümet kimseye hükmedemez. Bürokrasiyi yönetemez ciddiyeti olmaz. Bu ülkede eğer bir- iki aylık hükümetler olmuşsa o zaman koltuğundan sürekli oturan bürokrasi evin sahibi oluyor siyasetçi gelip geçici konuma geliyor. Oysa siyasetin ülkeyi domino etmesi lazım halktan aldığı yetki ile bürokrasiyi de ekonomiyi de yönetmesi gerekir. Bizde bugüne kadar bunu tam anlamıyla başaramadık. Bir başka dizgin ise cumhurbaşkanı hükümeti frenliyordu. Vesayet makamı gibi oturuyordu. Bir cumhurbaşkanı isterse başbakanın bakanını atamıyordu. Cumhurbaşkanı ben bu bakanı istemiyorum diyordu. Bundan dolayı parti dengeleri, siyasi dengeler, Türkiye’nin bölgeler arası dengeleri kültürel sosyal birçok parametreyi değerlendirerek bu şahsı ben bakan yapmak istiyorum ve cumhurbaşkanı bunu imzalamıyordu. Artı yargı çok ciddi şekilde çalışmaları engelliyordu. Recep Tayyip Erdoğan’ın ise en önemli projelerinden bir tanesi şehir hastaneleridir. Her şehirde büyük bir şehir hastanesi olsun dedi ve bununla ilgili tahsis çalışmalarımız oldu ama engel olmaya çalıştılar. Ya gittiler yargıyı iptal ettirdiler. Bu kadar güçlü bir AK Parti hükümeti başbakan bu benim hayalim dediği halde şehir hastanelerini Türkiye 6-7 yılda realize edemedi. Bunun nedeni ise yargından kaynaklanması, cumhurbaşkanı ile anlaşamaması, bürokrasinin seni çok ciddiye almaması çünkü her an yeni bir hükümetin kurulabil düşüncesi var. Kemikleşmiş anlayışları yenemiyorduk. Biz şu anda güçlü hükümetimizle kavga döğüş bunları yaptırıyoruz ama eğer referandum halk tarafından onaylanmazsa 2019’de tekrar bir koalisyon dönemi başlasa bu defa seçilmiş siyasetin ciddiyeti kalmıyor. 7 Haziran’da hükümet çıkmadı ortada hükümet yoktu ve siyaset kurumu yerle bir oldu ama bürokrasi yerinde duruyor. Eğer 1 Kasım’da da aynı sonuç çıksaydı bugün Türkiye bu durumda olamazdı ve bu darbeyi savuşturamazdı. Bütün bu olanlara rağmen bu büyümeyi gerçekleştiremezdi. Biz diyoruz ki artık Türkiye’de halkın seçtiği cumhurbaşkanı olsun hükümet boşluğu oluşmasın seçim başkanı Türkiye’yi 5 yıl yönetecek güçlü bir cumhurbaşkanı olsun. Bürokrasi de ekonomi de yatırımcı da ona göre Türkiye’ye yatırım yapsın. Allah hiç kimsesiz sahipsiz etmesin hiçbir yerde kargaşa vermesin. Bu reform hem çok başlılığı cumhurbaşkanı başbakan anlaşmazlıklarını ortadan kaldıracak hem koalisyon riskini ortadan kaldıracak. Herkes bilecek iç dünya dış dünya yatırımcısı işletmecisi bilecek. AK Parti’nin 15 yıllık güçlü hükümetleri döneminde bu sistemin arızalarını biz halka az yansıttık. Çok güçlü bir hükümet var ve emin olun bu reform hareketi 2001’den sonra getirilseydi yüzde 95 oy alırdı. 1980 ihtilalinden önce getirilse yüzde 95 oy alırdı çünkü bir aylık hükümetler döneminde ülke yönetilememiş. Hastanelerde doktorlar para almadan bir işlem yapmazdı ve bunu sorgulayabilecek bir hükümet dahi yoktu. Şimdi gecenin bir yarısın milletvekiline valiye ulaşabiliyorsunuz ve onlar doktorları yönlendiriyor ve sorunlar çözülüyor. Ağırlığın olmasa güçlü bir hükümetin temsilcisi olmasak emin olun bunları yapamayız. 15 yıldır güçlü AK Parti hükümetleri sistemin arızalarını minimize ederek halka yansıtmayarak işi götürmeye çalışıyor.

Öyle bir noktaya geldik ki 17 Nisan sabahı evet çıkarsa memleket uçacak hayır çıkarsa batacak gibi bir hava yaratılmaya çalışılıyor bu ne kadar doğru? Ve Milliyetçi Harekat Partisi ile olan ılımlı hava referandum sonrası da devam edecek mi?

Umarım bu ılımlı hava devam eder çünkü ben başta da söyledim kavganın gürültünün bu ülkeye faydası yok. Parti liderleri mutlaka örnek olmak zorundalar. Cumhuriyet Halk Partisi’nin de belirli bir çizgiye gelmesi gerekir. Bu seviyesi düşük söylemlerin seviyesi düşük çağrıların Türk siyasetine, demokrasimize, milletimize faydası yoktur. Bu hava devam etmeli partiler arasında güzel diyaloglar olmalı, görüş alış verişleri olmalı sorunların çözümünde mutlaka işbirliği yapmalılar ve millete örnek olmalıdır.
Uçacak uçmayacak konusu ise, bu referandumda Türkiye’nin bir daha koalisyona muhtaç olmaması demek, yukarıda devletin zirvesinde cumhurbaşkanı başbakan kavgasının bitmesi demek. Bürokrasinin yatırımcının iç dış tüccarların güveni satın alması Türkiye’de artık koalisyon olmayacak halka dayanan cumhurbaşkanlığı sistemi gelecek diye güvenin artarak ülkeye ilgisinin artmasını sağlayacak. Elbette ben inanıyorum ki Türkiye’nin kalkınma hızı artacak. Batar batmaz demiyoruz. Milletin önüne getirdiğimiz anayasa teklifinde 2019’a kadar mevcut sistem devam edecek. İlgili yasal düzenlemeler tüzük değişiklikleri yapılacak. Ondan sonrada seçim öngörüyoruz olağanüstü bir şart olmazsa şu anda halktan istediğimiz onay 2019’a kadar mevcut sistemin devamı 2019’da da genel seçimle cumhurbaşkanlığı seçiminin birlikte yapılması ve 2019’da da koalisyon ihtimalini ortadan kaldırıyoruz. Bu da ülkemizin geleceği açısından güven verici bir durum.

CHP Milletvekilinin Evet oyu çıkarsa denize dökeriz sözleri ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Bu söylemler CHP’ye yakışmıyor ama bize de yaradı. Bu ne demek biz denize dökme kavga gürültüden yana değiliz. Bizim işimiz sandıkladır, milletledir. 1950’den beride bu millet sandıkta konuşur 16 Nisan’da da biz sandıkta konuşacağız. Bu zihniyet denize dökülmeyecek ama sandığa dökülecek.

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NİN SİSTEMİ OSMANLI’DAN ESİNLENMEDİR’

Osmanlı ve İslam öncesi dönemde Türk devletlerinin siyasi sistemi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile benzerlik gösteriyor mu? Gösteriyorsa tarihimizde var olanı güncelleyecek miyiz?

Sadece bizim sistemimiz Osmanlı sistemine benzemesinin ötesinde herkes bilsin ki Amerika Birleşik Devletleri’nin sistemi de Osmanlıdan esinlenmedir. Amerika oradan çok etkilenmiştir. Bizim bu sistemimizde elbette o sistemlerden benzerlikler taşır ama bizimki yüzde yüz demokratiktir çünkü Osmanlı’da babadan oğul geçen bir padişahlık sistemi varken bizde tamamıyla halkın seçeceği demokratik seçimlerin olacağı bir cumhurbaşkanı seçilecek. 5 yıl süre ile seçilecek en fazla 10 yıl yapacak kanun yapıcı meclisi yine millet seçecek orada ki benzetme Osmanlı’da da bir başkan sultan vardı veziri ile bakanları ülkeyi yönetiyordu anlamında olabilir. Amerika’da oradan esinlenmiştir. Sultanın yerine seçilmiş başkanı getirmiştir. Bizdeki de tamamen yüzde yüz demokratiktir. Bizimki de başka sistemlerden de esinlenen ve bize uygun bir sistemdir.

Haber: Kübra Dilbirliği

Editör: Mahmut Beyaz