Aşağıda okuyacağınız ve içinden milyonlarca ders çıkartacağınız, ibret alabileceğiniz hikâyeyi kim bilir kaç kez okudunuz, dinlediniz.

Eminim ve son kararım, her okuduğunuzda, her dinlediğinizde kim bilir kaç kez düşündünüz, kaç kez gülümsediniz, kaç kez dersler çıkardınız içinden, kim bilir hangi mesajlarla uyandınız!

İşte o çok okunan, çok tartışılan, çok konuşulan fıkra.

*

Adam evden çıkmadan uçak biletini çantasına koyup koymadığını kontrol eder, bakar ki bilet çantada, rahatlar. Gün ve saatinde yanlışlık olup olmadığını da kontrol eder, karısına veda edecekti ki, bakar karısı evde yok. Tam evden çıkıp havaalanına gitmek için arabasına binmek üzere iken, gaipten gelen bir sesle irkilir; “O uçağa binme, düşecek!”

Adam sesin sahibi arar, ama ne arabanın içinde biri vardır, ne de çevrede biri. Aynı ses ikinci kez uyarır, “Sakın o uçağa binme, düşecek!”

“Hayırdır!” der adam, uçağa binmekten vazgeçer. Aynı gün akşamı, ana haber bültenlerinde, bir uçağın düştüğünü ve bütün yolcuların hayatını kaybettiğini öğrenir. Çünkü düşen uçak, binmekten vazgeçtiği uçaktır!

Kendisini uyaran sese minnettarlık duyar, yaşadığına şükreder!

*

Uçaktan vazgeçip, gitmek istediği şehre trenle gitmeyi kafasına koyar bu kez. İstasyona gitmek için aracına binmek üzere iken, yine o ilahi ses, “Binme trene! Çok büyük bir kaza olacak, içinde bulunacağın kompartımandaki bütün yolcular ölecek! Sakın ha!” ayrı uyarı iki kez tekrarlanır, adam bunda da bir hayır vardır diyerek trene binmekten vazgeçer ve evine döner.

Aynı gün akşamı, ana haber bültenlerinde, bineceği trenin raydan çıktığını, bütün yolcuların hayatını kaybettiğini öğrenir. Yine yaşadığına şükreder ve o ilahi sese minnettarlığını dile getirir.

*

Son kez otobüsle gitmeye karar verir. Yine aynı ilahi uyarıcı ses, yine kaza, yine ana haber bülteni, yine hayatını kaybeden otobüs yolcuları.

Bu kez sesli olarak şükrederken, sesin sahibini düşünür, “Kimdi acaba, yoksa Tanrı’nın sesi miydi?”

Aynı ses cevap verir, “Ben senin iyilik meleğinim! Seni her türlü felaketten, tehlikeden korumakla görevlendirildim”

Adam sevinçle gülümser, “Allah razı olsun da iyilik meleğim. Seçimlerden önce neredeydin gözünü sevdiğim!” der.

 *

Bazen, canınız sıkkın iken, cebinizde çay içecek paranız yokken, karnınız açken, derdinizi anlatacak birilerine ihtiyacınız varken, ruhunuz daralmış, içinizi kasvet talamışken geç vakitte de olsa biri geldiğinde; “Be birader, daha önce neredeydin!” deriz.

Kul sıkışmayınca Hızır yetişmiyor.

Bizim huzura mı ihtiyacımız vardı, Hızır’a mı?

Bizim, kendisi ile barışık, toplumun her kesimi ile barışık, bırakın işi gücü, vazgeçtik hepsinden sırtımızı sıvazlayacak, ‘canım arkadaşım, can dostum, bir sıkıntın var mı, senin için ne yapabilirim?’ diyecek Hızır’a ihtiyacımız varken, zaten Hızır’ın olduğu yerde huzur da kendiliğinden içimize, ortamımıza dâhil olacağından, bütün mesele Hızır’ı bulabilmek!

2 veya 3 sene sonra, belki…

Hele o zaman gelsin, gelecektir, göreceksiniz!

*

Hızır (a.s) yüzü suyu hürmetine, hınzırlık, hırsızlık, huysuzluk yapan yerel (Çaldıklarını yerine koymak yerine çalmakta doymayan, içtiği alkolün parasını tekel büfesinden çay-şeker olarak belediyeye fatura ettiren ahlak yoksunu bir ilçe başkanı) yöneticileri tez zamanda kaldırsın aramızdan!

Midesine düşkün midesiz adamları…