Araştırmayı, sorup sorgulamayı, bilgi edinmeyi, belgeyle konuşmayı denemeden, düşünmeden, öğrenmeden fikir sahibi olmayı yeğ tutunca, çoğu zaman çuvallamamak mümkün değil.

Çok çabuk öfke seline kapılıyor, çok çabuk nefretimizi koyuyoruz ortaya.

Dinlemeyi bilsek, sorun nerede ise çözümü için de kafa yorsak, eleştirirken fikrimizi yani çözümü de beraberinde getirsek okurun önüne, inandırıcılığımız da o kadar güçlü olur.

Kurban bayramına yaklaşılırken, üstat Cahit Zarifoğlu’na sormuş vatandaşın biri, “Bayram geldi çattı, bayrama ne keseyim!”

Yazar ve düşünür Zarifoğlu şu cevabı vermiş; “Önce gıybeti kes, kul hakkı yemeyi kes, yalana söylemeyi kes, haram yemeyi kes, adam kayırmayı kes, israfı kes, kötülükten irtibatını kes! Bunları kesmez isen eğer, beyhude, nafile!”

Ayna adam tekrar sormuş,  “Üstadım, bayrama ne alayım!”

El cevap; “Birkaç faniden gönül, birkaç çocuktan gülücük, birkaç fakirden de dua al!”

Ötesi var mı bunun? Yok!

*

Çabuk sinirleniyor insanlar. Hele hele günümüzde yaşam mücadelesi verip de sinirlenmemek elde olmasa da, öfke baldan tatlıdır derler ya, öfkelenmesek, sinirlenmesek, strese sokmasak kendimizi rahat edeceğiz de, ‘Bu zamanda, bu şartlar da mümnkün8 mü?’ dediğinizi duyar gibi olduğum için, benimkisi bir kuru tavsiye.

Eften püften şeyler için kırıyoruz birbirimizi.

Sudan sebeplere yüzünden incitiyoruz kalplerimizi.

Sabretmek yok, şükretmek yok, sebat göstermek yok, kanaat etmek hiç yok! Bunlar da olmayınca, maneviyat da eksik ise şayet, yandı gülüm keten helva!

*

Aşağıda okuyacağınız fıkrayı her ülkeye, her insan karakterine monte ederler. Bildik fıkra belki ama yazıya uyar diye düşün8düm ve sizlerle paylaşma gereği duydum.

Kralın köşkünde bir fare görülür. Kraliçe paniğe kapılır, çünkü fareden korkarmış acayip derecede. “Bu fare yakalanıp imha edilmediği sürece, ben bu köşkte oturmam!”

Kral derhal yaverini, yani vezirini çağırır talimatını verir, “Kraliçe fareden nefret eder, çabuk, bu fareyi imha edin!”

Aradan bir müddet geçer, vezir kralın el pençe huzuruna gelir ve tekmil verir, “Muhterem kralım, talimatınız üzerine fareyi imha ettik!”

“Bravo! Aferin!” der kral. Nasıl başardınız bunu, anlatsana!”

Yaver, yani vezir verilen talimatı yerine getirmenin özgüveni içinde, gayet sakindir, “Köşkü yaktık efendim!” der.

*

Enseyi karartmaya gerek yok! Hayat pahalılığı sebebiyle insanlar geçim derdine düşmüş olsa da, pire için yorgan yakmaya değmiyor dünya.

İki günlük dünyada yaşıyoruz. Bugün varız, yarın yok!

Sevmek, sayılmak, tatlı hatıralarla anılmak, hayatın tadını çıkartmak, ülkemize, ailemize, çevremize yararlı olmak varken, vur deyince öldürmek niye!

Değer kötülük düşünmeye, değer mi birbirimizden nefret etmeye, değer mi kıskançlık krizlerine girmeye, değer mi enseyi karartmaya?

*

Yazı uzamış olsa da yapacak bir şey yok, bunu da yazmak zorundayım!

Gazetelere haber olarak düştü, okudunuz belki. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın kızı Rümeysa Kalın Karabulut’un başını açması bazı medya organlarında büyük haber oldu!

Aman ne büyük haber! Size ne! Bu o kızımızın tercihi, özel yaşamı. Derdi sizi mi gerdi?

Bazı çevreler de bunu saray iktidarını yıpratmak için dillerine doladı, siyasi malzeme haline getirdiler.

Yahu yeter! Yeteri biliyorsanız!

Kimi ne alakadar eder birinin başını açması veya kapatması. Bunun ne haber değeri var Allah aşkına! Hem toplumdaki ayrışmadan, kamplaşmadan şikâyet edeceksiniz, sonra da kalkıp bir kız evladını birilerine duyduğunuz öfkeyi kusmak için alet edecek, linçe kalkışacaksınız!

Çok tehlikeli sularda yüzüyorsunuz. Üstelik de yüzme bilmediğiniz halde!

Nokta!