Bugün siyasetten ekonomiden politikadan bahsetmeyeceğiz. Bugünkü konumuz Fenerbahçe. Konu içinden ne fenerler doğup, ne kadar önümüzü aydınlatacağını birlikte göreceğiz.

On yıl kadar öncesi. 2010-2011 futbol sezonu. Fenerbahçe belki de son on yılın en iyi kadrosunu kurmuş. Şampiyonlar liginde yarı finalden dönüyor. UEFA kupasında yarı final oynuyor. Ezeli rakipleri Galatasaray’ı, Beşiktaş’ı içerde ve dışarıda zorlanmadan yeniyor. Yavaş yavaş Türk futboluna ve şampiyonluklara ambargo koyuyor. Artık Fenerbahçe’ye herkes Almanya’nın Bayern Münih futbol takımı olarak bakıyor.

İşte tamda böyle bir sezonda Fenerbahçe Trabzonspor ile amansız bir şampiyonluk yarışına giriyor. İkinci yarıda oynadığı 17 resmi maçın 16’sını kazanıyor. Yanlış okumadınız. 17 maçtan 16’sını kazanmış. Birisini berabere bitirmiş. Rakibi Trabzonspor ise 17 maçın 15’ini kazanıyor. Böylelikle Fenerbahçe 2010-2011 sezonunu şampiyon olarak tamamlıyor. İşte ne olduysa bundan sonra oluyor.

Fısıltı şeklinde kulaktan kulağa bir şike söylentisidir gidiyor. Fısıltı şeklinde kalmayıp rakip Trabzonspor’un haykırışları ile alenen dillendiriliyor. Ve nihayet Türk Futbol tarihine 3 Temmuz olarak geçen o kara gün ile deyim yerinde ise kıyamet kopuyor.

Dönemin popüler savcısı Zekeriya ÖZ yönetiminde Fenerbahçe’ye karşı şike davası açılıyor. Fenerbahçe’nin şampiyonlar ligine gitmesine izin verilmiyor. Başkan Aziz Yıldırım ve ekibi gözaltına alınıyor. Tutuklanıyor, hapse atılıyor.  Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe cephesi hariç, yapılan algı operasyonu neticesi herkes Fenerbahçe’nin şike yaptığını peşinen kabulleniyor.

Ancak Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım eğilmiyor, bükülmüyor, her fırsatta haykırıp duruyor.

“Ne Fenerbahçe’si kardeşim. Ülke elden gidiyor ülke…”

Kimsenin anlamlandıramadığı bu haykırışın ne kadar haklı olduğunu ise zaman hem futbol kamuoyuna hem de tüm Türkiye’ye gösterecekti.

2010-2011 yılları artık Feto terör örgütünün ülkedeki yayılımını tamamlamaya başladığı, yargısal, medya ve askeri anlamda ülkeyi örümcek ağı gibi sarmaya başladığı, ülkenin tüm kurumlarına sirayet edip, metropol şehirlerden küçük ilçelere kadar her türlü devlet atamalarına müdahale etmeye başladığı ve bu konularda oldukça başarılı olduğu döneme denk geliyor. Evet, pek çok kurum ve kuruluşu ele geçirmişlerdi. Şimdi sırada futbol vardı. Doğal olarak Türkiye’nin ekonomik ve taraftar açısından en büyük kulüp hedefteydi. Dayatma, tehdit ve gözdağına karşı dimdik duran, boyun eğmeyen Fenerbahçe’ye karşı yapılacak tek şey kalmıştı. Fetö’nün yargı imamı Zekeriya ÖZ önderliğinde Fenerbahçe’yi bitirme operasyonu. Somut delil olmadan, para akışı tespit edilemeden, saçma ve sohbet niteliğinde tapelerle, medya gücünü de kullanarak Fenerbahçe’ye karşı eşi görülmemiş bir linç kampanyasını başlattılar.

Bilahare gelişen 15 Temmuz darbe kalkışması. Fetö’nün ülkeden temizlenmesi neticesi pek çok delil ve tapelerin sahte olduğu, bunun kumpas olduğu ortaya çıktı. Aziz Yıldırım ile birlikte 36 kişinin beraatine karar verildi.

Yaklaşık on gün önce, yani 16 Temmuzda davanın yeniden görülmesine başlandı.

Aziz Yıldırım savunmasında yine 10 yıl önce kurduğu cümleyi hatırlattı.

“Ne Fenerbahçe’si kardeşim. O zamanlar ülke elden gidiyordu ülke.”

On yıl önce ne söylediğini kimse anlamamıştı. Şimdi herkes anladı.

Ancak Fenerbahçe bir daha eski Fenerbahçe olamadı.