Son zamanlarda hızla artan bir anksiyete sorunu var. Elbette herkesin kendine göre mutsuzluk sebepleri var ama burada genel geçer sebeplerden bahsedecek kadar vaktim var. İnsanlar mutsuz ama neden mutsuz olduğunu bilmiyor. Evde, sokakta, trafikte, markette, sosyal alanın her yerinde bir sinir buhranı yaşar haldeler. Hiçbir şeye tahammülleri yok. Her istedikleri anında ve tam olmalı gibi bir tavır içindeler. Kime sorsanız mutsuzum cevabını alırsınız. İnsanlar gelecekten emin olmadıklarında ve geleceğin neler getireceğini çok iyi tahmin edemedikleri zaman anksiyete sorunu yaşayabiliyorlar. Bu durum genelde gençlerde çok bariz kendini gösteriyor ve belki de haklılar. Gençler gelecek kaygısı çekiyor, ekonomik krizin yol açtığı hayat şartları ile baş edemeyecekleri konusunda endişeliler. Ebeveynlerinin onlara sunduğu hayatı rahat yaşadılar, şimdi birden pahalılığın arttığı bu dönemde elbet te yaşam kaygısı çekecekler. Ama bunu hayatlarının zehir olmasına meydan vermeden aşmaları gerektiğini, hiçbir sıkıntının kalıcı olmadığını bilmeleri gerek. Çevremde bu konuda konuştuğum gençler gelecek kaygısının verdiği korkuyla bir yolunu bulup, Avrupa ülkelerine ya da ABD ye gitme çareleri arıyor. Üzgünüm, hiçbir dönemde beyin göçü bu kadar fazla olmamıştı. Bizim pırıl pırıl zeki ve yetenekli gençlerimiz zaten Avrupa ülkelerinin gözünde, gittiklerinde kapıyorlar. Bilindik isimler, Aziz Sancar, Uğur Şahin, Ahmet Öz kendi ülkesinde aynı imkân sağlansaydı giderler miydi? Dahası bizim ülkemizde yapsalardı çalışmalarını şu an ne durumda olurduk. Bunları düşünmeden edemiyorum dahası yüreğimi yakıyor. Batı genç nüfusa sahip değil, bizim genç ve dinamik insanlarımızı elbette ellerinde tutmakla mutlu olacaklar. Bu oldukça dikkat çekici,  işlerine yarayan gençleri ellerine geçirince bırakmıyorlar, maddi ve diğer imkânları bolca sunuyorlar.

     

  ***

Bir de her şeye sahip ama mutsuz olanlar var. Bunlar maddeyle bağlarını sıkı kurmuş, Allah la ve insanla aralarını açmışlar diye düşünüyorum. Materyalist zenginliğe o kadar önem vermişler ki maddenin değil mananın insanı mutlu edebileceğini unutmuşlar. Maddeyi ve kendilerini putlaştırmış, merkezlerine almışlar. İnsan doyumsuz bir hal ile yani nefisle yaratılmıştır. Nefis doyumsuzdur, bir kere ona müsaade ederseniz önüne geçemezsiniz, istedikçe ister, doymak bilmez. Ne kadar sahip olursanız o kadar mutsuzlaşırsınız çünkü her seferinde bir üstünü ister. Sahip olduklarının değil, sahip olduklarının şükrünü yapmanın ruhuna iyi geleceğinin farkında değildir nefis. Zanneder ki daha fazlasına ihtiyacı var, mutluluğu buna bağlı. Madde çukurunda boğulur. Mutluluk, yetinmeyi bildiğinde, andan zevk alabilmeyi öğrendiğinde, sevmeyi ve sevdiklerine zaman ayırmayı ihmal etmediğinde gelir. Ruh vermekle, başkasını mutlu etmekle dinginleşir, yaratılış kodunun pini budur.  Kelebek etkisidir mutluluk, sev, sevmeyi öğret, sonunda o sevgi seni de bulacak. Sevgiyi ve merhameti unutan modern insan, bunların yokluğundan dem vurur oldu,  kendine bakıp, ben de bunlardan ne kadar var demeyi akıl edemedi ne yazık ki.

Maddenin peşinden koşan insan ruhunun açlığını fark edemiyor. Daha zengin bir hayat için çalışırken ruhunu beslemeyi unutuyor, andan zevk almayı, anı atlıyor. Ne kadar zengin olursan ol ne kadar başarılı, makam sahibi olursan ol ruhunu doyurmadığın sürece hep aç ve mutsuzsun. Bu minvalde çağa ayak uyduran insan, başkasından sevgi bekledi durdu. Beni anlamıyor, beni yeteri kadar sevmiyor gibi anksiyete tetikleyici duyguları yüklendi. Doğru, kimsenin kimseyi anlayacak, önemseyecek vakti yok, deli gibi maddeye sahip olmakla meşgul. Karşıdakini anlamaya değil onunla kavgaya vakit ayırıyor, ilişkileri elde tutmanın entrikayla, yalanla dolanla olacağını zannediyor. Bir tatlı dilin ne kapılar açabileceğini, dürüstlüğün ve merhametin insan doğasında ne kadar yapıcı ve devamlılığı olan bir duygu olduğunu unuttu. İnsanı sevgiyle ve merhametle değil parayla elde edebileceği kanısıyla yanıldı. Hayat hızlandı, hızlandıkça bedenimiz önde, ruhumuz arkada kaldı ve ihmal edildi. Bir an önce durup, bu geçici dünyada neden varım diye düşünmeli, kendimize ve sevdiklerimize zaman ayırmalıyız. Aksi takdirde hızla onları ve kendimizi kaybedeceğiz. Tabii hala kaybetmediysek, bir şansımız daha varsa. Dur, sakin ol, iç sesini dinle ve yavaşça devam et.