Yok heri, öyle demeseydin keşke. Diyorsun ama.

Çarşıda pazarda diyorsun, makamda, ziyaretlerde diyorsun, futbol müsabakalarını izlerken diyorsun, açılışlarda, konserlerde diyorsun, tartışma programlarında ve toplu taşıma araçlarında diyorsun! Berberde, kahvede, okey ve masaj salonlarında, maşallah demediğini bırakmıyorsun gazeteci milletine. 

Saklama şimdi!

Duymayan mı var sandın!

*

İşadamının yanına gidersin, gazetelere, sitelere bir kuruş destek vermediği gibi, bir de ağız dolusu konuşurlar, ‘Maraş’ta gazeteci mi var?’ Desteksiz atanı Ahırdağı’na kaldırmıyorlar ya, adamın ağzının ölçüsü de yok, sanayiye gitse makine ayarlarına girecek, ilk aklına geleni söylüyor ve çekiliyor aradan. Çok büyük laf etmiş gibi bir de pişmiş kelle gibi sırıtıyor; ‘Maraş’ta gazeteci mi var!’

Vatandaş hadi neyse diyeceğim de, onların da çok masum olduğunu söyleyemem! Gazetelerin, internet sitelerindeki haberlerin başlıklarına bakıp, ezbere, ucuz yorum yapar ve notunu verir.

Ne haber beğenir, ne köşe yazısı.

Bilmez ki, bilse de işine gelmez ki hangi şartlarda çalışıyor gazeteci takımı. Uykusunu feda eder, pazarını bayramını feda eder, evini barkını feda eder, imkanlarını feda eder, gene de yaranamaz kimseye; ‘Maraş’ta gazeteci mi var!’ der çıkar işin içinden!

*

Adam hasbelkader belediye başkanı olmuştur bir yere, beyefendinin keyfine göre haber yapmak zorunda değiliz, canı sıkılır, uykusu kaçar, kimyası bozulur bizi ilgilendirmez.

Ama bizim doğru haber, özgür yorumda olmamız da şart. Bu kriterler yerine gelirse, ki gelmeli, olmalı, beyefendinin keyfine göre haber yapacak, yorum yazacak değiliz.

Sen ne kadar gazetecinin yanındasın!

Kalkıp demesin sonra, ‘Maraş’ta gazeteci mi var!’ diye.

*

Yine adamın biri hasbelkader bir daireye il müdürü olmuştur! Zaten baktı il müdürlerini terazinin kefesine koysanız, kaç grat çekeceklerini bilmeyen yok.

Ha, bir de onların akıldaneleri var, sponsorları falan fıstık. En çok da onlar konuşur il müdürleri adına. Sanki yaverleri, sanki basın danışmanları, sanki  akıl hocaları…

Hadi bir genelleme yapalım da, maraza çıkmasın, bu şehirde yaşayan herkes…

Ne bir ulusal gazete alır okur, ne bir yerel gazeteye abone olmuştur, haberler de keyfini kaçıracak cinsten ise şayet, ağzı dolu dolu konuşur, ‘Maraş’ta gazeteci mi var!’

Haberlerin, yorumların içi dolu olmalı mı, amenna! Ancak…

Adamın kurumda, çarşıda pazarda, sanayi sitesinde otoritesi, kredisi zayıf ve hatta hiç yok, çalışanlar yanında karşılığı yok, özgül ağırlık desen şinanay yavrum şinanay,  çapı yok, karekökü sıfır, sonra da kıçının pisiyle beni beğenmez; ‘Maraş’ta gazeteci mi var!’

Biri basın kuruluşunu, bir gazeteciyi ziyaret etmemiştir, çayını içmemiştir, sohbetine dâhil olmamıştır, bir gazetenin hangi şartlar ve imkânlarla çıktığını bilmemiştir, gazetecinin neleri feda ettiğinin de farkında değildir, ama yorum ilk elden şu oluyor, ‘Maraş’ta gazeteci mi var!’

*

Siyasetçiye zaten gazete, gazeteci beğendiremezsin. Sanki babasının malıymış gibi gazete ve siteler, ister ki canını sıkacak haberler yazılmasın, ister ki uykusunu kaçıracak yorumlara muhatap olmasın!

He ya, gazeteci siyasetçinin emir eri ya, kurşun askeri ya, bedava çorap diktiği oğlan ya, gönlünü hoş tutacak yazılar yazsın, haberler servis etsin!

Bir de şunu derler, ‘Keşke yazarken bir de bize sorsaydın!’ Yok ya, niye soracakmışım sana, sen doğrucu Davut musun, anan güzel miydi o kadar, peygamber torunu musun, ben senin doğru söyleyeceğini nereden bileyim!  

*

İşinize gelirse, sizi yazarsa, sizin tuttuğunuz takımı överse, sizin gönül verdiğinizi partiye doğru meylederse, var, ya duayen dersiniz, ya üstad, ya şehr-ül emin, ya da büyük gazeteci.

Gelmezse işinize, fincancı katırlarını ürküttüyse, doğruları yazdıysa, biraz da damarınıza bastıysa, size doğru gelip de kamuoyuna ters gelen bir olayı haberleştirdiyse; ‘Hadi ya, bu şehirde doğruları yazacak yürekli gazeteci mi var. Hepsi de dürümcü, beleşçi, avantacı…’

Tamam da, sen ne kadar adamsın, sen ne kadar dürüstsün, sen ne kadar bırak memleketi, çevrene faydalısın, sorumluluğunu yerine getiren kimsesin!

Bırak beni de bir tarafa, kendini sorguladın mı hiç! ‘ben kimim!’ diye. Baktın mı hiç aynaya!

*

Gidin de başka şehirlerdeki gazeteleri, gazetecileri görün! Bizim arkadaşlarımız vallahi sulu nimet! Biz onların yanında melaike kalırız yemin ederim!

Bulmuşsunuz, bunuyorsunuz!