Doğma büyüme Kahramanmaraşlı olan Nusret Şan, ilkokul yıllarında kitaplara olan düşkünlüğü ile başlayan edebiyat serüvenini anlattı ve Edebiyat üzerine değerlendirmelerde bulundu. Nusret Şan, Edebi eserlerin asıl amacının estetik kaygı uyandırmak olduğunu belirtti. Şan, “Edebiyat, derinliği olmayan, kumsalı olmayan bir derya deniz. Edebiyat camiasında boy gösterecek Edebiyatçının, her şeyden önce bir edebiyatçının çok okuması, yüzlerce değil binlerce kez okuması gerekiyor. Eserlerinde farkındalık yaratması, özgün olması lazım. Bir şiir, bir hikâye ya da bir nesir yazmak için dilbilgisi kurallarından tutun, kelimelerin kullanımında tutun hepsinin özenle ve yerli yerince kullanması, farklı bir üslupla eserini oluşturması gerek. Edebi eserlerin asıl amacı karşı tarafta yani okuyucuda estetik kaygı uyandırmak, heyecan vermek, duygularına hitap etmektir. Tüm bunları oluşturabilmek için de iyi bir kalem olmak, iyi bir kalem olmanın yolu da iyi bir okur olmaktan geçiyor. Yani eser oluşturmak bir meşakkatli bir iş. Edebiyatçı olmak edebiyatın sürdüreni olmak hiç kolay bir iş değil. Edebiyatın dili sokak dili değil, Edebiyat dili seçkin bir dildir, seçkin kelimeler kullanmak zorundasınız. Kendine ait bir üslubunuzun olması çok önemli. Bunun içinde çok okumak şart. Edebiyattaki en önemli unsur kesinlikle özgün olmaktır hem kullandığınız dil ile hem de içerik konusunda özgün olunca okurlar tarafından fark ediliyorsunuz. Edebiyat ile uğraşan İnsanlar ister okur olsun ister yazar olsun hayatı sevmeye başlıyor. Edebiyatla irtibat halinde olan insanlar hayatı güzel yaşayan insanlardır. Edebiyat insanı kıvama sokuyor, eylemde kıvama sokuyor, söylemde kıvama sokuyor yani Edebiyat güzel yaşamamıza vesile oluyor’’ dedi.

EDEBİYATTA OLDUM DEMEK ÖLDÜM DEMEKTİR!

Nusret Şan yazmaya nasıl başladığını ve Edebiyat dünyasındaki yazarlara da tavsiyelerde bulundu. Edebiyatta ve Sanatta, sanatçının kendini yeterli gördüğünde intihar etmiş olduğunu öne sürdü. Şan, “Ortaokul 1 sınıfta kitaplara olan düşkünlüğümü fark ettim. Çok kitap okuyordum, çizgi romanlar olsun, çeşitli hikâyeler olsun, o zamanki seviyeme uygun çeşitli romanlar olsun hep okuyordum. Ailelerimiz çok kitap okumamızın derslerimize engel olduğunu düşünüyordu hâlbuki öyle değilmiş, okuduğum çizgi romanlar benim hayal gücümü harekete geçirdi, ufkumu inanılmaz açtı. Edebiyatçı olmamın temelindeki en büyük etken çok kitap okumam oldu. Çok okuduğunuz zaman farkında olmadan sizde bir birikim oluşuyor, siz bereketleniyorsunuz, siz zenginleşiyorsunuz. Çok okuduğunuz zaman çoğalıyorsunuz, çoğaldıktan sonra da bardak dolmuş oluyor ve taşmaya başlıyor. İşte dışarı taşma olayı sizde yazma hevesini oluşturuyor. Diyorsunuz ki, bu taşanları yazayım bendeki bu birikim sığmıyor bu birikimleri başkalarıyla paylaşayım. Böyle bir düşünce oluşuyor ve yazmaya karar veriyorsunuz. İlk çalışmalarımı, Edebiyata yakın olan dostlarıma ya da ufak tefek bir şeyler yazan arkadaşlarıma sunduğumda çok olumlu tepkiler aldım ‘kitap yazmayı düşünüyor musun?’ sorusuyla birçok kez karşılaştım bu da beni çok mutlu ediyordu. Artık, kitap yazma zamanı geldi dedim ve kolları sıvadım, ancak kitap yazma konusunda hiç acele etmedim ve etmeyeceğim de, çünkü yazmak aceleye gelmiyor. Yahya Kemal Beyatlı da şiirlerini böyle oluştururmuş.

Şiirini yazar bir tarafa koyar haftalar sonra aylar sonra yeniden bakar, yeniden oturup şiirlerinin üzerinde çalışırmış, eklemeler yapar, çıkarmalar yapar, mısraları düzenlermiş. Yahya Kemal Beyatlı, bir şiirini 7 yılda yazdığı söyleniyor. Eserinizi acele ile oluşturduğunuz vakit birçok hata yapabilirsiniz, o yüzden acele etmemek gerekiyor. Ben de eserlerimi oluştururken yıllarca bekledim, acele etmedim ve ilk eserim olan Sevdamın Kıblesini kaybettim kitabını yayınladım. Bu eserimin şuan ki baskısı 3. baskı, her baskı da düzenlemeler yaptım. Sanatta ve Edebiyatta mükemmele ulaşamıyorsunuz, böyle bir şeyin imkânı yok. Edebiyatta oldum demek, öldüm demektir. Edebiyatçı asla kendini yeterli görmemelidir kendini hep eksik hissetmelidir’’ ifadelerini kullandı.

TÜRK EDEBİYATININ ÖNCÜSÜ FUZULİ’DİR

Okuduğu yazarlardan hiçbirini ayrı bir kefeye koyamayan Nusret Şan, Bahattin Karakoç ve Necip Fazıl Kısakürek’in kıvrak zekâsını mısralarına yansıtmasına hayran olduğunu dile getirirken, Fuzuli’nin Türk Edebiyatının öncüsü olduğunu iddia etti. Şan, “En çok etkilendiğim yazar oldu mu, bu soruyu kendime hiç sormadım, çünkü hiçbir yazarı kendimce ön plana çıkarmadım. Belki böyle düşünmememin sebebi birçok şair ve yazarın eserlerini okumam oldu. Çok beğendiğim ve severek okuduğum yazarlar oldu, Edebiyatçı kimliğinden ve karakterinden etkilendiğim Edebiyatçılar oldu tabi ki. Ama beni etkileyenler arasında kimse ön plana çıkmadı desem yeridir. Şairlerden Abdürrahim Karakoç ağabeyinin sivri zekâsına, yergi şiirleri, halk şiirlerini Yunus Emre gibi harikulade mısralar oluşturmasına, o kıvrak zekâsını mısralarına döküşüne hayrandım. Aynı iltifatlar Necip Fazıl Kısakürek için de geçerli. Ama şunu söyleyebilirim. Türk Edebiyatının gelmiş geçmiş en büyük şairi bana göre Fuzuli’dir. Fuzuli’den etkilenmedim diyen bir yazar bana göre doğru konuşmuyordur, çünkü Fuzuli Türk Edebiyatında öncü kuvvettir. Hem üslup hem de ortaya koyduğu eserler benzeri olmayan eserlerdir, bunun için Fuzuli’yi ayrı bir yere koyabilirim.’’

KAHRAMANMARAŞ’TAKİ EDEBİYAT KÜLTÜRÜ

Kahramanmaraş’ın Edebiyat kültürünü de değerlendiren Şan, birçok şair yazar olduğu bir şehirde bu kadar kaba insanın olmasını da tuhaf bulduğunu belirtti. Nusret Şan, “Memleketimin havasından mıdır suyundan mıdır bilmem ama maalesef bir kabalık var bizim insanımızda, bu kabalık gençlerimizde de var. Bunu kendi memleketimi yermek için söylemiyorum, ben bu şehre âşık birisiyim, bunları da zaten üzülerek dile getiriyorum. İnsanı şaşırtan nokta da şu: Bu kadar kaba insanların fazla olduğu bir memlekette bu kadar ince ruhlu şair yazar nasıl çıkıyor. Çıkıyorsa da bu kadar kaba insan neden var diye kaç zamandır kendi kendime düşünüyorum. Kahramanmaraş şairler ve yazarlar açısından gerçekten çok zengin bir şehir. Edebiyat dünyasına kazandırdığı birçok isim var, Dünya Edebiyat şehri olma yolunda birçok güzel adımlar atılıyor. Maalesef Edebiyat camiasında da kendini beğenmiş, insanlara yukarıdan bakan insanlar var bu gerçekten üzücü bir durum. Hâlbuki insan, Edebiyat yolunda ilerledikçe daha da mütevazı olması gerekir, daha naif, daha kibar olması gerekir ama maalesef tam tersi durumlarda ortaya çıkabiliyor’’ şeklinde konuştu. 

YENİ GÜZEL ADAMLARI KEŞFETMEK GEREKİYOR

Nusret Şan Kahramanmaraş’taki Edebiyatın sadece Yedi Güzel Adam ile sınırlandırılmaması gerektiğini savundu.

 Şan, “Yedi Güzel Adam’dan en çok Adil Erdem Bayazıt ağabey ile muhabbetimiz oldu. Çok kibar, çok beyefendi, son derece mütevazı, son derece anlayışlı insan güzeliydi. Nuri Pakdil ağabeyimizi tanıdık, Rasim Özdenören ile de tanıştık, görüştük. Zaten Yedi Güzel Adamdan sağ olan bir tek Rasim ağabey var. Yedi Güzel Adamdan bu adamlara yetişebildik onlarla sohbet ve muhabbet imkânına eriştik, güzel insanlardı. Şehrimizde bulunmuşlar Edebiyat adına birçok faaliyette bulunmuşlar, birçok insanımıza Edebiyatı sevdirmişler, birçok gencimize rehberlik etmişler. Allah hepsinden razı olsun, hepsine de Allah gani gani rahmet eylesin. Ancak, Kahramanmaraş’ı Edebiyat konusunda sadece Yedi Güzel Adama indirgememeliyiz. Sadece Yedi Güzel Adama odaklanırsak etraftaki yeni güzel adamlara odaklanamayız. Yedi Güzel Adam öncülük yapmış olsun, yeni güzel adamlara odaklanıp onları keşfetmek lazım.’’

ZENGİN DİLİN FAKİR KULLANICILARIYIZ

Nusret Şan, Türkçe’nin çok zengin bir dil olduğunu ama İnsanlarımızın bu zenginlikten faydalanmadığı için ve kelime haznelerinin zayıf olduğunu vurguladı. Şan, “Edebiyatçı olmanın yanı sıra Edebiyat öğretmeniyim, Türkçemizde 100 binden fazla kelime var, yani zengin bir dilimiz var.  Ancak dilimizin zenginliğinin farkında değiliz, gündelik hayatta kullandığımız sözcük sayısı benim tahminimce maksimum 500 kelime kullanılıyordur. Dilimizin zenginliğinin farkında değiliz, bunun yegâne temeli ise kitap okumamaktır. Yani müthiş bir hazinemiz var ama bu hazineden faydalanmıyoruz. Zengin dilin fakir kullanıcılarıyız bizler. Çok okuduğumuz zaman bu hazineden faydalanabiliriz, çok okuduğumuz zaman kelime haznemiz genişliyor. Kelime haznemiz genişlediği zaman duygularımızı, düşüncelerimizi daha rahat ifade edebilme imkânı sağlayabiliyoruz’’ dedi.

YAŞAMIN VE EDEBİYATIN KAYNAĞI AŞKTIR

Aşk konusuna da değinen değerli Şair, aşkın yaşam kaynağı olduğunu ve her insanın bu güzel duyguyu tatması gerektiğini savundu. Nusret Şan, “Aşk sadece şair ve yazarların ana kaynağı değil, bütün insanların ana kaynağıdır. O kaynaktan su içmeyen, o kaynaktan elini yüzünü yıkamayan, o kaynağa uğramayan, o kaynaktan nasiplenmeyen insanlar, diğer insanlara sıkıntı çıkaran insanlardır. Aşkı tadan insan, aşk yoluna giren insan, tornaya girmiş gibi belli bir kalıba girerek çıkıyor. Yani aşk insanı toparlıyor, aşk insanı olgunlaştırıyor, aşk insana farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Aşk insan yaşamının olduğu günden beri vardır ve yaşamın sonuna kadar aşk var olacaktır. Mevlana’yı Mevlana yapan, Yunus Emre’yi Yunus Emre yapan, Hacı Bektaşi’yi Hacı Bektaşi yapan aşkın ta kendisidir. Vatan aşkı vardır, doğaya olan aşk vardır, kişilerin birbirine duyduğu aşk vardır bunlar aşkın dallarıdır. Bir insan yaratılana duyduğu aşkta yaratanın yansımasını görür ki öyle âşık olur. İnsan birini sevince birine âşık olunca zaten yaşamayı da sever, hayatına anlam katar, sevdiği şeyin yaratanını da sever.’’

Öte yandan, yeni kitap çalışmasını da sürdürdüğünü dile getiren Şan, yeni kitabını bu yılın kitap fuarına yetiştireceğini belirtti. Nusret Şan daha önce Sevdamın kıblesini kaybettim, Üşüyorum dualarını üzerime ört anne, Yüreğimin kalemime fısıldadıkları, Tutsam ellerinden ikiye bölünse sıcaklığım, Gözlerin aşk mavisi, Sevdam gül dalında goncaya duruldu kitaplarını yayınlamıştı.

Haber: Ömer Harmankaya

Editör: Mahmut Beyaz