Göz açıp kapayıncaya kadar geçen hayat macerasının sorumlulukları bir hayli fazla.

Doğum, gelişme, eğitim, irfana ulaşma, geçim sıkıntıları, sosyo kültürel açmazlar, hakimiyet sorunları, ev bark alma, hastalık ve diğer sürprizler. Hayatın devam edip giden telaşesi içinde unutulmaması gereken çok önemli bir hakikat var: Kendimizi ve ehlimizi cehennemden korumak.“Ey iman edenler! Kendinizi, ehlinizi ateşten koruyunuz! O ateş ki: Çıraları insanlarla taşlardır. O cehennem ateşine memur kaba, çetin melekler vardır ki Allah’ın emirlerine katiyyen aykırı hareket etmezler; ne emir almışlarsa onu yaparlar!” (Tahrim, 6)Bütün varlıklar kendilerini kuşatan ahenk içinde varlıklarını sürdürüp gider. Kainat ezel-ebed mutlak kader örgüsünü nakış nakış işleyip durur. İnsan dışındaki varlıkları içine alan evrensel kodların çok derin manaları var, o şifrelerde eşyanın sırları gizli. İnsana gelince hürriyetin büyüleyici güzelliği parlayıp durmakta, kişiye olağan üstü dünyaların kapılarını aralamaktadır. İnsanın sahip olduğu bu hürriyet: Onun Yaratıcı yanındaki ulvi ve müstesna mertebesini göstermektedir. Çoğu insan buradaki hürriyeti kayıtsız ve mutlak bir serbestlik olarak algılamakta, hududsuz özgürlük yalanlarının büyüsüne kapılıp gitmektedir.

Mutlak hürriyet, ancak Allah’ındır!

Allah imtihan olunan değil yarattıklarını imtihan edendir.

Allah’ın insana bahşettiği hürriyet onu, Allah’ın emir ve yasakları dışına çıkarmak, kendisine azgınlık sermayesi olmak için verilmemiştir. Hürriyetin insana bahşedilmiş olması varlık gökkuşaklarında salınması içindir. İş yapabilme arzusu, aşk, umudun çiçeklendiği özgürlük dünyası, ruha diri olma fırsatını vermekte varlık neşesinden tatdırmaktadır.

Şekil alan maddenin değeri artar. Ham, kaba öylece duran eşya mâhir ellerde kanun ve prensiplerle formatlandığında fevkâlade kıymete ulaşmakta, bazen ona paha bile biçilememektedir. Kanunların kıymeti işte buradan gelir. Toplum ve bireyler için konulan emir ve yasakların hakikati bir an önce bulunursa insan gereksiz zahmetlere düşmekten kurtulur.Kur’ân-ı Kerim’de “İnsan, başı boş bırakıldığını mı sanıyor” buyurulur. İnsan yeryüzüne atılmış bir varlık değildir.

Yüzlerce yıldır Sultanlıkla idare edilen Anadolu’da dini hakikatleri anlayıp anlatmada şimdi büyük zorluklar meydana geldi. Köklerimizde bulunan ilâhi neşenin simgeleri bu günün dünyası için pekte anlamlı olmamakta, çetin sorunları peşi sıra getirmektedir. Özgürlük de bunlardan biri. Modern zamanların insanları hesaplarındaki tek rakamın değişmesinin ne manaya geldiğini bilmekte, ama dini söylemdeki kulluk ifadesini doğru anlamamaktadır.

Hak ve hakikat için diri, duru gönül şart!

Aklın sürprizlerle varlık savaşı verdiği günümüzde ebedi yaşamadığımızı anlamamız icab ediyor. Klonlanan varlıklar olabilir ama biz bilip anlıyoruz ki hayatımız biriciktir. Kur’ân hakikatlerini günümüz dünyasının verileriyle değerlendirirken telaşeden uzak olmalı, yersiz kaygılardan da kurtulmalıyız.