İstanbul Sözleşmesi, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele amacıyla, Avrupa Konseyi tarafından 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılan sözleşmedir. Resmi Gazete'de 8 Mart 2012'de yayımlandı. Avrupa Konseyi üye devletleri ile bazı ülkeler tarafından imza altına alındı.

Okuduğumuz metin hepimizin ittifakta olabileceği şekilde pozitif çağrışımlar içeriyor. Hele ki, ülkemizde son yirmi yılda gün be gün artan kadın cinayetleri, kadına şiddet haberlerinden sonra, aklı başında herkes bu tasarıya, bu anlaşmaya sonuna kadar destek olur. Ancak belirtilen sözleşmenin süslü cümleler ardına saklanmış birkaç maddesi var ki,İşte onlardan bazıları;

Madde 4: “…sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir…”

Madde 14: …Taraflar, yerine göre, tüm eğitim seviyelerinde resmi müfredata, kadın erkek eşitliği, toplumsal klişelerden arındırılmış toplumsal cinsiyet rolleri, karşılıklı saygı, kişisel ilişkilerde çatışmaların şiddete başvurmadan çözüme kavuşturulması, kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişilik bütünlüğüne saygı gibi konuların, öğrencilerin zaman içinde değişen öğrenme kapasitelerine uyarlanmış bir biçimde dahil edilmesi için gerekli tedbirleri alacaklardır.

Burada yalnızca iki maddesini sunduğumuz İstanbul Sözleşmesinin içeriği irdelendiğinde,

-Eşcinsel evlilikleri yasal çerçeveye oturttuğu,

-Okullarda cinsiyet oluşumu ile ilgili eğitimin kaldırıldığı

-Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı ile cinsiyetsiz bir neslin türemesinin yolunu açtığı çok açık.

Yine aynı sözleşmede muallaklıkta olan bir şiddet tanımı var. Kadının beyanı esastır anlayışı ile, şiddet görme ihtimalini hissettiren her şey fiziksel şiddet ile eşdeğer tutuluyor. Bu da şiddet görülmediği takdirde şiddet uygulandığı söylenerek yetkililerle irtibata geçip baba, eş, abiyi polis eşliğinde evinden aldırtabiliyor. Bu da her hangi bir fiziksel şiddetin veya tehdidin söz konusu olmadığı durumlarda, aile arasındaki en küçük anlaşmazlık adli bir vakaya dönüştürülüyor. Devlet direkt mahrem alana girerek evin erkeğini suçlu buluyor.

Anılan sözleşme 14 Mart 2012 tarihinde AKP, CHP, MHP ve BDP’nin oybirliğiyle 246 kabul ve sıfır ret oyuyla Meclis'te onaylanmıştı.

Her ağrı kesici, her antibiyotik her bünyede aynı etkiyi göstermeyeceği açık. Ülkelerinde kendilerine göre bünyeleri, yani örf, adet, gelenekleri vardır. Avrupa’nın kimyası ile ülkemizin kimyası bir değildir.

2011 yılında imza koyduğumuz İstanbul Sözleşmesinden, Cumhurbaşkanımızın onayı ile resmi gazetede yayımlanarak resmen çekildik. Yoksa belki çocuklarımız değil ya,  torunlarımızın 15 yaşlarında cinsiyet değiştirme talepleri ile karşılaşmamız çok ütopik olmazdı.