Kafkasya’nın büyük harp ve ihtilâl kahramanı Şeyh Şamil’in vefatının 150. yılındayız. 1871’de Medine-i Münevvere’de vefat ettiğinde en büyük düşmanlarının bile büyük saygı gösterdiği müstesna bir şahsiyet olarak dünya tarihine mal olmuştu.

                1797’de Dağıstan’da dünyaya gelen Şamil’in tüm hayatı Kafkasya’yı istila etmeye çalışan Çar Ordularına karşı destansı bir mücadele ile geçecektir. Kafkas genetiğinin tüm özellikleri cisminde toplanmış olan Şamil; 2 metreyi aşan boyu, kızıl saç ve sakalı ve celâlli hâliyle yürüyen bir heykeli andırıyordu. Nakşî Şeyhi Cemaleddin terbiyesinde İslâmi ilimlerini tedris eden Şamil, şeyhinin müridi ve damadı olarak kısa sürede Kafkasya’nın manevi lideri olma yolunda da ilerleyecektir.

                1770’de Kırım’ı düşüren Çar Orduları, Kafkasya’yı da istila sürecine girişecektir. Osmanlının artık Rus ilerlemesini durdurmakta zorlandığı ve Anadolu’nun dış savunma hatlarının birer ikişer düşmeye başladığı bir döneme girilmiştir. İşte bu dönem, büyük kahramanların etrafında toplanan Müslüman halkların tarihe mal olan direnişleri dönemidir.

                Kafkas Direnişi; Dağıstan-Avaristan-Çeçenistan-Çerkezistan-Müslüman Güney Osetya ve İnguşetya bölgelerine yayılarak tüm Müslüman Kafkas Halklarının ortak mücadelesi olmuştur.  İmam Mansur tarafından 1785’te başlatılan Kafkas Cihadının sancaktarlığı, sırasıyla Gazi Muhammed ve İmam Hamzat’tan sonra 1834’de Şeyh Şamil’e geçecektir. Anne ve baba tarafından damarlarında Avar-Çeçen kanı taşıyan Şeyh Şamil’in 1859 yılına kadar süren çeyrek asırlık direnişi Kuzey Kafkasya Tarihinin en müstesna dönemlerinden birisidir.

                İmam Şamil’in bir direniş önderi olmasının yanı sıra Kafkasya’da Nakşiliğin Müridizm kolunun da lideri olması “Şeyh” lakabıyla da tanınmasını sağlamıştır. Tüm Kafkasya’nın en büyük efsanesi Şeyh Şamil’in ne şuurda bir insan olduğunu anlamak için tek bir misal vermek yeterli olacaktır. Şöyle ki;

1832 yılında Şamil’in doğup büyüdüğü Gimri’yi kuşatan Ruslara karşı İmam Gazi Muhammed büyük bir direniş ortaya koyar. Ancak sayı ve teknik bakımdan çok üstün olan Rus kuvvetleri karşısında Gimri düşer. Gazi Muhammed şehid olur. Şamil göğsünden girip sırtından çıkan bir Rus süngüsü ile ağır yaralanmış bir halde Gimri’den çıkmayı başarırsa da baygın bir halde düşüp kalır. Bir bacağı da kırıktır. Buz gibi hava kan zayiatını yavaşlatmışsa da süngü ciğerine zarar vermiştir. Yarı ölü bir halde bulunan Şamil, Çeçenistan Ormanlarında bir mağaraya götürülür. Kafkasya’nın en mahir hekimleri tarafından koma halinde yaklaşık 40 gün tedavi edilir. Çeşit çeşit şifalı otlar ile yapılan merhemler ustaca yaralarına tatbik edilir. Bu arada çilekeş annesi de başından ayrılmadan dua etmektedir. Yaklaşık 40 gün sonra bi-izn-i hüdâ Şeyh Şamil gözlerini açar ve kendine gelir. Anacığı başındadır. Kendine gelince anasına ilk söylediği;

“Ana, namaz vakti geçti mi?” olur, çilekeş kadıncağız ne geçti diyebilir ne de yalan; “zararı yok oğlum, kaza edersin” demekle yetinir.

Şeyh Şamil’in uzun mücadelesinde, Rus yazar Tolstoy’un adına roman yazdığı ve ismini Avrupalıların dahi ezbere bildiği Avar Hacı Murad gibi çok sayıda büyük kahraman da yanında yer alacaktır. Rus ordularına ve göğsü madalya dolu Çar generallerine Kafkasya topraklarını mezar eden Şeyh Şamil, çarpışmalarda bizzat bulunmuş ve sol eliyle çok ustaca kullandığı uzun kılıcıyla sayısız Rus Askeri can vermiştir.

Ancak zaman Şeyh Şamil ve Kafkasya Müslümanlarının aleyhine işlemektedir. İstilacı Rus Ordularına karşı en önemli doğal avantaj olan Kafkasya Ormanları Ruslar tarafından önce yakılarak, sonra da kesilerek daraltılır. Böylece Ruslar, Kafkasya’da her geçen gün daha fazla yayılma imkânı bulurlar. Gelişen ateşli silah teknolojisi kuvvet dengesini Ruslar lehine iyice bozar. Şamil Osmanlı’dan birkaç kez askeri ve lojistik destek talebinde bulunursa da bu mümkün olmaz. Sultan Abdulmecid Han’ın birkaç kez Doğu Karadeniz’de Çerkezistan sahilleri üzerinden göndermek istediği destek Rus Donanması tarafından ya engellenir ya da gemiler batırılır. Neticede Osmanlı yardımı bir türlü ulaşamaz.

Zaman içinde başta Hacı Murad olmak üzere çok sayıda komutanını ve savaşçısını şehid veren İmam Şamil’in gücü iyice kırılır. Kendine bağlı kabilelerin Rusların ağır baskısı sonucu birer ikişer dağılmasıyla artık direnme gücü kalmayan ve teslim olmadığı takdirde sayısız masumun Rus silahlarıyla can vereceği su götürmez bir gerçek olan Şeyh Şamil 1859’da teslim olur.

Çar’ın emriyle kılıcı kendisine iade edilir ve götürüldüğü Petersburg’da Çar tarafından en üst derecede devlet protokolüyle ağırlanır. Her ne kadar fiziksel bir şiddet ve işkence görmese de esaret ona çok ağır gelir. Esir düştüğünde kıpkızıl olan saç ve sakalı 10 yıl içinde bembeyaz olmuştur. Çar’dan son bir isteği vardır: Hacc vazifesini yapmak ve ömrünün geri kalanını Medine’de geçirmek…  Çar, Kafkas Kartalının bu son isteğini kabul eder.

Bir Rus harp gemisiyle İstanbul’a getirilen Şeyh Şamil’i rıhtımda Sultan Abdulaziz karşılar. Padişah 19. Asrın en büyük İslâm kahramanına büyük bir muhabbetle elini uzatır. Uzatılan eli kabul eden Şeyh Şamil’in ağzından çıkan şu cümle tarihe büyük bir dramın ve hayal kırıklığının tercümanı olarak geçer:

“Ben bu elin Kafkasya’da iken bize uzanmasını çok bekledim!” Şeyh Şamil’in bu sitemi Osmanlı’nın çaresizliğinin de bir acı tespiti olarak tarih sayfalarında yerini alır.

                Padişahın, kalan ömrünü İstanbul’da geçirmesi ricasını, mukaddes toprakları ziyaret arzusu nedeniyle kabul etmeyen Şeyh Şamil, Hicaz yolcuğuna çıkar. Mekke’de Hacc vazifesini ifa eder. O yıl Hacc’ul-Ekber olmuştur. Yani Arafat cuma gününe denk gelmiştir. Hacı sayısı her zamankinden fazladır. Üstelik Şeyh Şamil’in Mekke’de olduğunun duyulmasıyla Hacc farizasına katılım daha da fazla olmuştur. İnsanlar bu büyük İslâm Kahramanını görmek istemektedirler. Hacılar, Mekke Şerifine Şeyh Şamil’i görme isteğiyle baskı yaparlar. Ancak on binlerce hacının Şeyh Şamil’i görme imkânı yoktur. Sonunda çözüm bulunur. Şeyh Şamil tüm hacıların seyretmesi için Kâbe-i Muazzama’nın damına çıkarılır. Mekke’nin fethi gününde Bilâl-i Habeşî hazretlerinin ezan okumak için Kabe’nin damına çıktığından beri böyle bir manzaraya tarihler ikinci kez şahit olur.

                Hacc vazifesini tamamlayan İmam Şamil Medine-i Münevvere’ye müteveccih olur. Tüm ömrü boyunca sünnet-i seniyyesine ve getirdiği dinine uygun bir yaşam sürdüğü sevgili peygamberine de kavuşur. Ancak ağır hastadır ve böbrekleri taş düşürmektedir. Bu da son sıkıntıları olur. 1871 yılında doğup büyüdüğü ve 35 yıl boyunca Ruslarla cihâd ettiği sevgili Kafkasya’sına mahrum bir şekilde ancak sevgili peygamberinin şehrinde ve onun huzurunda son nefesini verir. Cenazesi Medine’de birçok sahabenin yattığı Cennet’ül-Bâkî Kabristanına defnedilir.

                Şamil’in verdiği mücadelenin boyutunu iyi anlamak için kendinden sonra nelerin yaşandığını iyi idrâk etmemiz gerekmektedir. 1795’de İmam Mansur’la başlayan ve 1859’da Şeyh Şamil’in esir düşmesiyle birinci safhası Ruslar lehine neticelenen Kafkasya Cihadında Ruslar güneye inemediler. Ancak Şamil’in esir düşmesinden sonra bu emellerine kavuştular.

                Şeyh Şamil’in esir düştüğü 1859’dan 5 yıl sonra 1864’de büyük Çerkez Sürgünü Felaketi yaşandı. Sayısız Çerkez kendi vatanlarında korkunç bir katliama tabi tutulduktan sonra geri kalanları ata yurtlarından sökülerek sürgüne gönderildi. Ruslar’dan kaçıp Anadolu’ya can atmak isteyen on binlerce Çerkez ve diğer Müslüman Kafkas halkları Karadeniz’de Ruslar tarafından tekne ve kayıkları batırılarak şehid edildi. Karadeniz’in soğuk ve hırçın dalgaları sayısız Müslümana mezar oldu. Bugün nasıl Akdeniz sayısız göçmene Avrupalılar eliyle mezar ediliyorsa, o gün de Karadeniz Ruslar eliyle aynı kaderi yaşadı.

                Çerkezleri sürüp, Güney Kafkasya’ya giren Rusların yerel müttefiki Kafkasya Ermenileri oldu. 93 Harbi diye meşhur 1877-78 Osmanlı-Rus Harbiyle Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın direnişini kıran Ruslar, Kars-Ardahan-Iğdır-Doğu Bayezıd’ı ele geçirip, Erzurum’a girdilerse de, Nene Hatun’un içinde bulunduğu kahraman Erzurum halkının Azizîye Tabyalarındaki muazzam direnişiyle Erzurum’da tutunamadılar.

                Bu tarihten sonra her türlü desteği verdikleri Ermeniler eliyle Doğu Anadolu’da asayişi bozarak 1.Dünya Savaşı işgallerinin alt yapısını hazırladılar. 1915’de tüm Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz Rus-Ermeni işgali altına düştü. 1920 sonunda Kazım Karabekir Paşa Doğu topraklarımızdan Ermenileri ancak çıkarabildi.         

Bakü başta olmak üzere Azerbaycan 1920’de Rus Kızıl Ordusu tarafından işgal edildi ve Azerbaycan’daki Rus hakimiyeti 1990’lara kadar sürdü. Rus desteğiyle 1994’de Ermeniler tarafından işgal edilen Dağlık Karabağ bölgesi ancak 2020 sonlarında kurtarılabildi. 2. Dünya Savaşı yıllarında Kırım Türklerine ek olarak Kafkasya’da Ahıska Türkleri Ruslar tarafından sürgün ve katliama tabi tutuldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Cevher DUDAYEV önderliğinde kurulan ve bağımsız Kafkasya’nın öncüsü olabilecek olan Çeçenistan’ın hürriyeti ancak birkaç yıl sürdü. Çeçenistan’ın bağımsızlığını kanla boğan Ruslar, Ramazan Kadirov liderliğinde uydu bir Çeçen Özerk yönetimiyle bölgede hakimiyetlerini yeniden tesis ettiler.

Tüm bunlar Şeyh Şamil’in esir düşmesinin ve Kafkas Direnişinin bitirilmesinin doğal sonucu oldu. Bu açıdan bakıldığında vefatının 150. Yılında Şeyh Şamil’in ve mücadelesinin büyüklüğü çok daha iyi anlaşılmaktadır.

Şeyh Şamil’in mücadelesinin tüm ayrıntılarıyla anlatıldığı enfes bir hatırat yıllar evvel yayınlanmıştı. Merhum Tarık Mümtaz Göztepe’nin bizzat Şeyh Şamil’in en küçük oğlu Kâmil Paşa’nın ağzından dinleyerek kalem almış olduğu “İmam Şamil” adlı muhteşem eser 1961 yılında basılarak okuyucu ile buluşmuştu. Şu an piyasada baskısı bulunmayan ve ancak kütüphanelerde veya özel koleksiyonlarda bulunabilecek bu eseri yeni büyürken okumuş ve Şeyh Şamil’i en büyük kahramanlarımdan birisi olarak gönlüme yerleştirmiştim. Bu eserin yeni baskılarının yapılarak gençlerimizin İmam Şamil’le buluşturulması millî bir sorumluluktur.

Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.