Her hafta Cuma günü saat 17.00’da siyaset, politika, spor, STK ve kanaat önderlerini dinleyicileriyle buluşturan ve Kahramanmaraş’ın gündemine ışık tutan Fresh Gündem’in bu haftaki konuğu AK Parti Kahramanmaraş 27. Dönem Milletvekili Adayı Ahmet Özdemir oldu. Radyo Fresh Genel Müdürü Serdar Salma moderatörlüğünde gerçekleşen canlı yayında seçim sürecine ilişkin açıklamalarda bulunan Özdemir, önemli konulara değindi.

BİZ LİDERE YÜZDE 100 TABİİ OLURUZ”
Özdemir, konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Ben 16 yaşımdan beri siyasi parti teşkilatlarında çalışıyorum. 16 yaşımda Refah Partisi Gençlik Kollarında başlamıştım. Daha sonra Fazilet Partisi, Saadet Partisi ve Ak Parti. Aslında bu partiler aynı çizginin partileriydi. Hayatımda ilk defa sadece 3 ay yani il başkanlığından sonraki adaylığım süresince boş kaldım. Onun dışında her zaman aralıksız çalıştım. Biz lidere yüzde 100 tabii oluruz. Liderimize inanırız. Aldığı kararlara inanırız. Bu kararlar bizim aleyhimize bile olsa aldığı kararların doğru olduğunu biliriz. Ben AK Parti Kahramanmaraş İl Başkanıyım ve oranın işleyişini biliyorum. Ama liderimiz Kahramanmaraş’ın yapısını biliyor. Teşkilatlarımızın, belediyelerimizin durumunu biliyor. Siyasi ortamı iyi analiz ediyor. Onun bir ekibi var. Bunu sadece kendisi anlık bir kararla yapmıyor. Dolayısıyla orada aldığı kararı hiçbir zaman sorgulamayız. O gün akşam bana bu karar tebliğ edildi. Gece 12 gibi salona gittim. Çünkü o salonun bir aylık gibi bir hazırlık aşaması vardı. O hazırlık aşamasını kontrol ettim. Eksilikleri kontrol ettim. Sabah kongreye geldim. Ömer Oruç Bilal Debgici kardeşimize orada o görevi devrettim. O gün kafamda tek bir şey vardı; bu işi düzgünce yapıp, tamamlayıp, devretmek. Ben onu yapmaya çalıştım. Belki de benim AK Parti Kahramanmaraş 2’nci sıra Milletvekili Adayı olmamı sağlayan şeyde o günkü o çalışmam olabilir.

İL BAŞKANLIĞINDAN SONRA HAYATIMDA ÇOK BÜYÜK BİR BOŞLUK OLDU”
Belki de Ahmet artık bu duruma isyan etmeli diye tepki bekleniyordu. Kongreden sonra evime gittim. Kafamdaki plan şuydu; 6 Mayıs’ta ALES sınavına girdim. Belki bir akademik kariyer yapabilmek için. Bir de üniversite sınavına müracaat ettim. Seçimden sonra gireceğim. Eğitimimi artık biraz daha ileriye taşımak istiyorum. Evimde İngilizce çalışıyordum. O zamandan beri evde yavaş yavaş İngilizcemi geliştirmeye çalışıyordum. İktidar partisinin il başkanlığı çok yoğun bir iştir. İl başkanlığından sonra benim hayatımda çok büyük bir boşluk oldu. Bende o boşluğu bir şeylerle doldurmak istedim. Çünkü doldurmazsanız ruh haliniz değişebilirdi. Ama geldiğimiz süreçte cumhurbaşkanımız beni Kahramanmaraş 2’nci sıra Milletvekili Adayı olarak değerlendirdi. Tabii ki o gün aldığı karardan dolayı da bugün aldığı karardan dolayı da kendisine minnettarım. Yaptığım işi Allah’ın rızası olduğunu düşünerek yaparım. Yani ben burada il başkanlığı yapayım, karşılığında da bana bir makam versinler diye zaten bu işi yapmamıştım. Ama bana çok büyük bir makam nasip oldu.

İTTİFAK YENİ SİSTEMİN BİR GEREĞİ”
Aslında ittifak dediğimiz şey bizim 16 Nisan referandumu ile getirmeye çalıştığımız Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bir gereğiydi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ndeki mantığımız neydi; güçlü bir iktidar olsun ama güçlü de bir meclis olsun. Şimdi güçlü bir meclisin olması doğal olarak partileri birbirine tutunmaya zorluyor. Çünkü güçlü muhalefet olması için iktidarı iyi denetlemesi için muhalefetin de tek elde toplanması lazım. Doğal olarak seçim sistemi itibariyle lideri belirlemek artık tek bir partinin inisiyatifinde değil. Biz 16 Nisan Referandumunda propaganda yaparken şöyle söyledik; bu milletin istemediği hiç kimse cumhurbaşkanı olamaz dedik. Yüzde 50 bunu sağlıyor. AK Partinin oyu o zamanlar yüzde 49 idi. Tek başına alamıyordu. Muhakkak uzlaşma gerektiriyor. Bu zaten birazda toplumsal uzlaşmayı sağlayan bir sistemdi. Peki, ne oldu? Toplumsal uzlaşma oldu. AK Parti, MHP, BBP uzlaştı. CHP, İyi Parti ve Saadet Partisi uzlaştı. Yani tam da istediğimiz şey oldu. 2023’ten sonra göreceksiniz bu daha da netleşecek. Bu sistem daha da iyiye gidecek. Şimdi ittifaklar bu sistemin gereğini yerine getirdi. Daha biz sisteme geçmeden bunu sağlamaya başladık. Bu sistem bize daha iyi bir gelecek sağlayacak. Şimdi CHP körü körüne muhalefet yapıyordu. Ama şimdi içindeki unsurlarla birlikte yapacak. Biz MHP’nin taleplerini dinleyeceğiz. Onlar bizim görüşlerimize zaman zaman katkı sağlayacaklar. İşte size toplumsal bir mutabakat. Bu dünyanın ülkeye bakışını da değiştirir.

DÜNYA BİZİM BU SİSTEME GEÇMEMİZİ İSTEMİYOR”
Dünya bizim bu sisteme geçmemizi istemiyor. Geçmemizi istemeyenler bu sistemi kullananlar. Bu sistemle bir yere gelmişler. Bizim bu sistemle de bir yere geleceğimizi çok iyi biliyorlar. O lige çıktığımızda da bizi muhatap alırlar. Artık arkadaş oluruz. Ama şimdi bizim oraya çıkmamızı istemiyorlar. Bütün bunların yanında milletimizin bunlara meydan vermeyecek ve biz bu süreci de başarıyla atlatacağız.

İNSANIMIZ SİYASETİ ÇOK İYİ OKUYOR”
Biz 16 Nisan’da 90 yıllık bir parlamenter sistemi değiştirip Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçmeyi vaat ettik. Ama vatandaş bize şunu söyledi; siz şunları yaptınız ama biz şu yolunda yapılmasını istiyoruz dedi. Vatandaş şöyle düşünüyor; Recep Tayyip Erdoğan bunu önermişse onda sorun yoktur. Siz bizim şu işimizi halledin. Böyle diyorlar. Şimdi ben sahada aynısını görüyorum. İnsanımız siyaseti çok iyi okuyor. Burada vatandaşın asıl gündemi şu; Ak parti ne yapmış? Bundan sonra ne yapacak? Bize bunu söylüyorlar. Ben bunu sosyolojik olarak şöyle algılıyorum; biz sizden, yaptığınız işlerden memnunuz ama şunları da istiyoruz. Bu güzel bir söylem.

ZAMAN ZAMAN ELEŞTİRİLER OLUR VE BU OLMALI”
Her zaman liste açıklandığında kamuoyunda zaman zaman eleştiriler olur ve bu olmalı. Yani kamuoyuna bunu konuşma imkânı vermelisiniz. Bunu yaparlarsa seçim başlangıcı şu oluyor; ilk başlarda bu konuşuluyor ve seçmenin de kararsız kitlesi biraz daha fazla oluyor. Bakıyorsunuz ilk kamuoyu yoklamasında kararsızların oranı yüzde 25. Çünkü bu konular konuşuluyor. İnsanlar istişare ediyor.

CUMHURBAŞKANIMIZ MİLLET ODAKLI SİYASET YAPMAYA ALIŞIK BİR İNSANDIR”
Ekonomik çevreler Türkiye’nin ekonomik yapısını takdir ediyorlar ve bunun bir büyüme göstergesi olduğunu söylüyorlar. Ama siyasi çevreler tam tersini söylüyorlar. Siyasi çevreler Türkiye’nin güçlü olmasını istemiyorlar. Recep Tayyip Erdoğan siyasetinde insanlar şunu görür. Recep Tayyip Erdoğan milletini düşünen bir adamdır. 7 Haziran’dan sonra biz şöyle bir propaganda yapmıştık. Dedik ki 3. Köprü, 3’üncü havalimanı ve Kanal İstanbul dünyanın çok büyük projeleri bunlar. Biz bu projeleri hayata geçireceğiz dedik. Ama vatandaşımız bize benim asgari ücretimde sıkıntım var. Şimdi o asgari ücretle çalışan vatandaş o köprüyü de kullanmayacak o havalimanını da kullanmayacak. Biz bunu cumhurbaşkanımıza aktardığımızda arkadaşlar bu doğru bir talep sizin asgari ücretinizi arttıracağım dedi ve arttırdı. Yani cumhurbaşkanımız millet odaklı siyaset yapmaya alışık bir insandır.

YAPTIĞIMIZ İŞ İNSAN ODAKLI BİR İŞ”
Yaptığımız iş insan odaklı bir iş. Dolayısıyla da herkesin memnun olması mümkün değil. Elimizden geldiğince doğru, işin ahlakınca bunu yapmaya çalışıyoruz. Vatandaşlarımızdan şunu rica ediyorum; bize kızgınları ve kırgınlıkları olabilir. Ama bilsinler ki çok ağır bir yükün altında çalışıyoruz. Bize biraz zaman ve anlayış göstersinler.

BİZLER ELEŞTİRİLMEMİZDEN RAHATSIZ DEĞİLİZ”
Bizler eleştirilmemizden rahatsız değiliz, eleştirilecek ve biz de kendimize çeki düzen vereceğiz. Bu her zaman AK Parti’nin oyunun artışına sebep olmuştur. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerini biliyorsunuz, 7 Haziran’da biz yüzde 41 oy aldık, 1 Kasım’da da yüzde 49 oy aldık. 7 Haziran’da Milliyetçi Hareket Partisi 115 bin oy aldı, 1 Kasım’da 78 bin oy aldı. Cumhuriyet Halk Partisi 7 Haziran’da 85 bin oy almıştı, 1 Kasım’da ise 59 bin oy aldı. 16 Nisan referandumu da AK Parti ve evet isteyenlerin lehine bir değişim oldu. 7 Haziran’dan sonraki 1 Kasım sonucu ve 1 Kasım’dan sonraki 16 Nisan referandumu sonucu AK Parti lehine gelişen bir süreç oldu. Bizim seçmenimiz artık sandığa giderken 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki Fetret Dönemi’ne bir bakıp karar verecek. İstikrarın ne kadar iyi ve önemli bir şey olduğunun farkına vardı seçmenimiz. Bir de ülkenin verdiği bir mücadele var, ülkemiz öyle bir var oluş mücadelesi verdi ki, PKK’nın bütün uzantılarını kesti, El Bab ile Afrin operasyonuyla, dün de Münbiç’le ilgili ABD ile anlaşmaya varıldı. Bu Türkiye’nin siyasi mücadelesinin başarısının sonucudur.

ABD TÜRKİYE’Yİ BİR FİGÜRAN OLARAK GÖRÜYORDU”
ABD, güçlü bir ülke ve liderinin ülke yönetiminde hiçbir şahsi katkısı olamaz. Geri planda bir sistemi vardır, gelen kişi o sisteme dâhil olur. Ama Trump o sisteme dâhil olmadı, Trump kendi sübjektif değerlendirmeleriyle karar vermeye başladı. Bu İngiltere’de bir rahatsızlık oluşturdu. Merkel’de de çok ciddi bir rahatsızlık oluşturdu, elini sıkmaması bile Merkel’i rahatsız etti. Fransa’da da yine aynı rahatsızlık oluştu. Ama bunu kimse söyleyemedi, çünkü o çok büyük bir ülke, çünkü o istediğini söyleyebilir. Şimdi bunun üstüne Türkiye bir şey yaptı, Kudüs konusu gündeme geldiğinde aslında dünya ülkeleri ABD’ye değil ama Trump’a Türkiye üzerinden bir ders vermek istedi. Hatırlayın New York’ta 124 tane ülke ABD’ye karşı çıktı. Arkasından Cumhurbaşkanımız İngiltere’ye gitti, Merkel daha dün Cumhurbaşkanımızı 24 Haziran’dan sonra Almanya’ya davet etti. Bunlar aslında şu, ABD Türkiye’yi bir aktör olarak kabul etmiyordu, Türkiye’yi bir figüran olarak görüyordu. ABD bizi kabul etmiyordu, ne zaman kabul etmeye başladı? Biz büyük bir aktör olduğumuzu ABD’ye yüksek sesle söyledik, Trump’a da bir ders verdik aslında. Trump’ın aldığı mesajı ABD’de aldı. Şimdi bizim aktör olduğumuza karar verdiler.

AK PARTİ’NİN DAHA GÜÇLÜ GİRECEĞİ BİR SEÇİM OLARAK DÜŞÜNÜYORUM”
Bizim bu vermiş olduğumuz mücadele toplumda bir karşılık buldu ve destek gördü. Dolayısıyla bu seçime o destekle gireceğiz. Biz kritik işi 16 Nisan’da atlattık zaten. Şimdi burada kimse bunun şahsi bir mesele olmadığını, bunun artık ülkenin beka meselesi olduğunu ve Recep Tayyip Erdoğan’ın da bunu başaracak tek kişi olduğunun herkes farkında. Ta ki Muharrem İnce’ye kadar. Hatırlayın Abdullah Gül söz konusu olduğunda dedi ki, gerekirse Recep Tayyip Erdoğan’a veririm, Abdullah Gül’e vermem dedi. Bu şu demek, biz Recep Tayyip Erdoğan’ın bu ülke için bir şans olduğunun farkındayız ama biz muhalefetiz. Bu işin özü budur. Bunun AK Parti’ye bir getirisi olacak, ya da Cumhur İttifakı’na. Çünkü Cumhur İttifakı’nın nimetlerinde MHP’de faydalanacak, çünkü baraja takılmayacak. Baraj sorunu var mı, yok mu onu bilmiyorum ama varsa bile böyle bir sorun yaşamayacak. Bu 24 Haziran seçimlerini AK Parti’nin daha güçlü gireceği bir seçim olarak düşünüyorum. Genel Başkan Yardımcımız 54-56 bandında olduğunu söyledi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, ama bu daha başlangıcı iki-üç hafta içerisinde daha ileriye gidecektir. AK Parti ile ilgili de yüzde 46-48 olduğunu söyledi. Seçimin başındaki çalışma ile seçimin sonundaki çalışma arasında 3-4 puan bir fark olur. 16 Nisan referandumundan bir buçuk ay önce yaptığımız anket çalışmasında Kahramanmaraş yüzde 63’dü, bir hafta öncesinde yüzde 69’du ama biz yüzde 74 aldık.

BUNU HANGİ MANTIK İZAH EDECEK?”
Geçmişte her seçim döneminde terör olayları olur veya bir toplumsal olay patlak verir içerde. Seçim sonucunu etkilemek isterler daha doğrusu, bu dışarıdan gelir, içeriden de destekçileri olur. Burada da geçmişte yapılanlar işe yaramadığı için bir doların speküle edilmesi kalmıştı onu da yaptılar. Ama vatandaşımız bunun farkında, artık o kadar çok olay yaşadı ki vatandaşlarımız bu işte usta oldu. Bu karşılık bulmadı, hemen arkasından dikkat edin SP yâda Moddy’s kredi notumuzu durağanda tuttu. Ama bizim büyüme trendimiz yüzde 7,5’du. Şimdi biz büyüme göstermişiz ve bizim büyüme trendimizi Avrupa Birliği, Uluslararası Para Fonu ve Birleşmiş Milletler teyit etmiş ama sen benim ekonomimi durağan söylemişsin. Şimdi bunu hangi mantık izah edecek. Buna inanç olmadığı için doların speküle edilmesi de karşılık bulmuyor. Borsa böyle duygusal bir çocuk gibi, sadece duygusal söylemlerle hareket ediyor, reel bir değeri yok. Ama bu karşılık bulmadı, çünkü psikolojik harp yapamadılar. Çünkü bir yandan yüzde 7,5 büyüme göstermişsin, diğer yandan durağan diyorsun.

DÜNYA DA BİR EKONOMİK SIKIŞIKLIK VAR”
Dünya da bir ekonomik sıkışıklık var aslında. Avrupa Birliği ülkeleri bunu daha çok yaşıyor. Ama biz buna rağmen nasıl büyüme göstermişiz bunu algılayamıyorlar. Ekonomik çevreler Türkiye’nin ekonomik yapısını takdir ediyorlar ve ekonominin bir büyüme göstergesi olduğunu söylüyorlar. Ama siyasi çevre tam tersini söylüyor, siyasi çevreler Türkiye’nin güçlü olmasını istemiyor, dünya da güçlü bir ekonomi yapısı olsun istiyor. İkisinin arasında fark olduğu için böyle bir sonuç çıkıyor. Ama karşılık bulmadı ve Türkiye’nin attığı stratejik hamleler, özellikle İngiltere ziyareti çok önemli bir ziyaretti.

Haber: Emre Akkış

Editör: Mahmut Beyaz