Yazdığı köşe yazıları ile gündem olan ve akademik anlamda iyi bir donanıma sahip Prof. Dr. İsmail Güvenç, yine önemli bir konuya değindi. Eğitimciliği, mütevazi kişiliği, yazar kimliğiyle takdir toplayan ve bugüne kadar yaptığı birbirinden farklı çalışmalarla dikkat çeken Güvenç, yazı dizisi şeklinde olan pandemi değerlendirmesinin ikinci kısmını paylaştı.

İşte Prof. Dr. İsmail Güvenç’in koronavirüsün tarıma olan etkileriyle ilgili hazırladığı raporun ikinci kısmı;

Pandemi, bir kıta, hatta tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel addır. Bugünlerde COVID-19 nedeniyle bir salgın yaşamaktayız. Korona virüsünün pandemi yapması ile sağlık alanında uzmanların konuşmalarını dinlediğimde iki şeyi hatırladım: Birincisi gerçek anlamda virüsleri ikincisi ise virüslü zihniyeti. Bu yazımda ikisine de dikkat çekeceğim.

VİRÜSLE MÜCADELE

Öğrencilik yıllarımızda bitki hastalıkları dersine gelen hocamız “herhangi bir virüs hastalığı bir bitkiye bulaşmış ise etkili bir tedavi yöntemi yoktur” şeklinde öğretmişti. Daha doğrusu kimyasal yollarla virüs hastalıklarını önlemek zordu. Bunun yerine “koruyucu tedbirler” daha fazla önemlidir. Bugünde öğrencilere “koruyucu tedbirlere özen gösterilmez ise virüs hastalıklarının kontrolünün zor olacağını” öğretiriz.

O yıllarda virüs hastalıkları ile mücadelede kültürel tedbirler arasında ellerin/aletleri bol sabun ve su ile yıkanması önerilmişti. Elleri bol su ile yıkama hastalığın yayılmasının engellemek içindi. Virüsler ve bakteriler bitki dokularına ya yaralardan ya da doğal açıklıklardan (insanda ağız, burun, göz vs) girerler. El temizliği ile bu yayılma engellenmeye/azaltılmaya çalışılır.  Daha fazla ayrıntıya girmeyeyim, bitki patolojisi konusunda biz bunları öğrenmiş ve halen öğretmeye çalışıyoruz. Aradan 35-40 yıl geçti bu tür hastalıklarla mücadele konusunda etkili bir ilacın (kimyasalın) bulunmadığını görmekteyiz.

Virüs hastalıkları ile ilgili bu çözümsüzlük bende birçok çözülemeyen sorun ile karşılaştığımda virüs mü bulaştı algısını doğuruyor.

O halde virüs hastalığı dediğimizde “çözülemeyen sorunlar” akla gelmekte.

KRONİK SORUNLAR

Uzun süredir bir çözüm getirilmemiş (kronik) sorunlarımızın var olduğu bir gerçek. İnsan hangi birini saysam diye düşününce şaşırıyor. Listemde olan bir kaçı:

Hala 200 yıldır devam eden bir muasırlaşma (çağdaşlaşma) cabamız var. AB’ye girme serüvenimiz bile çoktan yarım asrı geçti.

Hala bir kimlik sorunumuz var. Ne tam doğuluyuz ne tam batılı.

Hala bir görgü ve açgözlülük sorunu var. Marketlerden diğer insanları düşünmeden gıda stoklayan, lüks arabalar/evler içerinde kibirle oturan ancak çöpünü kırmızı ışıkta/balkonda atan görgüsüz ve açgözlüleri görünce derin derin düşünüyor insan.

Ya komplocu zihniyet (Anlayış) meselesine ne demeli! Buna değinmeden önce 2019-nCoV Hastalığı ile ilgili bilimsel bir bilgiye göz atalım:

KORONAVİRÜS NE ZAMAN ÇIKTI?

Koronavirüsler (CoV) ilk olarak 1960’lı yıllarda görülmeye başlanmış. 2003 yılında, daha önceden bilinmeyen bir virüs formunda ortaya çıkmış ve pandemi yapmıştır.  Son olarak ise 7 Ocak 2020’de yeni bir CoV (2019-nCoV) tanımlanmıştır. Bu son hastalığının adı COVID-19 (2019-nCoV Hastalığı) olarak kabul edilmiştir. (Gözüküçük, 2020).

Özetle şu günlerde bilinen bir virüs yeni bir forma dönüşerek salgın yapmakta. Önceden yazılmış bir kitaptan, filmden korona kelimesini görüp komplo teorisi üretmek bilgisiz kanat sahibi olmaktır.

Sanki böylelerinin zihinlerine bilişim sektöründeki gibi virüs bulaşmış. Bilişim sektöründe veri girişi yoluyla bilgisayarlara yüklenen, sistemin veya programların bozulmasına, veri kaybına veya olağan dışı çalışmasına neden olan yazılıma virüs denmekte. Bu tiplerde normal düşünememektedir. Bir toplum veya topluluktaki bireylerde görüş ve inanış etmenlerinin etkisiyle beliren düşünme yolu (düşünüş biçimi) zihniyet olarak açıklanmaktadır.

KORONAVİRÜSÜ HANGİ ORTAMDA DAHA İYİ YAYILIR?

Bugünlerde ülke olarak Koronavirüsü ile ilgili bir pandemi (salgın) yaşamaktayız. Birçok uzmanın açıklamalarını farklı iletişim kanalları vasıtası ile duymaktayız. Bu açıklamalar ile ilgili içerik analizi yapıldığında şu iki konuya yoğunlaşıldığı görülecektir: (1) Hastalığın belirtileri (semptomları) ve (2) hastalıktan korunma yolları CoV-2’nin gelişmesi için hangi ortamın elverişli olduğunun bilinmesi hastalıkla mücadelede oldukça önemlidir.

ORTAM

T.C.  Anayasa’sında "Devlet ... elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli tedbirleri alır" (49. Madde) ifadesi vardır. Ekonomi ile ilgili vurgulanan ortamın virüs için ne olduğunun iyi anlaşılması gerekir.

Ortam (Vasat/çevre) bir varlığın içinde bulunduğu doğal veya maddi şartların bütünü olarak açıklanmaktadır (TDK). Mecaz olarak bir canlının/topluluğunun yaşayışını etkileyen faktörlerin tamamıdır.

Türkçemizde “ortam yaratmak” (imkân sağlamak) diye bir deyim var.

Şimdi soralım: CoV-2’nin gelişmesi için hangi ortam daha elverişli? Hangi ortamın CoV-2’nin gelişmesine elverişli olduğunu bilmeden gelişmesini ve yayılmasını önlemek mümkün mü?

“Sebzecilik Temel Bilgiler, Muhafaza ve Yetiştiricilik” kitabımda ekolojinin bitki (bitki patojenleri) gelişmesine etkisini ayrı bir bölüm olarak incelemiştim.

CoV-2 hakkında yazılmış bilimsel makalelerden ve dahi kitabımdaki genel bilgilerden yararlanarak hangi ortamın CoV-2’nin gelişmesine uygun ortam oluşturacağını sizlerle paylaşacağım.

SICAKLIK VE NEM

Bir organizmanın gelişmesine etkili olan çevresel faktörler önemlileri şunlardır: Sıcaklık ve nispi nem, ışık, rüzgar ve substrate (altlık/yüzey/toprak)

Hong Kong üniversitesinden K.H Chan öncülüğünde bir grup bilim insanı (bk. https://www.hindawi.com/journals/av/2011/734690/) “Sıcaklık ve Nispi Nemin SARS Coronavirüsünün Canlılığı Üzerine Etkileri” başlıklı bir araştırma makalesi yayımlamışlardır. Araştırmada virüsün farklı sıcaklık (38 ° C, 33 ° C, 28 °C) ve nispi nemde (>% 95, % 80-89 ve % 40-50)  canlılığı incelenmiştir. Araştırma sonunda, virüsün canlılığını yüksek sıcaklıkta (38 °C) ve yüksek bağıl nemde (>% 95) hızla kaybettiği tespit edilmiştir.  Makalede yer verilen virüs canlılığı ile sıcaklık ilişkisi grafiği aşağıda sunulmuştur.

Araştırmada virüsün 22-25 °C sıcaklıklarda ve %40-50 bağıl nemde (yani tipik klimalı ortamlarda) 5 gün boyunca (deney için en uzun süre) canlılığını korudu belirlenmiştir.

MEVSİM VE BÖLGE

Araştırıcılar Koronavirüsünün ilkbahar ve subtropikal alanda (Hong Kong gibi)  canlılığını daha iyi koruduğunu belirtmektedir. Araştırıcılar bazı Asya ülkelerinin (Malezya, Endonezya veya Tayland gibi) neden önemli SARS salgınlarına sahip olmadığını yüksek sıcaklık ve yüksek bağıl nemli ortama sahip tropik bölgede olmaları ile açıklamışlardır.

Bu verileri dikkate alarak Ülkemizde de bahar ve yaz aylarında sıcaklıkların artması ile virüsün gelişmesinin yavaşlaması beklenilmelidir.

Türkiye’de uzun yılların ortalamasına göre nisan ayında sonra 35-40 °C maksimum sıcaklıklar gözlemlenmeye başlanılmaktadır. Örneğin Kahramanmaraş ilinde aylık ortalama maksimum sıcaklık Marta:15.9, Nisanda: 21.2 Mayısta: 26.7 Haziranda: 31.9, Temmuz-Ağustosta: 35.9 °C’dir. Bu ilimizde aylık ortalama sıcaklık ise Marta: 10.7, Nisanda: 15.5 Mayısta: 20.3 Haziranda: 25.2, Temmuz Ağustosta: 28.4 °C’dir. Bu durum Cov-2 pandemisinin başladığı mart başında itibaren sıcaklığın düzenli artacağını göstermektedir.

Bu durum ve Türkiye’nin yürüttüğü epidemi yönetimi dikkate alındığında Milletimiz en az hasarla bu salgını –inşallah- atlatacaktır.

YÜZEY
ABD’li 10 bilim insanı saygın tıp dergisi The New England Journal of Medicine’de (https://www.nejm.org/) 17 Mart 2020'de Editöre mektup şeklinde bilimsel bir makaleyi yayımladılar. Araştırmanın başlığı “SARS-CoV-1 ile karşılaştırıldığında SARS-CoV-2'nin Aerosol ve Yüzey Stabilitesi” şeklinde. Araştırmada iki virüsün (SARS-CoV-2 ve SARS-CoV-1) canlılığı beş çevresel koşulda (aerosol, plastik, paslanmaz çelik, bakır ve karton) incelenmiş. Araştırmadan elde edilen sonuçlar ise özetle şu şekilde:

 (1)-SARS-CoV-2'nin stabilitesinin test edilen deney koşulları altında SARS-CoV-1 ile benzer olduğu bulunmuş.

(2)-SARS-CoV-2, deneyde bakırda 4 saat; kartonda ve çelikte 24 saat;  plastikte ise 72 saat canlı kalabiliyor

(3)- Aerosollerde 3 saat canlı kalabilmekte.

AEROSOL VE FOMİTLER

Aerosol, bir katının veya bir sıvının gaz ortamı içerisinde dağılması olarak açıklanmaktadır. Duman, sis ve spreyler örnek olarak gösterilebilir. Hong Kong üniversitesi’nden K.H Chan öncülüğünde bir grup bilim insanı (bk. https://www.hindawi.com/journals/av/2011/734690/) araştırmalarında aerosol damlacıklar ile bulaşmaya dikkat çekmişler (Not: Dünya Sağlık Teşkilatı’na (WHO) göre aerosalla bulaşma önemli değil). Ancak bu araştırmada yüksek katlı bir apartmanda 300'den fazla sakini etkileyen hastalık salgınını, enfekteli hastalardan solunum damlacıklarının bulaşması ile açıklanamamış. Bu bulaşmada “kirli bir kanalizasyonla bulaştığı” düşünülmüş. Bulaşıcı virüsün dışkıda varlığı ve kontamine dışkıda virüsün aerosolleşmesinin bu salgının bulaşma şekli olduğu iddia edilmektedir.

Bu bulgular, doğrudan damlacık iletiminin önemli bir bulaşma yolu olmasına rağmen, virüs bulaşmasındaki fomitlerin ve çevresel kontaminasyonun virüs bulaşmasında önemli bir rol oynayabileceğini göstermektedir. Özellikle, fomitler, damlacık yayılımını önlemek için alınan büyük dikkat ve sıkı önlemlere rağmen, devam eden bulaşıcı (nozokomiyal) ortam enfeksiyonun sürekli bulaşmasına katkıda bulunabilir.

Fomit, parazit ya da mikrop gibi enfeksiyon etkenlerini taşıyabilen herhangi bir cansız objedir. Deri hücreleri, saç telleri, giysiler ve ortak kullanılan yataklar vs bulaşma kaynağı olabilir. Araştırmalar kapı kolları gibi düz yüzeylerin kâğıt para gibi gözenekli yüzeylerden daha fazla bakteri ve virüs yaydığını bildirmektedir.

Bu sonuçlara göre havalandırma (hafif rüzgar) ve temasta kaçınma hastalıktan korunmada ne kadar önemli olduğuna dikkat edilmelidir.

GÜNEŞ

Hong Kong’lu araştırıcılar Koronavirüsünün ilkbahar ve subtropikal alanda canlılığına da dikkat çekmişler. Benzer şekilde Sağlık Bakanlığı Koronavirüsü Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ateş Kara da “virüsün düşmanları güneş ve deterjandır” açıklamasını yaptı (Kara 2020)

Türkiye’de uzun yılların ortalamasına göre nisan ayında sonra 8-10 saat günlük güneşlenme gözlemlenmeye başlanılmaktadır. Örneğin Kahramanmaraş ilinde uzun yılların aylık ortalamasına göre güneşlenme süresi Marta: 5.5, Nisanda: 6.7, Mayısta: 8.1 Haziranda: 10.0, Temmuzda: 10.5 ve Ağustosta: 9.9 saat olarak gerçekleşmektedir. Bu durum Cov-2 pandemisinin başladığı mart başında itibaren bol ve uzun süreli güneşli günlerin düzenli artacağını göstermektedir. Ülkemizde de bahar ve yaz aylarında sıcaklıkların ve güneşlenmenin artması ile virüsün gelişmesinin yavaşlaması beklenilmelidir.”

Haber: Emre Akkış

Editör: Mahmut Beyaz