Kipaş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Hanefi Öksüz, bölünerek değil, birleşerek büyümenin mümkün olabileceğine ve takım ruhu ile çalışmanın önemine vurgu yapıyor.

Türkiye’nin son yıllarda yükselen değerlerinden biri olan Kipaş Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Hanefi Öksüz ile iş hayatındaki başarı sırlarını, yatırımları ve iş yapış şekillerindeki dönüşüme bakış açısını konuştuk.

İşte Mehmet Hanefi Öksüz’ün TİMREPORT dergisindeki röportajı;

37 yıl önce iki ailenin ortaklığı ile kurulan KİPAŞ’ın bu ortaklığı başarıyla devam ettirmesini neye bağlıyorsunuz? İş hayatınızda başarıyı yakalamanın anahtarları neler?

Makine mühendisiyim, ortağım Halil İbrahim Gümüşer de işletmeci. 1984 yılında tanıştık ve bir araya geldik. Gönlümde sanayi yatırımına girme sevdası vardı. O zamanlar Kahramanmaraş’ta pamuk üretiyorduk ve iplik fabrikası yapma arzusu içindeydim ancak maliyetler çok yüksekti. Geniş arazi sahibi olsanız da bir çiftçi için imkânlar çok sınırlıydı. Çırçır işletmesi olan İbrahim Bey, Kipaş’ın olduğu yere çırçır işletmesi yapmayı planlıyordu, ancak birlikte iplik fabrikası yapmamız gerektiğini söyledim. Bu konuda aile büyüklerine danıştık. Rahmetli babam, “Anlaşabileceksen ortak ol. İki ortak anlaşırsa, üçüncü ortağı Cenab-ı Allah’tır, Allah’ın ortak olduğu bir şirket batmaz.” diyerek kararı bana bıraktı.

Anadolu kültürü çok farklı, bizler esnaflık ve çiftçilik kültürünün içinde büyüdük; sözünde durmak, düzgün muamele yapmak bu kültürün en önemli özelliklerinden birisi. Daha iyi imkânlar içerisinde ilk yatırımımıza başladık ancak üçüncü bir ortak arayışımız vardı. Hatta bize “Siz bir göle düşmüşsünüz, yanınıza da batıracak birini arıyorsunuz.” dediler. Ortaklıkta anlaşmak çok önemli, çünkü her şeyinizi birleştiriyorsunuz ve birlikten güç doğuyor. İkimiz de sanayici ailelerin çocuğu olarak bu işe girmedik, daha kıt imkânlarla başladık ve krediyi zor çıkardık. Krediyi çıkarırken banka müdürü “İkinizin de babası bizim beş yıldızlı müşterimiz, onların evlatları olduğunuz için size bu krediyi veriyoruz.” demişti. Bundan dolayı, bir babadan oğula kalacak en büyük mirasın, itibar olduğunu hep söylüyorum. Uzun yıllar şirketimizin kendine has bir kültürü oluştu; aslında bu kültürün özünde hak, hukuk, adalet, açık sözlülük, sözünde durmak ve güvenilir olmak gibi Anadolu’nun iş insanında olması gereken özellikler yer alıyor. Şirkette asla kimse kişisel menfaatini takip edemez, herkes şirket için çalışır, her ortak yönetimde görev almak zorunda değildir, yetenekli olan şirketi yönetir. Bunların sonucunda ilk yatırımımıza otuz kişiyle başlamıştık. Şu anda 10 bin-12 bin kişi istihdam ediyoruz, hayal bile edemeyeceğimiz noktalara geldik. Türkiye’nin artık, bölünen değil, iş birliği yapan birleşen şirketlere ihtiyacı var. Sektör bazında, proje bazında birleşerek ve iş birliği yaparak küresel rekabette daha güçlü olabiliriz.

İKİNCİ NESLİN YÖNETİMDE GÖREVE BAŞLAMASINI ÖNEMSİYORUM

Fikir ayrılıkları olsa da ikinci nesil ile uyum içinde çalışmaya başladık. Batıda 11'inci nesli yaşayan şirketler varken, Anadolu’da şirketleri birkaç kabiliyetli insan kuruyor. Ancak şirketleri, ülkenin önemli eserleri, hatta bir noktada toplumun malı olarak görüyorum ve onları yaşatmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Kipaş olarak bunları aşmış durumdayız.

Klasikten, hibrit sistemlere geçen bir çalışma hayatı oluşmaya başladı. Bu dönüşüm sizin iş yapış şeklinizi nasıl değiştiriyor? Pandemi şokunu nasıl yönettiniz?

Bu değişim, dünya genelinde yaşandı. Bu değişimi daha çok ticaret ve hizmet sektörleri uygulamaya başladı. Çünkü bizim gibi üretim yapan şirketlerde, bu daha az oranda oluyor fabrikalara insanlarımız gelmek zorundaydı ancak biz de bazı bölümlerimizde bu değişikliği uyguladık. Pandemi süreci başlar başlamaz Acil Eylem Kurulu oluşturduk. Birtakım fabrikalarımızda kısa süreli durdurmalar oldu ama asla işçi çıkarmadık. Fabrikalarımızda işçilerimizin sosyal hakları devam etti, durağan fabrikalarımızda da geriye ve ileriye dönük izin kullandık. Dolayısıyla çalışanlarımız mağdur olmadı. Aldığımız önlemlerle yıllardan beri ticaret yaptığımız firmaların siparişlerini yetiştirmemiz ve gelen siparişlere de işleri aksatmadan cevap verdik. Türkiye genelinde ihracatta artış var ve bizim ihracatımız da aynı şekilde artıyor. Bizler açısından pandeminin olumsuz etkisi kalmadı, umarım sağlık bakımından da ortadan kalkar ve normal günlerimize döneriz.

Yılın üç çeyreği geride kaldı ve hedeflerin neresindesiniz?

2021'i hedeflerimizi aşarak tamamlıyoruz. Bütün sektörlerde de ihracatımız arttı. Hatta tekstil sektöründe Türkiye’nin ilk on ihracatçısından biriyiz. Tekstil alanında toplam üretimimizin yüzde 40’ı ihracata gidiyor. Fakat iç pazara sunduğumuz ürünlerin yüzde 40’ının da dolaylı olarak ihracata gittiğini biliyoruz. Çünkü sattığımız kumaşları konfeksiyoncularımız dikip gönderiyor, kumaşlarımızı tüccar alıp ihraç ediyor, yani ürünlerimizin büyük oranda ihracata gittiğini söyleyebilirim.

Gelecek dönemde odaklanacağınız ve yatırım yapacağınız sektörler var mı? İhracatta potansiyel gördüğünüz pazarlar hangileri?

Sekiz sektörümüz var, içinde altısı ana sektör sayılır. Hepsinde rekabet gücümüzü yükseltici, kapasitemizi artırıcı, müşterimize daha ucuz maliyetle daha iyi ürün sunacak yatırımlarımıza devam ediyoruz. Bunlar komple ya da işletme içerisindeki modernizasyon yatırımları da olabiliyor. En son Söke’de Avrupa’daki en büyük kâğıt fabrikasını yaptık ve şu anda deneme üretimine başladı. Buraya 550 milyon dolar yatırım yaptık. İkinci bölümünün de makinelerini bağladık ve o da çok büyük bir tesis oldu. İkinci bölümle birlikte yatırım tutarımız 1 milyar dolar civarına ulaşacak. Bu tesisle, Türkiye’nin 300 milyon dolarlık ithalatını ortadan kaldırmayı ve ihracat yapabilmeyi hedefliyoruz. Bunun yanı sıra çimento sektörüne ve ayrıca kâğıt ve tekstil sanayine hizmet verecek nişasta tesisine yatırım düşüncemiz bulunuyor.

Kâğıt, Türkiye’nin tamamen dışa bağımlı olduğu bir sektör, kâğıt yatırımında odağınız iç pazar mı olacak?

Türkiye'nin ithal ettiği belli kâğıt ürünleri var, onları üreterek ithalatı ortadan kaldırmayı düşünüyoruz ancak üretim kapasitemiz daha fazla. Bu nedenle ihracat yapmayı da düşünüyoruz.

Dövizin yükseldiği bir dönemde yatırım finansmanını nasıl yönetiyorsunuz?

Finans kısmında şanslı bir şirketiz, çünkü Avrupa bankalarından doğrudan kredi kullanabiliyoruz, ki çok az sayıda şirket bunu başarabiliyor. Türkiye’de, Avrupa’daki büyük bankaların şubelerinin Türkiye müşterisiyiz ve ucuz kaynaklı, uzun süreli krediler bulabiliyoruz. Dolasıyla sanayiyi kısa dönem için düşünmemek gerekiyor. Doların artışının getirdiği ihracat avantajının yanında dezavantajı da var; dolar borcunuz, geçmişte aldığınız kredi yükü ve ithal ettiğiniz ham maddelerin fiyatları artıyor. Ayrıca her şey pahalandığı ve dövize dayalı olduğu için çalışanlarımız için zor bir ortam oluşturuyor ancak Türkiye sanayicisinin buna alışkın olduğunu söyleyebilirim.

Kipaş Holding’i pandemi öncesi ve sonrası nerede konumlandırıyorsunuz? Yatırımlarda yurt dışına açılmayı düşünüyor musunuz?

Pandeminin olumsuz etkilerini geçici bir dönem yaşasak da gerek yatırımlarımızı gerek üretimimizi pandemiden korkarak askıya almadık. Şimdi doğru yaptığımızı fark ediyorum. Yurt dışında yatırımımız yok ancak yurt içinde çok yatırımımız var. Yatırım için öncelikle şehrimiz Kahramanmaraş’ı ve Anadolu’yu tercih ediyoruz, bunu Anadolu insanı olarak sorumluluk olarak görüyoruz. Yurt dışı için düşüncelerimiz olsa da gerçekleştirdiğimiz bir yatırım olmadı.

YATIRIMIN DOĞRU YERE YAPILMASI GEREKİYOR

Türkiye’de organize sanayi bölgeleri dışında arsa bulup yatırım yapmak, imar açısından da mantıklı değil, yatırımın endüstri bölgelerine ve organize sanayi bölgelerine yapılması gerekiyor. Topraklarımız nüfusumuza göre sınırlı; büyük bir ülkeydik, göç aldık, nüfusumuz yoğunlaştı. Bu bağlamda sınırlı toprakların iyi değerlendirilmesi ve genç sanayicilerimizin potansiyelin yüksek olduğu Afrika gibi yurt dışı ülkelere açılması önemli. Belki ürettiğimiz malları pazarlamak için bazı yatırımlar yapılabilir.

Yatırım sürecinde sizi en çok neler zorluyor?

Yatırım konusunda ülkemizde formaliteler çok arttı, bürokrasilerden şikâyetlerimiz hâlâ oluyor. Yatırımcıya daha fazla kolaylık sağlamak gerekiyor. Bizim, bazı ülkeler gibi doğal zenginliklerimiz olmadığından çalışarak, sanayi yatırımları yaparak, insanlarımızı istihdam ederek ve verdiğimiz vergilerle ülkemiz ve devletimizin ayakta kalacağını düşünüyorum. Gelinen noktayı küçümsememek gerek. Türkiye bunu başarıyor ancak daha hızlı yapmak için kolaylık sağlanmalı diye düşünüyorum. Türkiye’nin tedarikçi rolünü güçlendirdiğini görüyoruz.

Önümüzdeki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dünyada büyük bir nakliye sorunu oluşmaya başladı. Bu durum, Türkiye'ye hem zarar verdi hem de artı yönler getirdi. Çünkü zengin Avrupa pazarına en yakın ülkeyiz. Çin, Pakistan, Hindistan ve Bangladeş gibi ülkelere kıyasla tekstil açısından hem ürün kalitemiz çok daha iyi hem de nakliye avantajımız yüksek. Bu yüzden siparişlerimizin artığını fark ediyorum. Bu fırsatı çok olumlu değerlendirmemiz, bize gelen müşterilerle aktif sürdürülebilir ilişkimizi devam ettirmemiz, onları ürünlerimizle tatmin etmemiz gerekiyor.

Kipaş’ın uzun yıllardır çevreci yatırımları da odağına aldığını görüyoruz. Sürdürülebilir üretim noktasında ne gibi yatırımlarınız ve yenilemeleriniz oluyor?

Bütün yatırımlarımızda doğaya ve sürdürülebilirliğe çok önem veriyoruz. Artık buna her üreticinin önem vermesi gerekiyor. İhracatta çalıştığımız şirketler bizimle çalışmak istiyorsa onların isteklerini yapmamız gerekiyor. Örneğin, Söke’deki fabrikamız, Avrupa’nın her yerine kurabileceğim kadar çevreye duyarlı bir yatırım, sıfır atık prensibiyle çalışıyor. Kendi içinden çıkan arıtmanın çamuruna, kutulardan çıkan plastiklere ve atıklara kadar hepsini geri kazanıp değerlendiriyoruz. Enerji tasarrufu oldukça iyi, baca gazlarımız Çevre Bakanlığı’mızın istediği düzeylerin kalite olarak çok üzerinde. Bu kriterler gittikçe zorlaşacağı için en iyi teknolojiyi şimdiden yaparak gelecekte rahat etmek istiyoruz. Tekstilde özellikle boya terbiye işletmelerinde atık sulara çok önem vermek gerekiyor, biz de daha az suyla üretim yapmaya çalışıyoruz. Kimsenin "istihdama katkıda bulunuyoruz ve ihracat yapıyoruz" diye doğayı kirletmeye hakkı yok.

Editör: Mahmut Beyaz