Kimisi ağlattı, kimisi güldürdü, kimisi kovaladı, kimisi kovalandı, kimisi boyacıydı, kimisi fırıncı,kimisi delikanlıydı, kimisi de yaşlı ihtiyardı. Ama hepsi çocuk kalpli altın yürekliydi. Anlatmakla bitmez altın insanlarımızdı. Çoğu zaman, onların deli mi, veli mi olduğu bu sebepten tartışılırdı. Toplum dışına itilmezlerdi. Tam tersine, hayatın bir neşesi ve İlâhî rahmetin bir vesilesi sayılırlardı. Kahramanmaraş'ta yediden yetmişe herkesin neşe kaynağı olan 'Altın İnsanlar' yaşamını yitirse de isimleri dilden dile asırlarca sürüp gidiyor. Manşet Gazetesi olarak Kahramanmaraşlı olan yaşamını yitirmiş 'Altın İnsanları' derin bir analiz yaparak onların yaşam hikâyelerini sayfa sütunlarına taşıdık. Hayata gözlerini kapatmış ve halk dilinde; Çürük, Hortum ve Hacı Aslan İbrahim diye adlandırılan 3 altın insanın yaşam öyküsünü siz okuyucularımız için derledik. Kahramanmaraş'ın altın insanlarından sadece 3'ü olan Çürük, Hortum ve Hacı Aslan İbrahim'in hayat hikâyelerini, onları yakından tanıyan vatandaşlardan dinledik.

DİNİNE ÇOK BAĞLIYDI, DUA EDERDİ”

Kahramanmaraş’ın pehlüllerinden Hortum Ahmet’i anlatan İmparator lakaplı boyacı Cemal Çiçek, Hortum Ahmet’in dinine çok bağlı olduğunu ve sürekli dua okuduğunu söyledi. Çiçek, “Kahramanmaraş'ın nadir bulunan değerli insanlarından olan ve halk arasında Hortum Ahmet adıyla hitap edilen Maraş'ın pehlülü birçok kişi tarafından hor görülse de çok sevilirdi. Dinine çok bağlı bir insandı dualar okurdu. Ağrısı, olan insanlar şifa bulmak için onun yanına gelirdi oda eline bıçak alarak onları okurdu. Okuduğu birçok kişinin ise baş ağrısının kesildiği görülürdü. Hortum'un ismi Ahmet'ti Ulu cami civarında eczacı Lütfi Köker vardı, hortuma o bakardı. Lütfi Köker, elleri ile beslerdi, hortumun seli akar Köker, mendil ile hortumun sellerini silerdi. Yemeğini falan eczacı yedirirdi. Hortuma takım elbise ve Fötr şapka giydirirdi. Eczacı buna çok saygı gösterirdi. Aynı zamanda erkek bebekleri de çok seven Hortum Ahmet yoldan geçen erkek bebekleri durdurarak onlara tebessümle bakardı. Hortumun elinde Bayrak ve süpürgesi hiç eksik olmaz pis yer gördüğü zaman süpürürdü. Bir gün ben daha 15 yaşlarında iken babamın yanında çalışıyordum. Birisi geldi Çürük ve Hortumu aradığını söyledi. Babamda dedi ki ne yapacaksın bu iki deliyi dedi gelen kişi aynen şunları söyledi; "Ben dolmuşçuluk yapıyorum Gavurdağında dedi. Yokuş aşağı giderken iki kişi benim aracımı durdurdular. Niye durduruyorsunuz beni dedim öylesine dediler. İsimlerini sordum Çürük ve Hortum dedi. Biz Maraşlıyız, Maraş’ta herkes bilir bizi dediler. Daha sonra aracımı çalıştırdım ayağımı frene attım ve arabamın freni tutmuyordu. Daha sonra anladım ki bunların pehlül olduğunu dedi. Onun için bu Çürük ve Hortumu arıyorum" dedi. 46 yıl önce vefat eden Hortum Ahmet her ne kadar hor görülse de iyi niyeti ve kimseye zarar vermeyişiyle vatandaşlar tarafından sevilen bir insandı” dedi.

YAZ-KIŞ AYAKKABI GİYMEZDİ”

Berber Esnafı Ökkeş Dönmez ve Kuyumcu Esnafı Metin İspiroğlu’nun dilinden Hacı Aslan İbrahim’in hayat hikayesi, “Ben doğdum doğalı bu çarşıdayım. Hacı Aslan İbrahim'in çocukluğunda Tüfekçi Hamamı vardı. Tüfekçi Hamamı’na götürüyorlar orada bir bunalım tarzı rahatsızlık geçiriyor. Burada kardeşinin evi vardı orada yaşardı. Hacı, Ökkeş, İbrahim 3 kardeşlerdi. Bu memlekette böyle gezerdi. Hacı Aslan'ın delisi denilirdi. Ama bu adam deli değildi, pehlüldü. Bu adamın yaşantısı buydu ve hiç bir şey bilmezdi. Sıkıştığı zaman oturur büyük tuvaletini bile ulu ortaya yapardı. Sela falan söylerken çok dinledim. Oturur evinin içerisinde, kardeşinin evinin altında söylerdi. Hamamlarda özellikle tüfekçi hamamında tası eline alır darbuka gibi çalardı. Evli değildi, kendi halinde yaşantısına sahip olan bir adamdı. Hiç bir şey bilmez para, mal, mülk. Kardeşi de rahmetlik oldu. Hacı Aslan İbrahim yaklaşık olarak 70-80 yaşlarında vefat etti. Ben Hacı Aslan İbrahim ile çocukluğumda gülle, portakal yuvarlama oynardım. Bunun cepleri vardı mahallenin çocukları olarak bunun cebinden çok para aldık. Ben 74 yaşındayım, Mezarlığı Şeyh Adil'de. Biz bunun çok hikâyesini duyduk. Bu adam soğuk havada karda yalın ayak, sırtında bir entariyle gezerdi. O hamamdan çıkar bu hamama giderdi. Kahramanmaraş'ta, Hacı Aslan'ın delisi diye bilinirdi. Adı İbratom'dı... Temizliği çok severdi. Bu bakımdan da zamanının büyük bir bölümünü hamamda geçirirdi. Dudakları sürekli kıpırdar ama ne dediği anlaşılmazdı, özündeki mütebessim hüzünle, ürkek ürkek şehrin caddelerini arşınlayıp dururdu. Kış yaz ayakkabı giymezdi.  Uzun entarisinin içindeki pehlivan yapısına rağmen, yine de masum bir çocukmuş intibaını verirdi. Entarisinin iki kocaman cebi, gündelik rızkını taşımaya yeterdi. Tanımadığı kimseden bir şey almaz, tanıdıklarına yaklaşarak, hüzünlü tebessümünü yoğunlaştırır, durup beklerdi. Verilirse alır, verilmezse adeta yere basmıyormuş hissini vererek, sessizce uzaklaşırdı.”

“ONA DELİ DENMEZDİ”

Kuyumcu esnafı Metin İspiroğlu:

Hacı Aslan İbrahim doğuştan pehlülde ona deli denmezdi. O adamın bazı Allah'ın verdiği özellikleri vardı. Deli gibi görünürdü bazen çok düşünemeyeceğimiz bizim akıl edemeyeceğimiz sözler ederdi. Hamamlarda yatardı bazen lambaları kırardı. Onu ilk gören irkilirdi. Mesela onun bir hikâyesinden bahsedeyim. Benim dünürüm Adıyaman’da Müftü idi o oraya ilk tayin edildiğinde orada lojmanda tek başıma kalıyorum diyor. 40 gün sonra kendi kendime bir gün gidip annemi babamı ziyaret edeyim diye düşündüm diyor. O arada kapı çalındı baktım yine İbrahim gibi böyle yarı hasta yarı pehlülde sözü anlaşılmayan halk arasında öyle birisi çıktı karşıma. Çarşıda görürdüm birden geç saatlerde görünce irkildim bir kaç adımda geri kaçtım ne istiyorsun dedim diyor. Hoca Efendi yarın Maraş'a gidecek oluyorsun. Benim orada bir arkadaşım var. Hacı Arslan derler ona benden selam söyle dedi diyor. Bende peki deyip kapıyı kapattım ve kendi kendime düşündüm bunu sesli ifade etmedim ki bu düşünce benim içimdeydi diyor. Ertesi gün bu merak içerisinde Maraş’a gelince doğru pazar hamamında kalıp yattığı için direk hamama gittim uyuyordu diyor. Bende uyandırmamak için sırtımı dayayıp otururken bende uyumuşum. Birde baktım omuzuma birisi vuruyor. Gözümü açtım bu diyor. Hoca emaneti de teslim etmedin ha dedin diyor. O insanda böyle bir sır var. Mezarlığını da gittiğimde mezarcıya sordum gayet güzel buna kim bakıyor dedim. Abi şehir dışından ziyaretçileri gelip bakıyor dedi. Biz velilerle delileri fazla ayıramayız o yüzden deli derdik. Çarşıbaşı’nda otururdu. Evli değildi. Öleli yaklaşık 20 yıl oldu.

DELİ Mİ VELİ Mİ OLDUKLARINI ALLAH BİLİR”

Çürük’ün asıl adının Mustafa Aydoğar olduğunu söyleyen esnaf Sait Sarı, “Çürük'ün ismi Mustafa Aydoğar'dı. Bunların birçoğu pehlüldür. Meczupta derler pehlülde derler bazıları da delidir. Ama bunların kimi deli olduğunu kimin veli olduğunu sadece Allah bilir. Bunlar Allah dostlarıdır. Genelde kapalı çarşıda gezerlerdi. Ben aslen Gaffarlı köyündenim ve Çürük köye kadar gelir, caminin minaresine çıkar ezan okurdu. Kuran-ı Kerimi bilen bir kişiydi. Ben şu an 61 yaşındayım. 18-20 yaşlarımdan beri bilirim. Öldüğünü biliyorum.” ifadelerini kullandı.

Editör: Mahmut Beyaz