Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içerisine sızmış bir grup FETÖ’cü asker tarafından 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen kanlı darbe girişiminin üzerinden tam 4 yıl geçti. 15 Temmuz'u 16 Temmuz'a bağlayan gece, Türkiye tarihinin en unutulmaz dönemeçlerinden birine sahne oldu. Darbeyi engellemek için siviller sokağa inip darbecilerle karşı karşıya gelirken hayatını kaybedenler ve yaralananlar oldu. Türkiye tarihinin en uzun gecesi olan 15 Temmuz’da memleketinin ismine yakışır bir şekilde İstanbul’da cuntacılara karşı mücadele ederken TRT binasının çatısından darbeci bir komutan tarafından vurularak gazilik onuruna erişen Kahramanmaraşlı Serhat Maral, o kara geceyi hala unutamıyor. O gece İstanbul’da hain darbeci askerlere karşı durmak isterken açılan ateş sonrası yaralanan ve gazi olan Kahramanmaraşlı Serhat Maral, yaşananları Gazetemize anlattı.

YOLDA BİZE ÇOK KATILIM OLDU

41 yaşındaki Gazi Maral, o gece yaşananları şöyle anlattı: “İSTOÇ’da ki işimden çıktım, evime geldim, eşimle beraber televizyon izliyorduk. Televizyonun karşısına geçtim ve o tankları Boğaz Köprüsü’nün üstünde gördüğümde beynimden vurulmuşa döndüm. Herkes terör saldırısı mı diye düşünürken ben tüm gelişmeleri yakından takip ettiğim için kısa sürede meselenin bambaşka bir şey olduğunu anlamıştım. Bu tamamen hain darbe kalkışmasıydı. İstanbul Beşiktaş bölgesinde oturuyorum, orası bizim gibi düşünenlerin çok az olduğu bir yer. Tabi bunun zorluklarını yaşıyoruz. Dışarıya çağıracak arkadaşım çok az. Apartmanda çocukluk arkadaşımı aradım. Zaten o giyinmiş “çıkıyorum” dedi. Birlikte Mecidiyeköy’e gittik. AK Parti İlçe binasının önüne geldik, 300 kişi falan vardı. Sonra bir polis memuru yanımıza doğru koşarak “askerler TRT binasına girmiş” dedi. Bizde yoksa Mecidiyeköy’den köprüye geçecektik. Köprüye gitsek Allah bize şehitliği nasip ederdi. Köprü iptal olunca TRT binasına yola çıktık. Yolda bize çok katılım oldu. Apartmanlardan inenler, yolda arabasını bırakıp gelenler baya bir kalabalık grup olduk. Biz harbiye yaklaştığımızda Taksim ve Mecidiyeköy tarafını askeri otobüsler yolları kapatmışlardı. Bende arkadaşımla beraber hemen yolu kapatan otobüsleri geçer geçmez köprüde ki gibi bir tank ya da tankın üzerinde askerler olacağını düşünerek ortalardaydık öne doğru koştuk. Otobüsleri geçtik kimse yoktu. Zaten sol tarafımız Harbiye ordu evi. Onun bitimi TRT binası sonrada Taksim geliyor. Biz öne geçince Fahrettin abim vardı yanımda oda kafasından vuruldu şehit oldu. Yattığı yer cennet bahçeleri olsun. Biraz daha yürüdük Taksim’e doğru bir silah patladı. TRT binasına doğru geldik, Kurmay Binbaşı Oğuz gece görüş dürbünüyle TRT binasının çatısından ilk beni vurdu. Hiçbir uyarı yoktu, Ben düştüm. Kurşun kasığımdan girdi sağ kalçamdan çıktı. Kalçamda bayağı bir tahribat yarattı. Zaten askerliğini yapan herkes bilir o G3 mermisinin nasıl olduğunu. Ne kadar canice, ne kadar haince bir halkına peygamber ocağı, kınalı kuzu dediğimiz zatlar o gece zulmü halkına gösterdi. Fazlasıyla gösterdi. Fahrettin abimiz yanımızda öldü.

AĞACA SAPLANAN KURŞUNLARIN SESİ, YERDEN SEKENLER CAM ÇERÇEVE HİÇBİR ŞEY KALMADI

Sonra bizi bir muazzam bir ateş aldı. Bizi taradılar. Yerde yatıyorum. Ağacın gövdesinin kalın olmasından dolayı kendimi siper aldım. Ağaca saplanan kurşunların sesi, yerden sekenler cam çerçeve hiçbir şey kalmadı. Ateş edilirken, hala yer yerinden oynarken 2 tane arkadaş o gün birlikte dava arkadaşı olup yola çıkmışız, birbirimizi tanımıyoruz. Yerden sürünerek o ateşin altından beni ara sokağa aldılar. Allah bin kere razı olsun. Hakkını helal etsinler. Ben vurulup şuurumu kaybettim. Benim onları hatırlamam mümkün değil. Hainliğin ikinci boyutu ise beni ara sokağa aldıktan sonra o sokağı taramaya başladılar. Ben hayatımda böyle bir zalimlik, böyle bir hainlik inanın görmedim. Beni bir alt sokağa daha aldılar. Sonra bir araba geldi. O da helal etsin tanımıyorum. Bizi aldılar hastaneye doğru yola çıktık. Öyle bir ateşin altında babası gidip oğlunu alamazdı. İkinci bana yaşattıkları o muhteşem duygu da şuydu; arabaya bindirdiler beni, arkadaşlar arabanın içinde sürekli kelimeyi şehadet getirtiyorlar bana çünkü ne olacağı belli değil muazzam bir kan kaybı var, şuurumu yitirdim. Çünkü NATO askeriydim ve çok iyi eğitimler aldım. Kasık bölgemden vurulunca damarın oraya denk gelebilirdi ama milimde demiyorum mikronlarla ölçülecek şekilde o damarı sıyırıp geçmiş. 40 saniye de gidiyorsun en babası 1 dakika dayanmış öyle diyorlar.

DOKTOR HEMŞİRE İNİP BENİ SEDYEYE ALDILAR

Bir esprim vardır benim ‘TOMA benim için bir su tabancası.’ O yüzden ben ne uçaklar, ne tanklar kafamızda gerçekleştiği için TOMA’ya ben su tabancası olarak bakıyorum. Benim için çokta önemli bir alet değil. Bütün yollar kapalı beni terse girip hastaneye yetiştirirken bir ambulansa denk geldik. Sanırım olay yerine gitmeye çalışıyordu çünkü çok hızlı gidiyordu. Arkadaş yolu kesti durdurdu. Doktor hemşire inip beni sedyeye aldılar. Arabada bana kelimeyi şehadet getirttiren arkadaş bende geleceğim hastaneye dedi. Hemşire arkadaşı mısınız, akrabası mısınız, yakını mısınız dedi. Yok, böyle bir gece de bana bunları soramazsın dedi. Biz çıktık yola arkadaş yaralandı, ben arabamla getirdim dedi. Hemşire sizin bu ambulansla gelme ihtimaliniz yok dedi. Ve çocuk “ben sizin o şerefsizlerden olmadığınızı nereden bileyim, bu arkadaşı size teslim etmem, hastaneye gidene kadar geleceğim yoksa benim ölümümü çiğnemeniz lazım” dedi ve bana hastaneye kadar eşlik etti. O geceyi hala unutamıyorum. Böyle hikâyeler çıktıkça hem Türk milletine, hem vatanına başındaki insanlara daha bir tutkuyla kimsenin seni yolda bırakmayacağı olgusunu anlıyorsun.  Bir daha böyle bir şeye kalkışırlarsa inşallah şehit oluruz. Şimdi isterse kalan bütün generaller hain olsun, artık her birinin kafasına sıkacak binlerce Ömer Halisdemir var bunu da böyle bilsinler.”
 

Editör: Mahmut Beyaz