Columbia Üniversitesi öğretim üyesi Jagdish Bhagwati, uluslararası ticaret ile ekonomik büyüme arasında çoğu zaman birbirini artırıcı etkileri açıklarken bir tehlikeden de bahsediyor: Dış ticarete dayalı büyüme modellerinde ticaret halkı fakirleştirebilir.

İlk bakışta, “böyle şey mi olur, ülke kalkınırken, büyürken yani milli geliri artarken fakirleşmeden nasıl bahsedilir” tepkileri bir yönden çok haklı olmakla beraber, diğer yönden “evet belirli durumlarda bu doğru” önermesi karşımıza çıkarır.

Ülkelerin uluslararası ticareti karşılıklı kazanç ve fayda üzerine kurulmuştur. Ticaret ile hem üretici kazancını hem de tüketici bol ve değişik özellikte ve kalitede ürün tükettiği için faydasını artırır. Ticaretin gelişip ürün yelpazesi de arttıkça, rekabetin getirdiği etki ile düşen fiyatlar ve yükselen ücretler de tüketiciye bu süreçte katmanlı fayda sağlayabilir.

Sağlar ama bir de olayın diğer yüzü var. Tüm bu fayda ve kazançlar nasıl olur da fakirleşmemize neden olabilir? Yanıtını hızlıca verip ayrıntıya girelim: İhracata dayalı büyüme sürecinde ihraç fiyatlarının ithal fiyatlara göre düşmesi sonucunda ülkenin kaybı ticaretten sağladığı gelir/fayda’dan daha büyük olacaktır. İhraç ettiğimiz ürünlerin birim fiyatlarının düşmesi aynı geliri elde etmek için başkası lehine daha fazla çalışma anlamına gelir. Büyümenin fakirleştiren yönünü işte budur. Bunu bir örnekle açıklayalım: Türkiye Almanya’ya tişört ihraç etsin…. Tişörtün 6 Avro olan birim satış değeri ihraç fiyatlarımızın düşmesi sonucunda şimdi 5 Avro olursa, bir önceki kazancı elde etmek için daha fazla çalışmak zorunda kalacağımız gibi, Almanya’nın talebinin artmaması sonucunda ise sektörde daralma yaratacak gelişmeler de karşımıza çıkabilecektir.

Bir de bunun üzerine ülke üçüz açık (cari açık, bütçe açığı ve dış ticaret açığı) ile boğuşursa, döviz fiyatlarındaki olumsuz gelişme de ayrıca fakirleştiren büyümenin diğer kaynağı olacaktır.

Türkiye 1980’lerden bu yana büyüme stratejisini ihracat ve tüketim üzerine inşa etmiştir. Daha önceleri yukarıda açıkladığımız olumsuz sonuçları bir nebze yabana atabilirdik çünkü dış ticaretimizin ulusal gelir içindeki payı çok düşüktü. Şimdilerde %20’lerde seyreden ihracat payı dolayısıyla bu etkiyi hissetmek kalıcı hasarlar yaratabilir, miktar veya hacim olarak büyür gelir olarak küçülebiliriz.

Her zaman olduğu gibi bunu verilerin grafiği ile açıklayalım: Grafikte 1980’lerde günümüze ihraç birim fiyatını ithal birim fiyatına oranını görmekteyiz. Özellikle 1990’ların ortasına kadar artan ihraç birim fiyatlarımız ondan sonra azalma eğilimine girmiştir. Yüksek ekonomik büyüme rakamlarına karşın ihraç fiyatlarındaki bu düşüş dış ticaretten elde etmemiz gereken faydaları azaltmıştır.


 


 

Son yıllarda rekor büyüme açıklamalarına rağmen tüketici ve ücretli çalışanlar ile iş dünyasında “büyüyoruz ama bu cebimize yansımıyor” serzenişleri de duyulmaya başladı.

Acaba tam da fakirleştiren büyümeden kaynaklanmasın bu?


 

Güzel bir hafta sizlerin olsun!


 

Prof. Dr. Veysel ULUSOY

[email protected]

Twitter: @ekonomikanaliz