Bu meselede görüş farklılıklarının olabilmesi gayet normal. Çünkü insanların maddi imkânları, ekonomik durumları, yatırıma bakış açıları birbirinden farklı olurken, herkes kendinde olmayan şey için can atıyor!

Geçmişte çok gördük, çok yaşadık, çok duyduk, binecek topal eşeği yokken, iflas etmişken, bir dikili ağacı bile yokken, bir baltaya sap olamamış, hayatta dikiş tutturamamışken, aklınca siyasete yatırım yapıp, herhangi bir partinin teşkilatına giren, görev alanlara dikkat edin, çok kısa süre içinde hem çulu düzeltmişlerdir, hem işlerini rayına koymuşlardır.

Parası olan dövize de yatırım y apar, altına da, gayrimenkule de. Gariban adamın yatırım yapabileceği, yarınlarını garanti alabileceği sadece umutları vardır, hayalleri vardır ki onların da çoğu hayata geçemez. Kaderine razı olur, tevekküle bürünür, ‘kısmet’e sığınır, kanaat eder ama asla ve kata isyan etmez!

*

Siyasetin bir meslek olup olmadığını tartışadururken, aslında en güçlü, en garantili, en makbul ve muteber yatırım aracı ya da alanı olduğunu şu son senelerde çok daha iyi anlıyor ve analiz ediyoruz.

Parasız olanlar, yani zenginler, parti farkı gözetmeksizin her partinin seçim kampanyasına finansal destek sağlıyor. Herhangi bir parti, kiralarını birikmiş elektrik, doğalgaz ve su borçları yanında, çalışanların maaşını ödemekte sıkıntı çekince, dara düşünce zenginleri ararlar, ‘Bize şu kadar para lazım!’ derler ki, muhatabı hele iktidar ise arayan, ‘rica eden’ bunu emir telakki eder, ‘başka emriniz var mı?’ demekten de geri kalamayacakları için, bu talepler derhal yerine gelir.

‘Yok’ demek, ‘hayır’ demek, ‘mümkün değil’ demek, kitaplarında yazmadığından, eşyanın tabiatına aykırı bir davranış olarak algılanacağından, karşılığında neler olur, onu da az çok siz tahmin edebilirsiniz. Al takke ver külah meselesi.

Ama bedel ödenir bir şekilde. Yoksa durup dururken kimse kimseye beleş öpücük bile vermiyor!

*

Görmek için bilmek şart. Kalıpları kırmak için de öğrenmek farz.

Siyaset ve ekonomi artık iç-içe anılır oldu. Siyasete kendini angaje etmeyen  kurum da kalmadı. Yatak odasına kadar girdi dersem, abartı olur mu, onun cevabını da siz verin artık! Bu meseleyi şu cümle ile özetleyeyim isterseniz; ‘parayı veren düdüğü çalıyor!’

Memlekette düdük kıtlığı yaşanmıyor nasıl olsa!

Geçmişte ve gelecekte, gösterişli, cafcaflı, tantanalı seçim kampanyalarına mahkûm edilen partilerin, paraya esir düşülerek nasıl yozlaştıklarını yazan ben değilim.

O hale geldik ki, sadece şatafatlı gösteriler, cafcaflı seçim kampanyaları daha çok seçim kazandırıyor.

Yani anayı kızdan ayıran para, her kapıyı açıyor!

Netice itibariyle herkes cebini, siyasi ikbalini düşünüyor!

Memleket mi dediniz, yahu kandırmayın beni, ticaret lisesini zar zor bitirdim diye de aptal yerine koymayın beni, aklımla dalga geçmeyin!

Kırılır, üzülürüm vallahi yoksa!

*

Makarayı başa sarıyorum, altın alırsınız, döviz tutarsınız evinizde, gayrimenkule bel bağlarsınız, piyasa öyle zikzaklı, öyle oynak ki, bir gün yükseliyor, ertesi günü düşüyor, iki arada bir derede kalıyor, neye yatırım yapacağınıza dair ‘kararsız Kasım’ gibi ortada kalınca, bakıyorsunuz, çevrenizde görüyorsunuz, yaşıyorsunuz ki, en kazançlı yatırım aracı siyaset.

Hele bir de kıyısından köşesinden bir yerlerde görev aldıysanız, atandıysanız bir şekilde, kim tutar seni birader!

Bırakın oyunu oynaşı, (çünkü oynaş bugün gerek, yarın herif geliiii) en iyisi siz benim sözümü tutun, siyasete yatırım yapın, zarar etmezsiniz!

Garantili sektör!

*

Gözlerime bakın, ne demek istediğimi çok rahat, çok iyi anlayacaksınız! Ne görüyorsunuz gözlerimde!