Diyarbakır’da tarihler 15 Temmuz 2008’i gösterdiğinde bölücü terör örgütü PKK ile mücadele kapsamında yürütülen operasyonlarda vatanı, bayrağı, namusu ve şerefi için eli kanlı teröristlerce göğüs göğüse çarpışan ancak Lice İlçesi’nin Hani kırsalında hainlerin kurduğu pusu da namludan çıkan ilk kurşun sonrası başından yaralanan Kahramanmaraş’ın yiğit edesi 38 yaşındaki Mehmet Ali Küpeli, aradan geçen 9 yılın ardından 19 Eylül Gaziler Günü’nde duygularını Manşet Gazetesi muhabiri Emre Akkış’a anlattı. Bundan 64 yıl önce Kore’deki amansızca savaşta Türkiye’nin gönderdiği askerlerden biri olan ve bu uğurda gazi olan dedesi Mustafa Küpeli’nin izinden giderek Gazi olan Mehmet Ali Küpeli, gerçekleştirdiğimiz özel röportajda Gazi olduğu olayın bilinen ve bilinmeyenlerini paylaştı. Özellikle terörle mücadele konusunda PKK terör örgütünün bahsi geçtiği her cümlede kararlı duruşundan vazgeçmeyen Küpeli, “Biz şu an gaziler olarak nöbeti diğer asker arkadaşlarımıza devretmiş insanlarız. Devletimizin bize tekrar ihtiyacı olması halinde biz yine askerliğimize geri döneriz” ifadeleriyle bir anlamda terör örgütlerine göz dağı verdi. Kendisine isabet eden kurşunun hala başının içerisine yerleşmiş vaziyette durduğunu ve o kurşunun devletin verdiği madalyanın ardından kendisine verilmiş 2’nci bir madalya olduğunu söyleyen Küpeli, şerefli üniformayı bedeninde 6 yıl boyunca taşıdığını sözlerine ekledi.

İşte Gazi Mehmet Ali Küpeli ile 19 Eylül Gaziler Günü’ne özel yaptığımız özel röportajın detayları…

İKİNCİ MADALYAM BAŞIMIN İÇİNDEKİ KURŞUN OLDU”

Kaç yılında nerede gazi oldunuz? Gazi olduğunuz olayı anlatır mısınız? Olay nasıl gerçekleşti?

15 Temmuz 2008’de Diyarbakır Lice’de Hani bölgesinde çıktığımız bir operasyonel faaliyetten bir gün önce uyuşturucu kaçaklığı olayı ile karşılaştık. Daha sonra kaçakçılarla karşı karşıya gelmedik ama bir ses teması oldu. Fakat bir sonraki gün dinlendiğimiz noktadan akşam çıkış yapacaktık. Akşam çıkış yapmadan önce bizim bulunduğumuz bölgeyi tespit etmek amacıyla gündüz işbirlikçi bazı vatandaşlar bize, “Biz sürülerimizi kaybettik. Sürülerimizi arıyoruz” diye yerlerimizi tespit ettiler. Bizim bulunduğumuz yer bir sırt bölgesiydi. Son gün dönüş yapacaktık. Bu arada PKK’lılar tepe noktasında biksi dediğimiz bir makineli tüfek kurmuşlar. Alttan da birkaç tane sızma noktası oluşturmuşlar. Bizler de hareket esnasında sayı alacaktık. Askerler birerli sıra halinde yürüyecekti. PKK’lılarda tahminen bizim bu hale gelmemizi bekliyorlardı. Biz o hale gedikten sonrada sızdıkları birkaç bölgeden bize ateş açıp, kaçtıklarında tepedekilerde bizi biksi ile oyalayacaklardı. Belirli bir saat geçtikten sonra ben kendi unsurumu kontrol etmek amacıyla ayağa kalktım ve askerlerimize arkadaşlar şu saatte çıkacağız hazırlanın dedim. O arada yaklaşık 5-10 metrede PKK’lılar çoktan sızmışlar. Onların sızmasında ki en önemli etken bulunduğumuz bölgenin meşelik alan olmasıydı çünkü görüş açımız neredeyse sıfırdı. Tabii akabinde ben ayağa kalkınca PKK’lılar ilk olarak bana ateş etti. Ben açılan ateş sonucu kafamdan yaralandım ve yaralandığım o mermi hala benim kafamda duruyor. Artık o mermi devletin verdiği madalyadan sonra ikinci madalyam oldu. Daha sonra benimle beraber bir asker arkadaşımız daha yaralandı. Ama çok şükür şehit vermedik. Ben kurşunu yedikten sonra arkadaşlarım bana soru soruyordu ve ben de onlara cevap verdiğimizi zannediyormuşum. Yaralandığım o anda arkadaşlarım bana, “Mehmet Ali sağlam dur. Sen askersin korkma. Bir şeyin yok” diye söylüyor ve bende onlarla konuştuğumu zannediyorum ama hiçbir şey söyleyemiyormuşum. Fakat bana herkesin söylediği bir şey var. Onu da söylemek istiyorum; ben olay anında, “Çocuklarıma iyi baksınlar. Ben başka hiçbir şey istemiyorum” diye söyleniyormuşum.

ÜSTÜME BİR ŞARJÖR BOŞALTTILAR”

Olay anında neler yaşadınız, neler hissettiniz?
Yaralandığım andan itibaren açıkçası çok bir şey hatırlamıyorum. Kurşunun kafama gelmesinden sonra büyük bir çınlama oldu ve ben o an gözlerimi kaybettim. O andaki merminin etkisiyle göremedim. Zaten belirli bir müddet sonra mevzilere düştüğüm için arkadaşlarım benimle temas sağladı. Zaten ardımda mermi sesleri hiç kesilmedi. PKK’lılar bana yaklaşık bir şarjör mermi boşaltmışlar. Vücudumun birçok noktasından kurşunlar sıyırıp geçmiş. O günden bu güne benim hala kulaklarım çınlıyor. O çınlama hiçbir zaman geçmiyor. Belli bir süre görmüyor ve yürüyemiyordum. Kafamdaki bu kurşunun izlerini bayağı bir çektim. Gözlerimde halen bazı sıkıntılar var ama bugünümüze çok şükür diyorum. Diyarbakır Askeri Hastanesinde 4 gün tedavi gördüm. Tedavi görürken 2 gün boyunca aileme haber verilmemiş. Hayati tehlikeyi atlattıktan sonra aileme bilgi vermişler. Bu arada konuşmamda bir parantez açmak istiyorum. Hastanede kaldığım dönemlerde hemşiresinden doktoruna, hasta bakıcısından aşçısına kadar hepsi bizimle çok ama çok özel ilgilendiler. Hepsinden Allah razı olsun. Bize bir defa ‘of’ demediler.

UZUN BİR SÜRE GÖREMEDİM”

Hastanede kaldığınız dönemde neler yaşadınız? Yaralanmanızın ardından ailenizle ilk olarak ne zaman görüştünüz ve nasıl karşıladılar?

Orada da yaşadığım enteresan bir olay var. Onu da anlatmak istiyorum. Kaldığım hastane odasına hemşire geldi ve bana, “Ağabey ailen geldi seni görecekler. Fakat biz onları yoğun bakıma alamıyoruz. Bir kamera var. Seni o kameranın önüne götüreceğiz ve sana bir telefon vereceğiz. Telefonla da ailen soracak. Sende onlarla konuşacaksın” dedi. Bende tamam dedim ama hemşireye ben görmüyorum. Benim kafamı kameraya çevir. Benim görmediğimi anlamasınlar dedim. Hemşire de “Tamam ağabey” dedi. Sonra sıra ailemle konuşmaya geldi. O kameraya baktım ve ailemle konuştum, onlara iyi olduğumu söyledim. Daha sonraları taburcu olduktan sonra annem bana, “Oğlum sen bizimle hastanede konuşurken, görmüyordun” dedi. O an gözlerim başka yere bakıyordu. O anı hiç unutmuyorum. Taburcu olmadan yaklaşık birkaç saat önce bir muayene oldum. Muayene sırasında doktor geldi. Gözlerime baktı. Işıkları açtı ve bana “Mehmet Ali seni bugün GATA’ya göndereceğiz” dedi. Ben de bu sırada hala görmediğim için dışarıdan görmediğim anlaşılmasın diye doktora hocam gözlüğün var mı dedim. Bunun akabinde doktor bana “Allah şükür” dedi. Doktorunda gözünde bir gözlüğü varmış. Doktorda benim gözündeki gözlüğü gördüğümü sandığı için “Allah şükür” demiş. Benim iyi olmamı benden daha çok isteyen insanlarda oradaydı. Daha sonra ben özel uçakla GATA’ya gittim. Yine GATA’da da hiçbir sıkıntı çekmedim. GATA’daki tedavimin ardından beni Katri rapora sevk ettiler. Katri raporda hastanede yatarken görev yapamaz raporu verdiler. O an askerliğimde orada bitti. Gözlerim daha sonraları açılmaya başladı. Ama şimdi bile halen gözümde bazı sıkıntılar var. Ben Uzman Çavuşluğa 2002 yılında başladım ve 2008 yılında yaralandım. 6 yıl görev yaptım. Şu an 10 yıl 11ay üzerinden Türk Silahlı Kuvvetleri’nden emekli bir Uzman Çavuşum.

ALLAH ŞÜKÜR’Ü” UNUTAMIYORUM”

Gazi olduktan sonra hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu?
Ben 5 yıl çalışmadım. Tunceli Komando Tugayında 4,5 yıl görev yaptım. Daha sonra İskenderun’a tayin oldum. İskenderun’dan sonrada Tapantepe’de 2,5 yıl durdum. Daha sonra Lice’ye geçtim. Tabii o zamanlar operasyona gidiyorduk. Gençtik. Yani her şeye alışmıştım. Ama şimdi öyle değil. Sağlık konusunda sıkıntılarımız çok fazla. Hala ilaçlarımızı kullanmazsak olmuyor. Bende daha sonraları psikolojik sıkıntılar meydana geldi. GATA’dan taburcu olurken bir harp akademisi uzmanı vardı. O kişi bana, “Gel burada 3 ay yat. Sana bir bakalım. Tedavi ol daha sonra rahat olursun” dedi. Bende komutanım ister bana rapor verin ister vermeyin ben gideceğim dedim. Ama o doktor bana, “Bak bu psikolojik rahatsızlık bir yıl sonra çıkabilir ama sende kalmaz” dedi. Ben daha sonra bir kışı balkonda geçirdim. Çok sıkıntılı süreçler atlattım. Aklımda hep ölüm vardı. Ben ölürsem çocuklarıma ne olacak? Sorusu hep aklıma geliyor. Yaklaşık 6 yıldır da psikolojik olarak tedavi oluyorum. Çok şükür bu rahatsızlığım da yavaş yavaş gidiyor. O dönemlerde İl Başkanı Fatih Mehmet Erkoç ile bu durumumuzu paylaşmıştık. Başkanımız yerel seçimleri kazandıktan sonra gazi arkadaşlar olarak bizleri belediyeye aldı. Ben 2008’den 2013’e kadar 5-6 yıl çalışmayınca psikolojik olarak çok dağıldım. Ama şu an Allah’a şükürler olsun tekrar her şey yoluna giriyor.

ALLAH GAZİLİĞİ BANA LAYIK GÖRDÜ”

Dedeniz Mustafa Küpeli’de Kore Gazisiymiş. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
Benim dedem Mustafa Küpeli, Kore gazisiydi. 1996 yılında vefat etti. Zaten Türk milletinin soyuna baktığınız zaman kimlerle karşılaşsanız kiminin dedesi, kiminin babası veya da kendisi şehit yâda gazi yakınıdır. Biz böyle bir toprağın üzerinde yaşıyoruz. Dedem bize Kore’yi anlatırdı. Bizde gerçekten çok duygulandırdık. Dedem Gazi diye sevinirdim. Allah o onuru bana da layık gördü.

KİMSE TÜRKİYE’Yİ ‘BÖLERİM’ DİYE BİR HAYALE KAPILMASIN”

Terör örgütlerine göndereceğiniz bir mesaj var mı?
Türk milleti hep var olacaktır. Kimse Türkiye’yi bölerim diye bir hayale kapılmasın. 15 Temmuz’da hepimiz tüm Türkiye olarak hainlere karşı durmuşsak, bundan sonra çıkabilecek herhangi bir savaşta yine onların karşısına dururuz. Biz şu an gaziler olarak nöbeti diğer asker arkadaşlarımıza devretmiş insanlarız. Devletimizin bize tekrar ihtiyacı olması halinde biz yine askerliğimize geri döneriz.

TÜM GAZİLERİN GAZİLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM”

Bugün Gaziler Günü neler söylemek istersiniz?
Ben bu münasebetle tüm gazilerin gaziler gününü kutluyorum. Hayatlarını kaybetmiş gazilerimize ve şehitlerimize de Allah’tan rahmet diliyorum.

Haber: Emre Akkış

Editör: Mahmut Beyaz