Osmanlı Ordusu’nun 102 yıl önce Irak'ın Kut bölgesinde 147 gün süren kuşatmada 13 bin İngiliz askerini esir alarak İngilizlere en ağır yenilgiyi yaşattığı Kut’ül Amare Zaferi, yıl dönümünde tüm yurtta çeşitli etkinliklerle kutlanmaya devam ediyor. 1952 yılına kadar bayram olarak kutlanan Kut’ül Amare Muharebesi, Türkiye’nin NATO’ya üye olmasının ardından İngilizler’in baskısı sonucu kaldırılmıştı. Osmanlı Devleti'nin Çanakkale’den sonra en önemli zaferi olarak bilinen Kut’ül Amare Zaferi 102 yaşına girdi. Cumhuriyet'in ilk yıllarında bayram niteliğinde kutlanan, fakat sonra unutulmaya yüz tutan bu tarihi Zafer, 29 Nisan 2016 tarihi itibariyle yeniden hayat bulmuştu. Osmanlı Devleti’nin bundan tam 102 yıl önce İngiliz kuvvetleri ve müttefiklerine karşı kazandığı Kut’ül Amare Zaferi’nin yıl dönümü dolayısıyla Birlik Vakfı’nda konferans düzenlendi. Düzenlenen konferansa konuşmacı olarak katılan Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Genel Türk Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Orhan Doğan, öğrencilere Kut’ül Amare Zaferi’ni şu şekilde anlattı.

İNGİLİZLERİN BASKISI NEDENİYLE KUTLANMIYORDU!”

Bundan tam 102 yıl önce Irak’ın Kut Bölgesi’nde 147 gün süren kuşatmada, herkesin son yıllarda Cumhurbaşkanlığımızın himayelerinde Kut Zaferi’yle tanıştı halkımız. Cumhurbaşkanımıza sonsuz şükranlarımızı sunuyorum, daha sonra da 2016 yılından beri Başbakanlık ve Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın talimatlarıyla Kut Zaferi hem Türk kamuoyuna hem de dünya kamuoyuna anlatılıyor. Dolayısıyla bu anlamda kendilerine teşekkür ediyorum, tabi ki devletimizin en üst mercilerinde görev devlet adamımızın ağzından Kut Zaferi’nin kamuoyuyla paylaşılması ayrı bir ehemmiyet taşıyor. 13 bin İngiliz askeri, tabi yaklaşık 5-6 general, bunun yanında 400’ün üzerinde subay Kut’ül Amare Zaferi’nde Türk tarafının esiri oluyor. 1950 yılına kadar bu bayram ordu içerisinde resmi olarak kutlanıyor, 1952 yılında da işler çok daha farklı bir boyut kazanıyor. 2. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş yılları dediğimiz o yıllar Türkiye’nin NATO’ya üye olduğu yıllar. NATO’ya girmekle birlikte, İngilizlerin dolaylı baskısı sonucu bu Kut Zaferi kutlanmamaya başlanıyor. Tabi bu arada 1931 yılında çıkarılan bir tarih kitabı var, bu tarih kitabında ve daha sonra çıkan kitaplarda da Kut Zaferi’nden Halil Kut beyin ismi zikredilmeden sadece ve sadece Kut Zaferi şurada kazanıldı, şu kadar kişi esir alındı, şu kadar kişi İngiliz şeklinde birkaç cümleyle tarih sayfalarında yer alıyor. Peki bugüne kadar bu Kut Zaferi ile ilgili akademik çalışma yapılmadı mı? Çok ciddi önemli çalışmalar, doktora tezleri ve yüksek lisanslarda yapıldı. Ancak devletin en üst merciindeki bir ismin bu meseleyi kendi himayesine alıp dünya ve Türk kamuoyuna paylaşması ayrı bir ehemmiyet kazandırdı ve hemen akabinde de adeta bir sel gibi gerek görsel medya gerek yazılı basında gerekse de akademik dergilerde bu husus ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor.

CUMHURBAŞKANIMIZIN HİMAYESİNDE HAYAT BULDU”

Üzerinde durmam gereken çok önemli hususlardan biri de 1. Dünya Harbi, 1914-1918 dört yıl süren bir savaş ancak işin başında emperyal güçler bu savaşın dört yıl süreceğini hiç hesaba katmıyordu. Çanakkale’deki yedi düvele karşı verilen o muazzam mücadele 1. Dünya Savaşı’nın bu kadar uzun sürmesine sebep oldu. Çanakkale’den sonra en önemli zaferlerimizden biridir Kut’ül Amare Zaferi. Cumhuriyetin ilk yıllarında bayram niteliğinde kutlanıyordu, ancak sadece ordu içerisinde kutlanılıyordu. Aleni bir şekilde kamuoyuyla kutlanan bir bayram da değil, yanlış anlaşılmasın. 29 Nisan 2016 tarihi Kut Zaferi’nin 100. Yıl dönümü. İşte bu vesileyle Cumhurbaşkanımızın himayelerinde bu zafer yeniden hayat buluyor.

KUT ZAFERİ’Nİ GELECEĞE AKTARMALIYIZ”

Osmanlı tam bu dönemde cihat-ı mukaddes ilan ediyor, ne demek cihat-ı mukaddes? İslam toplumunun gerek Ortadoğu’da gerek diğer yerlerde bir araya gelerek düşmana karşı birlikte hareket etme düşüncesi. Özellikle 1940’yı yıllardan sonra unutulan ve unutturulan bir zafer Kut’ül Amare. Zaferi kazanan ve dünya tarihinin Çanakkale’den sonra tek gerçek destanını yazan Kut’ül Amare şehitlerinin, kahramanlarımızın ruhunu gelecek nesillere aktarılması hepimiz için kutsal bir miras. Bu hususta hassas olmamız gerekiyor. Sadece akademik camianın değil, eğitime gönül vermiş eğitim camiasının da bu hususu artık tarih şuuru içerisinde anlatması gerekiyor. Sadece yük akademik camiada yada eğitim camiasında değil. Bütün zaferlerimizin, çünkü tarihte çok şanlı zaferlere imza attık tarih boyunca, bunların anlatılması hepimiz için bir borç. Bu ruh bu millete her zaman lazım olacak, çünkü Kut’ül Amare bize ve gelecek nesillere manevi bir güç ve maddi bir kuvvet kaynağı olacaktır.

İNGİLİZLER OSMANLI’YI HASTA ADAM İLAN ETMİŞTİ”

Bu zaferi daha iyi anlayabilmek için Osmanlı Devleti üzerinde emperyalist güçlerin yapmış olduğu planların altında yatan somut nedenlere göz atmamız gerekir. 1. Dünya Savaşı tabi ki batılıların Osmanlı Devleti’ni parçalamak için yapmış oldukları yüzlerce planın bir sonucu. Ancak, bir Şark Meselesi diye bir hadise var tarihimizde, Doğu Sorunu olarak geçer. 1815 Viyana Kongresi’nde ortaya çıkar, hasta adam ilan edilir Osmanlı, kim ilan etmiştir Osmanlı’yı hasta adam diye, Çar Nikola. O andan itibaren bir şark meselesiyle karşı karşıya kaldığımızı biliyoruz ancak bunun çok daha gerisi var, 1071 bizim içi çok önemli bir anahtar. 1071 esasında şark meselesinin başladığı tarih olmalı. Anadolu’nun İslamlaştırılması noktasında bir adım atılır, batılılar ne yapacaklar? İslam Türk unsuruna yok etme adına 1001 planlar yapacaklar.

OSMANLI CİHAT İLAN ETMİŞTİ”

Coğrafi keşiflerin hız kazandığı Sömürgecilik anlayışı 19. Yüzyıla gelindiğinde dünyanın tamamını etkisi altına aldı. Sömürgeciliğin yaygınlaşması büyük devletleri yeni kaynak arayışlarına itiyor. Kaynak arayışlarına ise büyük devletler baktığı zaman geniş bir cihan imparatorluğu oluyor. Osmanlı Devleti 3 kıtaya hakim; Ortadoğu’ya, Balkanlar’a Afrika’ya yani bu coğrafyada bulunmaz bir kaynak vardır. 19. Yüzyıla gelindiği zaman Osmanlı’nın siyasi pozisyonu çökmüş bir Osmanlıdır. Hasta adam diye ilan edilen bir Osmanlı Devlet'i vardır. Osmanlı Devleti’nin hakim olduğu coğrafya zengin bir coğrafyadır. İngiltere’nin Fransa’nın Rusya’nın hedefi olan bir coğrafyadır. Bu devletler bu coğrafyaya sahip olmak için Osmanlı’yı birinci dünya savaşı içerisine çekecekler ve daha sonraki süreçte bölüp parçalayıp zenginliklere ulaşacaklar. Irak ise o dönemlerde Osmanlı yönetimindedir. Osmanlı yönetiminde ki Irak Kut’ül Amare dediğimiz yerdir. Kut Irak’ta bulunan bir yer ve o zamanda 6 bin 500 kişilik bir nüfusa sahipti. Irak İngiltere için Ortadoğu’nun kaynaklarına sahip olabilmenin dışında Hindistan’ın güvenliğini sağlayabilmek açısından da büyük öneme sahiptir. Herkesin gözü bu bölgede ve Osmanlı ise düşünemiyor oranın aktif savaş bölgesi olduğunu. Az sayıda asker var ama temel savaş Çanakkale’de Osmanlı o dönemde büyük yoğunluğunu Çanakkale’ye vermiş durumda. Durum ise bu noktaya geldiğinde Osmanlı yönetimi cihat ilanı ile Müslüman dayanışması oluşturacağını ve Mezopotamya da ki topraklarını bu dayanışma ile koruyacağını düşünüyor ve bu sebeple oraya 8 bin kişilik asker bırakıyor. İngiltere orayı ele geçirmek istiyor ve devamında da Almanya’da orayı çok istiyor. Tüm ülkeler oraya hakim olma yarışı içerisindedir.

SAVAŞTA OLMASAK BUNUN KARŞILIĞI ALNINDAN VURMAK”

Bunun üzerinde 7 Ocak 1916’da 6’ıncı ordu komutanına mesaj geliyor savaş içerisinde komutan değişerek Halil Kut birliğin başına geçiyor. Halil Bey 13 ocak 1916 itibariyle Nurettin Paşa’dan Irak cephesi komutanlığını devir alıyor. İngiliz birlikler zor durumda kalınca Halil Bey teslim olun çağrısı yapıyor İngilizler buna 6 Nisan’da büyük bir saldırıyla karşılık veriyor. Sürekli yarma hareketlerine giriliyor ama başarı olmadan büyük kayıplar veriliyor. 9 Nisan tarihinde İngilizler komutasında ki General, teslim olun çağrısında şunu diyor: “Türkler muharebe sahasında daima iyi asker ve necip insandır fakat ben teslim olmayı düşünmüyorum” diyecek. 19 Nisan’da da Alman general ölecek, Halil Kut Paşa onun yerine geçecek ve Kut’ül Amare’nin çevresinde bu sırada çok farklı muharebeler de olacak. Çünkü kuşatmanın yarılması için çok önemli çıkarmalar yapılacak. İngiliz casus Thomas Edward Lawrence gelecek buraya, Lawrence Halil Kut Paşa’ya teslim olmak karşılığında bütün silahların verileceğini ve buna karşılık ilaveten bir milyon sterlin teklifinde bulunacak. Halil Paşa bunu kabul etmeyecek ve arkasından iki milyon sterline çıkarılacak. Bunu bir latife olarak kabul ediyorum, savaşta olmasak bunun karşılığı alnınızdan vurmak diyor ve sert bir karşılık veriyor Halil Paşa.

TARİH BU ZAFERİ ANLATMAK İÇİN KELİME BULAMAZ”

Çanakkale’deki ve Kut’taki zaferlerimizin öncüsüdür aslında Milli Mücadele’deki zaferimiz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşudur belirtmek lazım, eğer biz Çanakkale’de zafere imza atmamış olsaydık Kut’ta zafere imza atmamış olsaydık, Milli Mücadele’de asla zafere ulaşamayacaktık. Çanakkale’de ki ve Kut’taki başarımızın bir habercisidir Milli Mücadele’deki zaferimiz. Halil Paşa zaferden sonra, “2 senedir devam eden Cihan harbi böyle parlak bir vaka göstermemişti. Ordum Kut karşısında 350 subay ve 10 bin neferini şehit vermiştir. Buna rağmen bugün Kutta 13 general ve 13 bin 300 er teslim alıyorum. İngilizlerde 30 bin zayiatla geri döndüler. Bu zaferimiz cihanı hayrete düşürecek kadar büyük bir farktır. Tarih bu vakayı yazmak için kelime bulmakta güçlük çeker. İngiltere’nin tarihinde ki en utanç verici mağlubiyetidir” der. Kut Zaferi’ne imza atan şehitlerimizi ve kahramanlarımızı rahmet ve minnetle anıyoruz.

Doğan, konferansın ardından Birlik Vakfı’nın şeref defterini imzaladı. Program hatıra fotoğrafının çekilmesinin ardından sona erdi.

Haber: Ahmet Güneçıkan

Editör: Mahmut Beyaz