Enflasyonun tek haneli rakamlara düşürülmesiyle birlikte Türk lirasının itibarının yükselmesi, bol sıfırlı rakamların yarattığı teknik ve operasyonel sorunların aşılması ile kayıt ve işlemlerde sadelik, parasal tutarların ifadesinde pratik yararlar sağlaması amacıyla 1 Ocak 2005 yılında atılan 6 sıfır, her geçen gün gelişen, büyüyen, ihracatıyla yüzleri güldüren Türkiye ekonomisine değer kattı. Aradan geçen 14 yılda Türk parası Euro, dolar gibi uluslararası dev para birimleriyle rekabet gücünü daha da arttırdı. İhracatlar arttı, Türk lirası her bir adımda daha da çok itibar kazanmaya başladı.

KSÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Seyhan Taş ise Türk lirasından 6 sıfır atılmasının 14’üncü yılı nedeniyle gazetemize özel değerlendirmelerde bulundu. “Bir ülkenin parasının değeri ekonomideki diğer makro göstergeler ve para metrelerle yakından ilgilidir. Bir ülkenin parasının değeri sadece sıfır atma ya da sıfır ekleme ile değişmez. Gerçekte reel olarak paranın değerini enflasyon, fiyatların genel düzeyindeki gidişat belirler” diyen Taş, 6 sıfırlı dönemde Türkiye’nin belli sıkıntılar çektiğini ifade etti. Bir ülkenin kendi para birimiyle yaptığı ithalat ve ihracatın dolar ile Euro gibi dünya para birimleriyle rekabetini güçlendireceğini anlatan Taş, “10-15 yıl sonra dünya ticaretine Çin, Hindistan, yükselen piyasa ekonomileri arasında yer alan Türkiye, Brezilya, Arjantin, Malezya, Endonezya gibi ülkeler yön verecek” ifadelerini kullandı.

40 YILLIK DÖNEMDE YÜKSEK ENFLASYONLARI GÖRDÜK”
Taş, sözlerinin devamında şu ifadelere yer verdi: “Bir ulusal paradan niye sıfır atılır, nedenini anlamakta fayda var. Neden sıfır atıldığını hepimiz biliyoruz. Türkiye ekonomisi olarak 30- 40 yıllık dönemde yüksek enflasyonları gördük. Çarşıda pazarda hatta günlük sürekli etiketlerin, küpürlerin değiştiği bir ortam yaşadık. Eczanede küpürlerin hızla değiştiğini gördük, yaşadık. Muhasebe işlemlerinde böyle, vezne işlemlerinde böyle, banka işlemlerinde böyle. Bütün fiyatlama mekanizmalarında muhasebe kayıtlarında tamamen zorluk çıkaran paranın itibarı anlamında da ciddi olumsuz durumlar meydana getiren bir olaydı. Temel sebep burada enflasyondu. Yüksek bir enflasyon olduğu için her yılsonunda belli aralıklarla paranın devamına sıfırı ilave etmek zorunda kalıyorsunuz. İtibar anlamında ise kötüdür. Ülkenin parasının değeri, itibarı enflasyondan doğrudan etkilenir. Direk alım gücüne ifa eder. Diğer taraftan bir ülkenin parasının itibarı yoksa siyası bağımsızlığı zaten para bu anlamda hem içerde hem de dışarda itibarsız hale gelir. Dolayısıyla bunu bertaraf etmenin yolunun bir tanesi uygulamamada var, Türkiye’den önce 49 ülke uygulamış hemen hepsi yüksek enflasyon süreçlerine geçmişler. Belli programlar uygulamışlar biz buna istikrar programları diyoruz. İstikrar programlarının ertesinde paradan sıfır atma operasyonları genelde başarılı olmuş. Başarı nedir? Beklenti nedir? Bu işin sebebi enflasyon. Ama kimse şunu iddia etmiyor; Her sıfır atma operasyonu daha itibarlı hale getirir, enflasyonu da kontrol altına alır gibi bir iddia yok. Yaşanan sorun varsa bunları bertaraf etmek var. Ayrıca berbat bir durum daha vardı. Paramız itibarsız olduğu için sürekli bizim paramızdan dövize doğruda kaçış vardı. Günlük işlemler de döviz çok fazla kullanılır hale geldi.”

BÜTÜN DÜNYA ELİ YÜREĞİNDE BEKLİYOR”
“Amerika Merkez Bankası faiz oranının sıfır 25 puan attırdı dendiği zaman bütün dünya eli yüreğinde bekliyor” diyen Taş, şöyle devam etti: “Bir ülkenin parasının değeri ekonomideki diğer makro göstergeler ve para metrelerle yakından ilgilidir. Bir ülkenin parasının değeri sadece sıfır atma ya da sıfır ekleme ile değişmez. Gerçekte reel olarak paranın değerini enflasyon, fiyatların genel düzeyindeki gidişat belirler. Döviz değince aklımızı dolar geliyor, Euro geliyor. Örneğin dolar karşılığında paramızın değeri kabaca iktisatta şuan dayandırılır; Amerika’da enflasyon oranları ve Amerika’da ki faiz oranları artı Türkiye’deki enflasyon oranları ve faiz oranları arasındaki fark neyse zaman içerisinde paraların değerine yansır. Biz kendi paramızla ödeme yapmıyoruz. Diğer ülkelerin paralarıyla ödeme yapıyoruz. Dolayısıyla her ülkenin bu anlamda bir döviz talebi var. Bu talep aynı zamanda o ülkenin parasını değerini ne yapıyor? Amerikan dolarının fiyatını yükseltiyor, etkiliyor. Tam tersi de olabiliyor. İhracat ya da turizm gelirleri gibi kaynaklarla bizdeki dolar düzeyini artırıyor. Dolayısıyla doların Türk lirası karşısındaki değerini düşürüyor. Buradan şu anlaşılıyor; Sermaye işlemlerinde dikkate alırsak yatırımları, ülkelere gelip gidenleri yabancı paraları dikkate alırsak oda faiz oranında etkiliyor veya faiz oranında etkileniyor. Amerika Merkez Bankası faiz oranının sıfır 25 puan attırdı dendiği zaman bütün dünya eli yüreğinde bekliyor. Faiz oranı yükseldiği zaman yabancı sermaye dolar cinsinden bütün dünyada ki fonlar Amerika’ya yönelmeye başlıyor. Bizi terk etmeye başlarsa bizi olumsuz etkiler, bizim paramızın değeri düşer, doların değeri yükselir. Toplarsak ülkemizin parası yani Türk liranın değerinden bahsediyorsak, sonuçtaki bizdeki enflasyon, bizdeki faiz oranları yetmiyor, Amerika’daki faiz oranları, Amerika’daki enflasyon oranları yetmez arkasında Amerikan ekonomisi gibi gelişmeler var.”

DÜNYA EKONOMİ DÜZLEMİNDE HAREKET EDİYORUZ”
Küreselleşen bir dünya ekonomi düzleminde hareket ettiğimizden bahseden Taş, Amerika’da ki bir ekonomik gelişmeden bağımsız olmamızın mümkün olmadığını söyledi. Taş, “Amerikan ekonomisi ile ilgili gelişmeler var. Bizdeki diğer ekonomik gelişmeler var. Amerikan ekonomisinin yaşamış olduğu 2008’den bu yana bir kriz vardı. Bu süreç Mortgage kriziyle başladı ve ticareti, üretimi, istihdamı alt üst etti. Dolayısıyla onlar toparlanmaya başladıktan sonra bu defa onların aldıkları kararlar bizi etkilemeye başlıyor. Bir ülkenin parasının performansı öncelikle ekonomik performansımızla ilgilidir. Son 13-14 yılı değerlendirdiğimizde 2008 krizi hariç genel hatlarıyla istikrarlı büyüme çizgisinde olduğunu görüyoruz. Aslında bu performans ulusal paramızın değerinin bugünkünden daha yüksek olması gerektiğini söylüyor. Ama öyle mi? Değil. Çünkü paramızın değerini sadece bizdeki gelişmeler değil aynı zamanda bizim dışımızdaki gelişmeler belirliyor ki zaten küreselleşen bir dünya ekonomi düzleminde hareket ediyoruz. Yani küreselleşme varken bizim Amerika’da ki bir ekonomik gelişmeden bağımsız olmamız mümkün değil” ifadelerini kullandı.

TÜRKİYE, BREZİLYA, ARJANTİN, MALEZYA, ENDONEZYA…
Gelecek 10-15 yıl içerisinde dünya ticaretine yön verecek ülkeleri sıralayan Taş, şu şekilde devam etti: “Temel mesele şu; genel görünüm küresel bir ticaret ortamıdır. Bu ortamın temelleri bugün atılmış değildir. Bizim yeni dünya düzeni diye tabir ettiğimiz şeyi 1990’lardan sonra ortaya çıkmış gibi düşünüyoruz ama bu bir algıdır. Bunun temelleri 1944’te henüz 2’nci dünya savaşı bitmeden atılmıştır. Burada dolar temel paradır. Amerikan ekonomisi lider ekonomidir. Bütün ödeme ilişkilerini IMF vasıtasıyla ve Dünya Ticaret Örgütü aracılığı ile yönlendirir. Şu anda dolar her ülkenin ödeme bilançosunda yer alan rezerv paradır. Yani siz kendi ulusal paranızla ödemeniz gereken bir borcunuzu çok kabul görmüyor diye dolar ile ödüyorsunuz. Bu şekilde de doların talebini arttırıyorsunuz. Yani siz aslında farkına varmadan veya farkında olsanız da mecburen doların fiyatını arttırmış oluyorsunuz. Bakıyoruz son birkaç yıldır dolar kurunda bizim tahminlerimizin ötesinde makroekonomik göstergelerin yani faizin, enflasyonun, temel parametrelerin gösterdiğinin ötesinde artışlar var. Bunun iktisatta ki adı spekülatif ataklardır. Büyük fonlara sahip kesimler yüksek miktarda döviz piyasalarına girip çıktıklarında fiyatı düşürür yâda yükseltebilirler. Bundan çıkış yolu da anahtar parayı kullanmaktansa ona rakip olabilecek başka paraları kullanmaktır. 10-15 yıl sonra dünya ticaretine Çin, Hindistan, yükselen piyasa ekonomileri arasında yer alan Türkiye, Brezilya, Arjantin, Malezya, Endonezya gibi ülkeler yön verecek. Şimdi bunlardan bir kısmı yakın ticari ve coğrafi ilişkileri varsa bir araya gelip kendi ticaretlerinde kendi paralarını kullansalar doların etkisini azaltırlar. Bu açıdan bazı çabaların ve teşebbüslerin olduğunu görüyoruz.”

PARLAK OLMAMASI İÇİN BİR SEBEP YOK”
Türk lirasının gelecekte daha iyi bir itibar kazanmaması için önünde herhangi bir sebep olmadığını kaydeden Taş, son olarak sözlerine şunları ekledi: “Ulusal paranızın geleceğini birinci düzlemde ülke ekonomimizin performansı etkiler. Buna rekabet gücü diyoruz. Dünyadaki yâda bölgedeki ekonomik rolümüzü ne kadar geliştirebilirsek bizim ülkemizin parasının itibarı da o oranda artacaktır. Biz iktisatta tahmin yapabiliriz. Bu tahminler iyimser yâda kötümser olabilir. İyimser anlamda parlak olmaması için bir sebep göremiyorum. Ancak önümüzde çok ciddi zorluklar var.”

Haber: Emre AKKIŞ

Editör: Mahmut Beyaz