Her 24 Nisan Ermeni lobisinin, Batılılar nezdinde bir tapınma ayinine dönüşmektedir. Şimdilerde bunun bayrağı ABD’de dalgalanıyor. Avrupa da hemen gerisinden geliyor. Ermeni Katliamı yaygaralarının tarihen hiçbir hükmünün olmaması karşısında, siyaseten Batılı Devletler eliyle Türkiye’yi sıkıştırmaya çalışıyorlar. Peki, işin aslı nedir?

                Yüzlerce yıldır emsalsiz Türk müsamaha ve adaletinin gölgesi altında huzur içinde yaşayan Ermenilerin kazançları bol, işleri tıkırındaydı. Üstelik Fatih’ten beri Ermeni cemaatinin müstakil bir kilise olarak tanınmasıyla beraber milli kimlikleri de kuvvet kazanmıştı.

                Ancak ne olduysa 19. Asırdan itibaren oldu. Osmanlının Avrupa karşısında hızla gerilemesi ile birlikte Ermeniler, Osmanlı Anadolu’sunun parçalanmasında kilidi açacak anahtar konumuna geldiler. Avrupalılar ve Amerikalılar Ermeniler arasında etkili bir misyonerlik faaliyetine giriştiler.

                Devletin zayıflığı, kapitülasyonların, Tanzimat ve Islahat Fermanlarının getirdiği avantajlar Batılıların ekmeğine yağ sürdü. Gregoryen Ermeniler arasında Protestanlık ve Katolikliğin yaygınlaşmasıyla Türk düşmanlığı zirve yaptı. Ermeni isyanları Anadolu’yu cehenneme çevirdi. Sayısız Müslüman, Ermeni çetecileri elinde can verdi. Sultan 2. Abdulhamid’in Doğu Anadolu’da aşiretlerden oluşturduğu “Hamidiye Alayları” Müslüman nüfusunun daha da fazla kırılmasının önüne geçti. Hamidiye Alayları günümüz “koruculuk” sistemine de ilham kaynağı oldu. 

                Batılılar, Ermenilere; eğitim, imar, para, silah, cephane, propaganda ve diplomasi alanında her türlü desteği verdi. Ermeni gençleri Kıbrıs ve ABD’deki kamplarda çetecilik eğitimi aldılar. Başta Taşnak ve Hınçak olmak üzere Ermeni terör örgütlerinin yaptıkları mezalimler alt alta yazılsa meselenin vehameti insanı dehşete düşürmeye yeter de artar bile.

Bu girizgâhtan sonra 24 Nisan 1915’de ne oldu sorusuna cevap arayalım.

Dünya Harbi başlamış ve genel seferberlik ilan edilmiştir. Seferberlik emrine uymayan Osmanlı vatandaşı Ermeniler ülkenin her tarafında isyana başlamışlardır. Muharip askeri unsurların cephe hatlarında bulunuyor olması iç güvenliği zayıflatmış ve bu Ermeniler için bulunmaz bir fırsat olmuştur. Savunmasız kalan ahali Ermeni çeteleri eliyle katledilmeye başlanır. Askeri birlikler içerisinde bulunan Ermeni efrat da fırsat buldukça silahıyla ordudan firar edip, çetecilere katılır.   

Sarıkamış Harekâtında 3.Ordunun kısm-ı küllisinin donarak şehid olması Doğu Anadolu’yu savunmasız bırakır. Ruslar 1915 baharından itibaren Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu’yu işgale başlar. Ruslarla birlikte çok miktarda Kafkasya Ermeni’si bölgeye dalar. Doğu Anadolu Ermenilerinin de bunlara katılmasıyla Doğu Anadolu tarihinin en büyük vahşetine tanıklık etmeye başlar. Zaman içinde bölgede yarım milyon civarında Müslüman, Türk-Kürt-Çerkez ayrımı yapılmadan katledilir.

20 Nisan 1915’de Van’a giren Ermeniler, 20.000’den fazla Müslümanı katlederler. Tek bir canlı Müslüman koymazlar.  Yakılmış yıkılmış eski Van’dan bugün sadece bir minare yaşanan vahşetin tarihi tanığı olarak ayakta durmaktadır. Bu arada Zeytun Ermenileri de isyan başlatmışlar ve Zeytun-Fırnız-Fındıcak-Yenicekale hattında sivil ahaliyi katletmektedirler. Amaçları Doğu Anadolu’dan Çukurova’ya uzanan hat üzerinde yaşayan Müslüman ahaliyi katlederek ve göçe zorlayarak tüm bölgede hâkimiyet kurup, büyük Ermenistan hayallerini kan deryası üzerine inşa etmektir.  

Bu arada güneyde büyük bir çıkarma harekâtının hazırlıkları yapılmaktadır. Kıbrıs’ı üs olarak kullanmayı planlayan İngiliz ve Fransızlar, İskenderun Körfezinden Çukurova’ya çıkarma yaparak bölge Ermenileriyle birleşeceklerdi. Güneyden açılacak bu cephe ve Ermenilerin işbirliği ile Orta Anadolu yolu İtilaf güçlerine açılacaktı. Aynı günlerde Çanakkale savunulmaktadır. Çanakkale’yi denizden geçemeyen müttefiklerin kara harekâtına başlaması an meselesidir.

İşte hükümetin 24 Nisan kararını hazırlayan süreç bu derece kritikti. Kısaca 24 Nisan öncesi:

  1. Doğu Anadolu Rus ve Ermeni işgali altında korkunç bir Müslüman katliamına şahit oluyor,
  2. Zeytun ve Çukurova bölgesinde isyan durumunda olan Ermeniler, İskenderun’dan çıkarma yapmaya hazırlanan İngiliz ve Fransızların yerel müttefikleri olarak güneyden açılacak cepheyle Orta Anadolu yolunu açmaya çalışıyor,
  3. Çanakkale’yi geçmeye çalışan İtilaf güçleri İstanbul’a ulaşmak için gün sayıyorlardı.

Doğu, güney ve batıdan gelen saldırıya içerden 5. kol faaliyetiyle verilecek Ermeni desteği neticesinde yapabileceğiniz çok bir şey kalmayacaktı. 1915 tarihimizin en kritik yıllarından biri olur.

Böyle bir ortamda devlet ne yapacaktı, ne yapmalıydı? Sonuçları ne olursa olsun en radikal kararların alınıp uygulanmasından başka çare kalmamıştı. Hükümet daha önce başta Ermeni patrikliği olmak üzere, Ermeni Milletvekillerini ve önde gelenlerini bir ayaklanma girişimine karşı şiddetli tedbirlerin alınacağı hususunda uyarmışsa da dikkate alınmamıştı. Bıçağın kemiğe dayandığı noktada Dahiliye Nezaretinin 24 Nisan 1915’de yayınladığı genelge ile;

  • Ermeni komite merkezlerinin kapatılarak, evrâklarına ve silahlarına el konulması
  • Komite elebaşlarının tutuklanarak mahkemeye sevk edilmesi talimatı verilir.

Bu kararların uygulanması neticesinde, elebaşlarından 2345 kişi tutuklanır. İşte 24 Nisan’da “katliam yıldönümü” diye dünyayı ayağa kaldırdıkları meselenin aslı bu tutuklamalardır.

Bu tedbirlerin de yeterli gelmemesi ve durumun nezaketinin artması üzerine Dahiliye Nazırı Talat Paşa’nın imzasıyla 27 Mayıs 1915 tarihli “Tehcir Yasası” çıkarılarak; “iç güvenliği ve sivillerin hayatını tehdit ederek asayişi bozan, düşman lehine casusluk yapan ve düşmanla işbirliği içerisine girip vatana ihanet suçuna iştirak edenlerin” nispeten daha güvenli ve kontrolü mümkün yerlere sevkine başlanır.

Böylece başta Doğu Anadolu ve Maraş bölgesi olmak üzere rahat durmayan Ermeniler, Suriye’nin çeşitli yerlerine, Urfa, Deyr-i Zor, Konya gibi bölgelere sevk edilmeye başlanır. Tehcire; işinde gücünde, olaylara karışmamış ve devletine sadık kalan Ermeni vatandaşları dâhil edilmez.

Tehcir sırasında hava şartları, hastalıklar ve yakınları Ermeniler tarafından katledilmiş bir kısım insanların şahsi intikam hisleriyle yaptıkları saldırılar neticesi bir kısım Ermeni hayatını kaybetmişse de, çoğunluğu tehcir bölgelerine ulaştırılmıştır. Tehcire tabi tutulan bu insanların bir kısmının Mondros’tan sonra tekrar bölgeye dönmeleri devlet politikasının zorunlu göçten başka bir esasa dayanmadığının da ispatıdır. Sadece Çukurova’dan Maraş’a kadar uzanan güney bölgesine Mondros’tan sonra en az 200.000 Ermeni’nin dönüş yaptığı kaynaklar tarafından zikredilmektedir.

Gerek Batılıların, gerekse Ermenilerin en az bizim kadar iyi bildiği bu gerçekler, çarpıtılarak haksız davalarına mesned kılınmaya çalışılmaktadır. Hak ve adalet diye bir duygularının olmadığı da herkesin malumudur. Amerikalı General Harbord’un 16 Ekim 1919 tarihli ve 29 maddelik raporu bizzat kendi içlerinden kendi kendilerini yalanlayan en meşhur vesikalardandır. ABD Başkanının soykırım yalanını tanıması Ermeni Diasporasının şarlatan hislerinin tatmininden başka bir işe yaramayacaktır.  

DEVLET, O GÜNÜN ŞARTLARI İÇERİSİNDE SON ÇARE OLARAK YAPTIĞI BU UYGULAMAYLA MÜSLÜMAN TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNİ KURTARMIŞTIR. AKSİ HALDE BUGÜN ANADOLU COĞRAFYASI HAKKINDA BAMBAŞKA BİR TABLOYU ÇİZMEK KAÇINILMAZ OLACAKTI.

Haklı davamız her platformda belgeleriyle ortaya konmaya devam edecektir. Bu hususta dost ve kardeş ülkeler nezdinde bu meselenin gerçek yönleriyle tanıtılarak, uluslararası arenada destek halkası genişletilmelidir. Batılı devletlerden böyle bir şey beklenmeyeceği ortadadır. Zaten tüm bu melanetlerin ardında Ermenileri “maşa” olarak kullanan kendileri vardır. Onlar sadece güçten anlarlar. Ayrıca “Uluslararası Ermeni Mezalimi Araştırma Enstitüleri” ile 365 gün esaslı çalışan kalıcı ve akademik kuruluşlar elzemdir. Bu sayede ortaya çıkacak yeni arşiv materyalleri ve çalışmalar meseleye büyük ivme kazandıracaktır. Ermeni Zulmünden en fazla zarar görmüş ve acılar yaşamış yerlerin başında gelen Kahramanmaraş böyle bir çalışmanın merkezi olmaya en münasip şehrimizdir.

Tarihin en âlî cenâp ve vefalı milleti olan Türkler şahsî olarak hiç kimsenin, kültürün, dinin ve milletin düşmanı değildir. Buna Ermeniler de dâhildir. Sadece zalimin hasmıdır ve mazlumun yâranıdır. Geçmişten günümüze bunun sayısız örnekleri bu necip milletin iftihar tablosudur. Türkler farklılıkları barış içerisinde bir arada yaşatmanın simgesidirler. Ermeniler, Batılılar tarafından ustaca kullanıldılar ve halen kullanılmaya devam etmektedirler. Ermenilere en büyük kötülüğü Batılılar ve onların maşası olmuş kendi ırkdaşları yaptılar.

Hatalarını kabul etmek erdemdir. Hatalarından ders çıkarmak ise bu erdemin tabiî neticesidir. Ermeni Diasporası başını ellerinin arasına alıp kendi muhasebesini yapmadığı müddetçe Batı Zehrini yudumlamaya devam edecektir. Türkiye Ermenileri Patriği Sahak Maşalyan’ın 23 Nisan’daki akl-ı selim ve yapıcı mesajları yeni başlangıçlar yapmaya yönelik takdire şayan bir çıkıştır. Türkiye Ermenilerinin huzurunu ve Türk toplumu ile barış içerisinde birlikte yaşamayı önemseyen konuşması, Diaspora Ermenilerine ve Batılılara karşı bu topraklara sadakati temsil etmesi bakımından çok değerlidir.