Öykü yazarı Oktay Akbal’ın bir eseri vardı, ‘Önce ekmekler bozuldu’ Okumayanlara tavsiye ederken, başlıktaki ‘Renklerin hepsi güzeldi ama önce beyaz bozuldu’ sözcüğünün sahibi kim?

Zaman zaman farklı çıkışlar sergileyen, partisini bile ince ince eleştiren sayın Bülent Arınç.

Yaptığı açıklamada, ‘kalenin düştüğünü…’ söylüyor. Açıklama, sözleri kendini bağlar. Lakin durup dururken aykırı çıkışlarının arkasında ne yatıyor, niyeti ne, kim, kimlerin adına konuşuyor bilinmezken, benim sözünü etmek istediğim mesele başka.

*

Öyle bir gündeyiz ki, aslında sadece beyazı değil, bütün renkleri kaybettik. Hayatımız da renksizleşti bu yüzden! Renkleri kaybedince, hayatınız da renksizleşti, silikleşti, anlamını kaybetti.

Kiminle konuşsam, kime rastlasam tanıdık-tanımadık, işsizlik isyan bayrağını çekenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Eee, şahsım şehri sanayi şehri ve de insanların iş beğenmediğinden söz ediliyor. O bakımdan mülteciler (Suriyeliler-Afganlılar-Iraklılar vs..) sanayi sektöründe, ucuz işçilik adı altında bizim gençlerin ekmeklerine ortak oldular.

Bunu, bir çatışma ortamı yaratmak için yazmıyorum, ki öyle bir niyetim de yok ama gerçek şu ki, doğrudur, bizim insanımız iş beğenmiyor.

Bırakıyorum ve asıl meseleye geliyorum.

*

Türk insanının favori renkleridir siyah ve beyaz. Ancak milli ve manevi pozisyonlarda, zamanlarda, ortamlarda bu kırmızı ve beyaza dönüşür. Bayrağımızın rengi yüzünden.

Son senelerde, siyasetin rengine bakıyorsunuz, beyazın üzerine siyah lekeler üşüşmüş. Yani beyaz kirlenmiş. Beyaz, gri tona doğru gidişat sergilerken, bazıları güç zehirlenmesinden olsa gerek, dün beraber yol yürüdüklerini, yol, dava ve kader arkadaşlarını, yarı yolda bıraktılar. Aslında bıraktılar demek de yanlış olur, o yol, dava ve kader arkadaşları kendilerini kenara çektiler. Kullanışlı olmaktan kurtardılar kendilerini. Çanta taşıyıcı, koltuk değneyi gibi günümüzde hiç de şık ve hoş karşılanmayan tabir, siyasette ortaklığı ve kader arkadaşlığını da bitirdi, o bakımdan diyorum, beyaza leke bulaştı.

*

Gazetecilik temizdi, beyazdı. Ne zaman ki tehdidi, şantajı, paralı haber alışkanlığı öne çıktı, beyaz gazetecilik kirlenince, gazetecilere, gazetelere güven de kalmadı. Zaten okuyan da bitmişti, tükenmişti ki birçok gazete bugün için yayın sürelerinin dışına çıktılar, keyfi gazete çıkartmaya kadar uzanınca, eh, basın ilan kurumu da ne yapacağını bilemedi bu meselede, yüzde 15’lik aracılık hizmet bedelinden yoksun kalacağını bildikleri için, ‘sizi ihraç ederim!’ tehdidini savurdu, (ki çok da umurumdaydı sanki) ama para etmedi.

Basın ahlakı, basın ilkesi diye bir şey kalmadı. Laftan öteye gitmedi. O bakımdan sürekli güven bunalımı yaşayan sektör, yakıtı bitmiş helikopter gibi irtifa kaybetmeye başladı.

Beyaz, beyaz olmaktan çıkmıştı. Çünkü şiraze kaybolmuştu.

*

Kendini sivil toplum kanaat önderi yerine koyanlar var. (Özel not; bu gelse de gelmese de, geçse de geçmese de gelmiş geçmiş en başarılı sivil toplum kanaat önderi TSO eski başkanı sayın Mehmet Balduk’tan sonra MÜSİAD eski başkanı Sami Kervancıoğlu idi) şehirde sivil toplum Kendilerini bu şehirde akil insan zannedenler var. Evde eşlerine, işyerlerinde çalışanlarına söz geçiremeyenler, basına dayatma içine girdiler. Zaten çoğu tabela derneğinden öteye gitmediği için, akşamları dahi derneklerinin ışıkları yanmayınca, gazeteci eşrafı o anlı şanlı derneklerin yolunu unuttu neredeyse.

Oysa o derneği ele geçirmek için operasyon başlatanlar, kellesini ortaya koyanlar, bu derneği kurumsal kimlik haline getirenleri bertaraf ettikleri yetmiyormuş gibi, neredeyse kurumdan ismini dahi silmeye kalkıştılar. Bunu yaparken de kırk tane iftira attılar, çamur içinde boğmaya kalkıştılar.

Başarı hikâyesi yazanların gölgesi altında kalmak onları beyazdan siyaha çevirmişti. Çünkü STK ahlakından ve ilkelerinden yoksunlardı ve asla başarılı olma şansları da yoktu!   

*

Ticareti farklı sanmayın.

Kardeş kardeşle geçinemiyor, ortak ortağa üretemiyor bu şehirde. Birlik ve beraberlik ruhu, duygusu laftan öteye gitmiyor. Kimse kimsenin ekmek yediğini istemiyor, kimse kimsenin bir adım ileri gitmesini kıskanıyor, kimse kimsenin bir yere gelmesinden rahatsızlık duyuyor.

Ruhu çoktan kaybetmiş ticaret erbabı, beyazı da kirletmek için elinden geleni yapınca, Maraş esnafı ile komşu şehir esnafı kıyası her gün, her saat tartışma konusu olmaya başlamıştı.

‘Almayacaksan malı raftan indirmeyim!’ lafını duyar duymaz almaktan vazgeçen müşteri, ‘gel de Antep’in esnafını arama, sevme!’ demeye başlayınca, beyazın gitgide siyahlaşan renginin insanlığı da renksizleştirdiğini iddia ediyordu.

*

Z kuşağı diyorlar. Son günlerde moda ya…

Çılgın, sorumsuz, toplumdan, milli ve manevi değerlerinden kopuk, tik@tok düşkünü, sosyal medya delisi ve tutkunu genç neslin AK Partiye oy verip vermeyeceği her zeminde ve fırsatta tartışma konusu olurken, ruhunu, benliğini, özünü yitirmiş genç nesil, bırakın kime oy verirse versin de, asıl tehlikenin siyaha dönüşen beyaz olduğu gerçeği karşısında sarsılın, kendinize gelin biraz.

Çocuklarınıza sahip çıkın. Baskı kurmayın, kontrollü özgür bırakın! Siyaha saygı duyun ama, dürüstlüğün, samimiyetin simgesi olan beyaz’ı hayatınızdan çıkartmayın!

Çıkartırsanız hayatınız kara’rır!