Yılların bir spor adamı eğitimcisi olarak öncelikle Avrupa Şampiyonu olan Ampute Futbol A Milli Takımı’nı canı gönülden kutluyorum. O güzel insanlara ne söylesem kelimelere sığmaz. Emeği geçen herkese helal olsun binlerce teşekkürler. A Milli Futbol Takımı’na gelince ben hep söyledim kaleci antrenöründen teknik adam olmayacağını şartların çok değiştiğini, oyuncularımızın da hakkını yemeyelim kaliteli bir kadroya sahibiz ama oynatana bak! Olimpiyatlarda ülkemizi temsil eden şampiyon olan madalya alan tüm sporcuları teknik kadroyu kutluyorum emeği geçen herkese teşekkürler. Aması var; 1948 yılında nüfus yirmi milyona yakınken On iki madalya almıştık şimdi ise nüfus seksen dört milyon sporcu lisans sayısı yirmi milyona yakın iken on üç madalya aldık. Aradaki farkı sizler görün acaba başarılı mıyız?

Konumuza dönelim, hayat şartları insanların belini kırdı deyimi yerinde olur sanırım. Pandemi döneminin sıkıntılarını insanlar bir taraf edip kaderlerine razı olup ayakta kalmaya dik durmaya çalışırken, bu zor şartlarda acaba nasıl olacak. Aileler toplumun yapı taşları ise bu nasıl korunacak hayat pahalılığı etiketlerdeki fahiş fiyatlar her sektör insanların kimyasını, psikolojisini bozdu. Stressiz günümüz yok! Günün büyük hastalığı olduğuna göre her yer mayın tarlası gibi oldu. İnsanlar saatli bomba gibi her an patlayacak durumda. Toplum bu kadar sorunlar yaşadığı bir dönemde ben bile hangi sorunları anlatayım diye düşünüyorum. Yıllardır şafak operasyonuna gider gibi sabah ezanlarını okul yollarına düştük, yatsın ezanı okunurken çocuklar ve eğitimciler evlerin yolunu tutarken, bizler şampiyon yetiştirelim diye Güreş Eğitim Merkezlerinde görev yapıp amacımız topluma nitelikli kişilikli insan kazandırmaktı. Hedefimiz ülkemize şampiyonlar yetiştirmek, bayrağımızı göndere çektirip İstiklal Marşı’mızı dünyaya dinletmekti. Allah’a şükür bunları yaşattılar, yaşadık. Akşam yemeklerini evde yemeği ve aile olmayı unuttuk. Mili Eğitim ve Spor Bakanlığı spor koordinatörlüğü yaparken birçok olumsuzlukları rapor tutmuştum ama maalesef yine eğitim-öğretimde her şey aynı. Çocuklarımızı, değerlerimizi geleceğin güvencesi gençlerimizi kaybediyoruz. Okuldaki ders sayılarının çokluğu, okulda gereğinden fazla zaman kaybı çocukların her türlü kimyasını ve psikolojilerini bozuyor. Çocukların saatlerce sınıfta tahta sırada oturmaları tıbben suç iken çocukların sağlıklı büyümelerini gelişmelerini engelliyoruz. Saatlerce aç bırakıp gelişmelerini sağlıklı ve zinde olmalarını engelliyoruz. Hazır gıdaların paket yiyeceklerin ne kadar zararlı olduğunu kanserojen gıdalara bile bile lades diyoruz.

Bu gençlik ne zaman dinlenecek, beslenecek yeteneğine göre spor ve sanatla ne zaman buluşup uğraşacak. Yetenekli gençleri nasıl tespit edeceğiz, şampiyonlar nasıl yetişecek. Tabii ki tüm hazırlıklar üniversiteye hazırlık maratonu için yıllar kayboluyor. Üniversite sınavı büyük bir maraton, bu maratonda çocuklarda ailelerde tükeniyor tüm sıkıntılar bu yüzden. Yeteneğe göre sınavlarla yerleştirmeler olsa bu sıkıntıları kimse yaşamaz. Gelişmiş ülkelerde durum maalesef böyle. Ailelerin şuan en büyük sıkıntısı ders dışı verilen kaynak kitaplar. Devletimiz çocuklar için gerekli müfredat programı kitaplarını veriyor, bunlar neyin nesi? Türkiye’de on sekiz milyon öğrenci var, her öğrenci her hocaya göre beş kaynak kitabı alsa bu doksan milyon kitap eder. Bu verilen paralara yazık değil mi acaba? Kimlere rant sağlıyor. Astronomik rakamlar insanın dudağını uçuklatır. Bu paralarla Türk gençliğine neler yapılmazken. İlkokullara fiziki binalar, kapalı spor salonları, yüzme havuzları, Jimnastik salonları, sanat, sanat, tarihi alanları, bilim ve teknik odaları, öğrenci yurtları saymakla bitiremem.

Buradan bir eğitimci olarak öğretmenlerimize sesleniyorum. Sağlık olmadan hiç bir şey olmaz. Eğer kaynak kitapları çok gerekli ise öğretmen arkadaşlar bir seri alır girdikleri sınıflarda kaynak kitaplarını değerlendirebilirler. Ailelerde bu masraf ve israftan kurtulmuş olur. Hayatımda unutamadığım bir anımı paylaşayım: 1978 yılında 48 kilogramda büyüklerde serbest güreşte şampiyon olduğumda lise ikinci sınıf öğrencisiydim. Avrupa ve dünya şampiyonası kampına katılmam gerekiyordu ama müzik, resim ve edebiyat hocam not vermeyince kampa gidemedim. Ben ülkemizi şehrimizi temsil edecektim. Şuan kulağı çınlasın Şahin Öksüz hocamın gayretleri ile zorla olsa da beni kampa gönderdi. Ben daha sonra bakanlığın emriyle bir üst sınıfa geçtim. Bana resim, müzik niye? Galiba mesaj alındı. Çocuklarımıza sahip çıkıp okullara hapsetmeyelim yeteneklerine göre değerlendirelim.

 Sağlıkla hoşça kalın...