Mesela, kendi ikbalin için eğilip bükülmeyeceksin… Bugün “kardeşim, ağabeyim, üstadım, canım-ciğerim” diye sarıldıklarını, yarın efendilerden gelen talimatlar doğrultusunda, üstelik ismini bile eğip bükerek “deccal” ilan etmeyeceksin…

Eleştirmek tabi ki hakkın! Yapıcı olacak, uyumlu olacak, vurarak değil, severek, tıpışlayarak ama lisanını ve kalemini silah olarak değil, yeri geldiğinde şehrine kalkan olarak kullan ki, ‘Ulan helal olsun, dobra adammış, mert kişiymiş, memleket severmiş, essahtan gazeteci imiş!’ desinler.

Yazacaksan, eleştireceksen, adam gibi eleştirecek, tetikçilik yapmayacaksın!

Milletin gözünün içine baka baka yalan söylemeyeceksin mesela… Sabah “hiç tanımam, karşılaşmadım bile” dediğin adamla, öğlen bir kere görüşmüş olabileceğini, akşamüstü ise üç defa görüştüğünü söylemeyeceksin…

Bugün “ak” dediğine, yarın “kara” demeyeceksin…

Hele, açığın, yalanın ortaya konulduğunda, üste çıkmak uğruna, “şerefsiz”, “alçak”, “haysiyetsiz”, dangalak”, “it kılı, bilmem kimin çocuğu, p.venk…” sözcüklerine asla sarılmayacaksın… Yeri geldiğinde dilini depene çekip, susmasını da bileceksin! Eleştirirsen, özel hayatı es geçecek, belden aşağı vurmayacaksın. Makamlara saygın olacak! Kişiler olmasa da…

Yalan bumerang gibidir, döner, gelir, ayağına dolaşır, başka yalanlar, hiç içinden çıkamayacağın çukurlar oluşturur…

Omurgan hep dik olacak…

*

Omurgalı olacaksın arkadaşım… Mazlumun önünde şahin, efendilerin önünde iki büklüm olmayacaksın mesela… Geldiğin yeri hiç unutmayacak, içinden çıktığın insanlara “parya” muamelesi yapmayacaksın… Kendi insanlarına, kendi gençlerine, meslektaşlarına, üstadım, ağabeyim dediklerine karşı gaddar olmayacaksın mesela!

Biri ekmeğini kesti diye, biri ilanını-reklamını-aboneni iptal etti diye salyaların aka-aka saldırmayacaksın! Oturup, ‘ben nerede hata yaptım da, ilanım, reklamım, abonem kesildi, iptal etti’ diye özeleştiriye soyunacaksın. sebep ve sonuç ilişkisine odaklanacaksın! İt kıllığına değil. Rızkı veren Allah’ın olduğunu hatırından, aklından da çıkartmayacaksın!

Eleştir tabi. Her zaman diyorum ya, eleştirinin de bir haysiyeti, onuru, şahsiyeti, usul erkanı, ciddiyeti ve kendine özgü etik kuralları var. Sınırı aşmayacaksın. Aşarsan aşırırlar adamı!

Ağabeylerin, dostların, arkadaşların, üstadım dediğin meslek büyüklerin var…

Yedi kat el için akıttığın gözyaşlarını, yeri geldiğinde onlar için de akıtacaksın…

*

Omurgalı olacak, insanları karpuz sayar gibi, nerede kümelendiğine, nasıl düşündüğüne, nasıl yaşadığına göre tasnif etmeyeceksin mesela… Herkesin senin gibi düşünmeye mecbur olmadığını anlayabilecek kadar bilgili ve vicdanlı olacaksın… İnsanların korkularını değil gönüllerini kazanmaya odaklanacaksın…

Ki, gittiğinde ardından “dimdik gitti, omurgalı, şahsiyetli adammış” desinler…

Kolay değildir; emek ister, yürek ister!..

Ve birader sen, omurganı doğrultacaksın…

*

Üç kuruşluk ikbal için, makam için, mal için zulme ortak olmayacak, zorbalığa övgü düzmeyeceksin mesela… Kalemini, ekranını insanları aldatmak, yalanları parlatmak için kullanmayacaksın…

Omurgalı olacaksın, elde ettiğin makamı, gücü insanların adalet duygusunu yok edecek işlere alet etmeyeceksin, masum insanların ahını almayacaksın mesela…

Nefes alınması bile zor bir kentin inşasında keser sapı olmayacaksın…

Sen kardeşim, omurgalı olacaksın, yapılan zulümlerin, baskıların silahı olmayacak, “ne yapayım, emir kuluyum” sözcüklerinin ardına sığınmayacaksın… Mehmet Akif’in dediği gibi, gelenin keyfi için geçmişe kalkıp küfür etmeyeceksin! Edersen, karşılığını misliyle ödetirler adama!

Eğer omurgalıysan, toprağa düşen gencecik fidanlar, gözünü kaybeden, beyin travması geçiren yüzlerce, binlerce okurun, hemşehrin seni uyutmayacak, kabusun olacak…

Velhasıl kelam; omurgalı olmak kolay iş değildir, emek ister, vicdan ister, yürek ister…

Formülü yüzyıllar önce yazılmıştır üstelik: “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol!..”

Beceremiyorsan da kenara çekil, başkalarına yol aç!