Yazdığı köşe yazıları ile gündem olan ve akademik anlamda iyi bir donanıma sahip Prof. Dr. İsmail Güvenç, yine önemli bir konuya değindi. Eğitimciliği, mütevazi kişiliği, yazar kimliğiyle takdir toplayan ve bugüne kadar yaptığı birbirinden farklı çalışmalarla dikkat çeken Güvenç, yazı dizisi şeklinde olacak olan pandeminin tarıma olan etkilerinin birinci kısmını paylaştı.

İşte Prof. Dr. İsmail Güvenç’in koronavirüsün tarıma olan etkileriyle ilgili hazırladığı raporun birinci kısmı;

PANDEMİNİN BAŞLAMASI VE İLK TEPKİLER

Pandemi başladığında karşılaştığımız tepkiler kapsamında iki konuya dikkat çekeceğim. Birincisi folklorik yaklaşımlar, ikincisi ise bilim ve din çerçevesinde yapılan tartışmalardır.

Türkiye’de ise ilk olarak 11 Mart 2020 tarihinde görülen Covid-19 vakasından 30.04.2021 tarihine kadar geçen süre içinde vaka sayısı 4,8 Milyona, ölüm sayısı ise yaklaşık 40 bin kişiye ulaşmıştır (Sağlık Bakanlığı 2021).

FOLKLORİK TEPKİLER
Dünyada 2019 yılın sonunda Covid-19’un ilk etkileri duyulmaya başladı. Pandeminin ayak seslerine ilk tepkilerin bilinmesi gelecekte benzer olaylarda ortaya konulacak tepkiler için önemli bir deneyim olacaktır. O günlerde “Covid-19’u nakavt etmek: Uzmanlar (!) kayıp” başlıklı bir popüler makale kaleme almıştım. Popüler bilim, toplumun her kesiminin anlayacağı bir dille ve biçimle yapılan bilim anlamındadır.

2020’de Şubat ayında bir pop uzman -ki bundan çok sayıda var- bölgemizi ziyaret etti. Ziyaret ettiği şehrin ileri gelenleri ve yöneticileri uzmana (!) çok yoğun ilgi gösterdiler. Pop uzman Çin’de başlayan salgının buralara gelse bile hiç bir şey yapamayacağını, çünkü nar ekşisi, sarımsak, tirşik çorbası, kelle paça, vs yiyenlere Covid-19’un bir şey yapmayacağını söyledi.

Başka bir pop bir profesör’ün anlamakta zorlandığımız şu açıklamaları gazetelerde yayımlandı: ‘Genel anlamda bağışıklık sistemini güçlendirmek hastalıklarda çok önemlidir. Sarımsak, soğan gibi C vitamini içeren gıdaların alınması da bağışıklık sistemlerinin güçlenmesine faydalı olur. Ancak özellikle korona virüse karşı etkisinin olduğunu söyleme yanlış olur’ dedi. Ayrıca, ‘Korona virüsünün insanlarda hastalık yapmayan bir virüs türü olduğunu ve bu nedenle isminin Covid-19 olarak adlandırıldığını’ kaydetti (1). Bu haberde “Koronavirüsüne karşı antioksidan özelliği bilimsel çalışmalarla kanıtlanan Tahtaköprü Sarımsağı, koruyucu-önleyici olarak da kullanılmaya başlandığı” yazılmış. Ama mart ayında sonra bunları yiyenler de hasta olmaya, pandemi yayılmaya başladı. Bundan sonra bu tür açıklamlar yapan uzmanları ortadan kayboldular ve nerede oldukları araştırılıyor (!).

Hakiki uzmanlar: Bu açıklamalar yanında, neyse ki sağduyulu ve bilimi dikkate alan açıklamalar da vardı.  Şöyle ki pop bir profesörün “Koronavirüsü önlemek için sabah akşam kelle paça için, Koronavirüsü ve diğer bütün virüsler aynıdır zaten” (bk. 07.02.2020 tarihli gazeteler) şeklindeki açıklamalarına karşı meşhur bir gazeteci konuya “Kelle paça tarifi verenlerle değil hakiki uzmanlarla konuştum” şeklinde katkı verdi.

Yine ABD’den Prof. Dr. Mehmet Çilingiroğlu çorbacılara karşı “Benimle karşı karşıya program yapın, bilimsel verilere dayanarak. Toplumu yanlış yönlendirmeyin (2)” diyerek bu popülist açıklamalara karşı bir duruş sergiledi.

Tartışmalar böyle. Ama beni ilgilendiren uzmanların (!) olayı basite almaları ve pandemi ciddi sonuçlar doğurunca ortadan kaybolmaları oldu.

Covid-19 pandemisi ağırlaşınca uzmanlar (!)  ortadan kayıp oldu. Sahi virüs ilk çıktığında paça, ekşili çorba ile tedavi edenler neredeler? Dünya yanıp kavruluyor ama ortada yoklar!

Hep seslendim! Aman, bilimin, aklın yolunda ayrılmayı; böylelerinin, sınıkçıların üfürükçülerin peşine takılmayın diye.

İNDİRGEMECİLİK Mİ?
Evvela karmaşık bir salgının basite almanın indirgemecilikle bile izah edilemeyeceğine dikkat çekmek isterim. Bu yaklaşımlar indirgemecilik değildir.

İndirgemecilik (redüksiyonizm); olayların ya da olguların, onları oluşturan daha basit olguları çözümleyerek anlaşılabileceğini savunan felsefi akım. Kelime anlamı olarak karmaşık olguların, bu olguların daha basit ve temel yapıtaşları kullanılarak açıklanmasıdır. Felsefi akım olarak indirgemeciliğe göre varlıklar daha küçük ve basit oluşumların toplamı ya da kombinasyonudur (bk. https://tr.wikipedia.org/wiki/Red%C3%BCksiyonizm).

Bu açıklamalara bakılırsa indirgemecilik anlamamıza ve çözümleme yapmamıza yardımcı olan bir yaklaşımdır. Fakat bu açıklamalar indirgemeciliğin ötesinde lümpenleş(tir)meye daha çok benziyor.

Lumpen (Almanca) sınıfsız veya ayaktakımı anlamına gelmektedir. Toplum içinde görgüsüzlükleri veya bilgisizlikleri dolayısıyla aşağı durumda olan kişilere denilmektedir. Bu tarz açıklamalar görgüsüzlük ve bilgisizlik belgesi gibidir...

Belki de meşhur bir yazarımız haklıdır: “Kibar müşteriler birer birer çekiliyor, ayaktakımı her gün artıyor"  (H.E.Adıvar).

Bu kadar eğitim almış uzmanların (!) bilgisizce açıklamaları yeterlilik sorununun olduğunu göstermektedir. Bir toplumun başarısı içinden çıkardığı birinci kalite uzmanlar ile ölçülür.

MÜTEHASSIS
Uzman (mütehassıs) belli bir işte, belli bir konuda bilgi, görüş ve becerisi çok olan kimsedir. Eskiden ülkemizde belli yeterlilik sahip insanlara mütehassıs denirdi. Hastanelerde (özel muayenehanelerde) dâhiliye mütehassısı (günümüzde iç hastalıkları uzmanı) yazılı tabelalara rastlanırdı. Aslında sorumsuzca konuşan ve davranan uzmanlar yeterli ehliyette değiller.  Ehliyet bir işi yapma gücünü sağlayan özel bilgi anlamındadır. Yani teorik olarak sürücü ehliyetiniz varsa o gruptaki bir taşıtı sürme bilgi ve beceriniz var demektir. Gelişmekte olan ülkelerde temel sorunlardan biridir ehliyetsizliktir. Ehliyet sahibi olmak zor bir meseledir. Ama süper lige çıkmak medeni dünyada söz sahibi olmak için elzemdir. Aksi halde en ciddi konularda bile yanlış yönlendirilebilirsiniz. Ah, uzmanlığın ne kadar önemli olduğunu tam bir anlaşılsa! Çekinmeden kesin yargılarda bulunmak; Bilir bilmez konuşmak. Bu topraklarda ahkam (hükümler anlamına gelir) kesiciler niye çoğalır? Meşhur yazarımızın 70-80 yıl önce dertlendiği ayaktakımı, neden her geçen gün artıyor?  Zor bir sorun. İsterseniz bir düşünün!

KORONAVİRÜSÜN HATIRLATTIĞI TARTIŞMA: BİLİM VE DİN
Dünyada gözlenen Covid-2 virüs salgını birçok tartışmaya da neden oldu. Bunlarda birisi de din konusunda yapılan tartışmalardır. Pandemi (salgı) ile insanların mabetlere değil hastanelere (bilimsel sonuçlara diye okuyabiliriz) koşmasının dinin modern dünyada yeri olmadığı şeklinde açıklayan çevreler oldu. Aslında bu konu din sosyolojisi üzerine çalışma yapanların eskiden beri dikkatini çekmektedir. Nitekim sosyolog J.J. Macionis’in (2015, Nobel yayınları) şu açıklamalarını birlikte okuduğumuzda ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır: “Sanayi devrimi ile birlikte bilim giderek daha fazla vurgulanır olmuştur. Eskiden huzur ve bilgi edinmek için din adamlarına müracaat eden insanlar, devrimle birlikte daha çok doktor ve bilim adamlarına müracaat etmeye başlamıştır (S. 495).

Gerçekten bu salgında dini kurum ve kişilere çok az başvuru olmuştur. İtalya’da bulunan bir din devleti olan Vatikan’a İtalyanlar sığınmamış; diğer halkı Hıristiyan olan ülkelerde de kurumsal dine karşı benzer bir durum sergilenmiştir. Halkı Müslüman olan ülkelerde de benzer bir tutum gözlenmiştir: Mabetler kapatılmış; hatta kutsal beldelere (Mekke/Medine) karantina kapsamında giriş ve çıkış yasağı getirilmiştir.

Bu tabloya bakınca modern bilimin (tıp bu krizde bilimin en öndeki unsuru) bir zafer kazandığı iddia edilmektedir. Ancak, bu iddialarda sıkıntılı bir yön vardır. Şöyle ki yangın olunca itfaiyeye görev düşmektedir. Bir yerde yangın varsa okulu/öğretmeni veya imamı yardıma çağırmak ne kadar işlevseldir? Bir başka açıdan ise bir deprem sırasında (diğer felaketlerle ilgili örnekler geliştirilebilir) jeoloji ve inşaat mühendisleri binalardan kaçmıyor mu? Normal zamanlarda ve felaket anında insanlar ihtiyaçlarını karşılayacak meslek gruplarından çözüm beklemektedir. Sözü çok uzatmadan mesele toplumsal kurumların işlevlerinin karıştırılmasıdır.

BİLİMİN İŞLEVİ
Bilim “nicel ve nitel araştırma yöntemleri kullanılarak bilgi edinme ve temellendirilmiş bilgi üretme sürecidir” (S.17). Modern bilimin belli başlı işlevleri vardır. Bunlar anlamak,  tahminde (yordamak) bulunmak ve kontroldür (s.19). Macionis’in (2015) şu açıklaması konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır: “Bilim insan hayatının en temel anlamını ortaya koyacak güç değildir. Dünyanın nasıl işlediği bilimin konusu iken, bizim ve evrendeki diğer varlıkların niçin var oldukları inancın konusudur (S.495)”

DİN VE İŞLEVİ
Dîn (İng. religion), “görünen, görünmeyen doğaüstü güç, nesne ya da varlığa inanma nedeniyle doğmuş olan ve bireylerin gerek birbirleriyle, gerek çevreleriyle ilişkilerini birtakım kutsal uygulama ve davranışlarla düzenleyen, evrensel olgu” diye tanımlanmaktadır (TDK). Bu tanımda da belirtildiği gibi, dinde önemli olan inanç ve inanmak kavramıdır. O halde bir bilgi veya nesne inanç olarak benimsendiğinde doğruluğu şartsız olarak kabul edilmektedir. Uzun insanlık tarihinde din ve bilimin her zaman birbirini destekleyici veya engelleyici bir etki yaptığını söylemek zordur. Günümüzde bilimsel veriler dini bilginin anlaşılmasına katkı vermektedir.

Dinin işlevine geldiğimizde sosyolog J.J. Macionis (2015) şunları söylemektedir: Dinin işlevi; yapısal işlevcilere göre sosyal dayanışma, toplumsal kontrol, anlam ve gaye katmaktır. Sembolik etkileşimcilere göre ise yaşama kutsal anlamlar yükleme ve tehlike/belirsizlik zamanlarında kutsal sembollere yöneltmektir. Sosyal çatışmacılar göre din toplumsal eşitsizliğe katkı sağlayan bir kurumdur (s.489-493).

Aynı kitap da nakledilen şu diyalog bu tür karışıklığa dikkat çekmesi yönüyle ilginçtir (S. 508):

-Cihan: Bir gün bilim dinin yanlışlığını ortaya koyacaktır.

-Rasheed: Bence bilim ve din aynı şey hakkında konuşmamakta.

Özetle din ve bilimin işlevi karıştırılmamalıdır

Yukardaki folklorik yaklaşımlar yerine uzmanlarca bilimi ve sorunun boyutlarını dikkate alarak şu öneri yapılsa idi bu açıklamalara daha anlayışla karşılamak mümkündü:

ZENGİN BESİNLER

Hangi gıdalar bizlere koronayı defetmemiz (savmak) için yardımcı olabilir? Savmak istenmeyen bir şeyi yanından uzaklaştırmak anlamına gelmektedir. Bilimsel anlamda bazı gıdalar tamamen olmasa da korona ile mücadelede destek olmaktadır. Bu desteklerin başında vitaminler (D ve C) sıklıkla önerilmektedir.  Bu konuda sağlık uzmanlarının görüşleri özetle şu şekilde: "C Vitaminin dozunu arttırdığınızda farmokolojik bir etki ilaç etkisi ortaya çıkıyor. Viral enfeksiyonlarda akciğeri koruduğu gösterildi. Ülkemizde koronavirüs hastalarının tedavisinde kullanılıyor.” Meyve ve sebzeler C vitamin zengini besinlerdir. Ülkemizde 80 kadar meyve-sebzenin kültürü yapılmaktadır. Burada hepsinin C vitaminince zengin olduğunu söylemek mümkün değildir. Bazıları diğerlerinden daha yüksek C vitamini içeriğine sahiptir. Hatta aynı tür (ör. portakal) içinde çeşitler (Valensiye, Washington, Yafa) arasında bile farklılıklar söz konusu. Bu kadar ayrıntıya girmeden sebze ve meyveleri dikkate alarak konuyu inceleyelim.”

Haber: Emre Akkış

Editör: Mahmut Beyaz