Allah yalanı sevmez, bir okurum, adı bende saklı, vermiyorum, hatırlatmasaydı yazmayacaktım. Hatırlatınca da utandım, mahcup oldum, sorumluluğum ve halkın doğruları bilmesi ve bilgilendirilmesi noktasında gazetecilik mesleğimi layıkı ile yerine getiremediğimi düşünerek, uyarılarına, hatırlatmalarına binaen aşağıda okuyacağınız yazıyı yazdım.

Bu şehrin siyasilerden, özellikle Kahramanmaraş’ı çok sevdiğini bildiğimiz ve bunu da her platformda zaman ve zeminde dile getiren sayın Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan ile O’na en yakın isim, sağında ve solunda duran, ulusal siyaset olduğu kadar yerel siyasetin de marka değeri en yüksek sayın Mahir Ünal’dan beklentisi vardı.

Bu beklentiler yüksekti. Belki çok yüksek olmasa da, ihtiyaçtı talepleri.

Bizim her zaman komşu Gaziantep’i örnek almamız belki siyasileri, yerel yöneticileri kızdırıyor ama olsun, kızsınlar, öfkelensinler, kıskansınlar biraz da…

Biz; “Bu şehir sahipsiz!” dediğimizde…

Biz;  “Bu şehir hak ettiği ve layık olduğu hizmetleri alamıyor!” dediğimizde…

Biz; “Bu şehir değerleri, ürünleri elden gidiyor, kimse gıkını çıkartamıyor!” dediğimizde…

Biz; “Bu şehrin insanları gerek siyasilere, gerekse belediyelere tepki koymaktan korkuyorlar!” dediğimizde…

Biz; “Bu şehrin yerel yöneticileri, iş dünyası basına destek olmaktan acizler!” dediğimizde…

Havalara hopluyorlar.

Hoplasınlar, kilo alanlar için iyi gelir!

Spor niyetine…

*

Şimdi… Bu şehrin siyasilerinden, parası olup da harcamaktan imtina eden belediye başkanlarından, üst düzey bürokratlarından ve de özellikle sayın Mahir Ünal’dan beklentilerimiz var.

Bu beklentiler bilinen taleplerdi, ihtiyaçlardı ve verilmiş sözlerdi.

Bu şehirden hızlı tren geçecekti. Geçemedi. Herhalde yolunu şaşırdı. Sayın Cumhurbaşkanı ime, Müftülük Meydanındaki miting alanında meseleyi en yüksek perdeden dile getirmiş, siyasilerimizin de takipçi olmasını istemişti.

Takip eden de olmadı.

Sayın Mahir Ünal, yaklaşık 1,5 sene önce, bu şehre 30 bin kişilik stadyum sözü vermişti. Gazeteler haber yaptı, spor camiası bu müjde karşısında sevindi. Ama sevinç kursağımızda kaldı, verilen sözler unutuldu herhalde ki, beklentiler, umutlar gelecek bahara kaldı.

*

Her yıl aha bu sene sonunda, aha bu yıl sonunda bitirilecek, trafiğe-ulaşıma açılacak denilen tünellere bitirilemedi. Ancak pozlar verildi tüneller önünde, demeçler patlatıldı, gazeteler ve internet siteleri çarşaf çarşaf haberini yaptı, şu zaman oldu ulaşıma açılamayınca, vatandaşın beklentileri bir kere daha suya düştü. Her fırsatta seviniyoruz, umut ediyoruz, heyecan duyuyoruz, lakin sevinçler kısa sürüyor, kursağımızda kalıyor. Artık hayal etme lüksümüzü de elimizden aldılar! Olmayınca, yerine gelmeyince, verilen sözler havada kalınca… 

Bu kez hüzün çöküyor, verilen sözler tutulmayınca da üzülüyoruz haliyle!

*

Allah’tan bir tek baba-dede mesleğimiz ve en ünlü gıda ürünümüz dondurmamıza sahip çıkmayan, ya da belki çıkmaya cesaret edemeyen komşu Gaziantep, biberimizi kendilerine mal ettiler maşallah ve işallah!

Biz her platformda ‘Kırmızı biber bizimdir, bizim kırmızı çizgimizdir!’ dediysek de, sayın Fatma Şahin tarlalarla, elinde biberlerle poz verirken, bereket versin Ticaret ve Sanayi Odamız, “Hayır, kırmızı biber bizimdir, kimse sahiplenemez!” diye kükredi de aslanlar gibi, rahatladık, ‘oh be!’ dedik.

*

Şimdi de 14 katlı Özel İdare İş Merkezi gündemde. Yıkılsın mı, satılsın mı, ıslah mı edilsin tartışması ile kamuoyu ikiye bölünürken, bu arada ulusal basına da malzeme olduk.

Hadi bakalım!

Satılsın diyorsanız, parayı veren düdüğü çalsın! Memlekette düdük çok nasıl olsa!

*

NOT: Ilıca yoluna yer kalmadı. Zaten yer veren de kalmadı. Unuttular. Birkaç güne kadar bu mesele gündeme gelecek. Bendeniz tarafından elbette…