Siz ehliyetsiz, liyakatsiz, çapsız, şehri için, ülkesi için ruhsuz, o işin hakkını veremeyecek birinin işe girmesi için sebep olduysanız, kapı aralayıp, araya girip, ‘insanlık bizde kalsın deyip’ ya da ‘uzayan dal bizden olsun!’ düşüncesinden hareketle, sırf sana oy verdi diye ekmek teknesini önüne koyarsan, o da seni mahcup ederse, suçuna ortaksın demek!

Vebali var! Bir sürü ehliyetli, liyakatli, birkaç üniversite bile bitirmiş insanlar dururken, sırf senden diye, sırf benden diye kıyakçılık yapıp ekmek yemesini sağladıysan, o suç senin aslında. Bal gibi ortaksın!

Ortak olduğun insanı övmek zorundasın. Arkasından konuşamazsın, açığını veremezsin, üç kuruşa satamazsın! Çünkü o da senin açıklarını, kirli çamaşırlarını biliyor. Birbirinize kıslısınız, o bakımdan birbirinize yamuk yapma şansınız, lüksünüz yok, olamaz da…

*

Zamanında lisanslı futbolcu olan, uzun seneler futbol oynamış olan ben, futboldan bir örnekleme ile sürdürelim yazıyı.

Teknik adam, transfer sezonunda oyuncu alır. Tabi komisyonunu da alacağı için, ‘şu takımdan şunu, bu takımdan bu oyuncuyu almamız lazım, bize yararlı olur!’ ayaklarına yatıp, gerçekleşen transferinden payına düşeni aldığında, o oyuncuyu ilk 11’de oynatmak zorundasın. Şartlarda var, mecbursun.

Oynadığında takımın galip gelmesine katkı veremeyecek, gol atamayacak, arkadaşları ile uyumlu bir oyun ortaya koyamayacak, harcanan milyonlarca dolar heba olacak.

O oyuncu başarısızlık sergilediğinde sen de onun suçuna ortak oluyorsun açıkçası. Pay sahibisin. Çünkü transferinde komisyonunu indirdin cebe. Ne kul hakkı tanıdın, ne edin, ne iman, ne Kur’an… Hepsini istismar ettin üstelik.

*

Diyelim seçim geldi çattı. “Sevgili vatandaşım, bak biz senin için buradayız. Sana bolluk-bereket getireceğiz. Dövizi ucuzlatıp, çiftçinin yüzünü güldüreceğiz. Bir daha elektriğe, doğalgaza, akaryakıta zam göremeyeceksiniz! İşçi, memur, emekli, dar gelirli, esnaf kardeşim huzura, rahata erişecek, ülke kalkınacak, hep birlikte kalkınacağız! Oyunuzu bize verin, gerisine karışmayın!” diyecekler.

Yalan, vallahi yalan! (Ben demiyorum, Sibel Can söylüyor)

Hadi diyelim verdin! Oy senin değil mi, ister satarsın, ister ikiye katarsın! Hesap mı vereceksin!

Ama vijdanına vereceksin o hesabı. O parti iktidara geldiğinde, yüzünü güldüremediyse, ekonomik olarak sıkıntılı yaşam sürdürüyorsan, ülke her geçen gün darboğazda kıvranıyorsa, kusura bakma da, oy verdiğin için o günaha, o suça ortaksın azizim.

*

Evlilik de bir ortaklık. Bir müessese ama kutsal bir yapı. tertemiz, inançlı, itikat sahibi kızımız var. İsteyeni de çok. Ama sen tutup, küllümünhasarat, meyhaneden çıkmaz, kıçı kızıl, çalışmaz, sorumluluk bilmez, aile kavramından uzak birine istersen tertemiz, pırıl pırıl kızcağızı, o ailenin uzun süre o evliliği sürdürme imkanı yok.

O bakımdan şahsım şehrinde aile mahkemelerinin sayısı artıyor sürekli. Daha 1,2 senelik evlilikler tamamlanamadan bitiyor, kadın karnında, ya da küçük bebesi ile soluğu anasının@babasının evinde alıyor, ya da kendi ayakları üzerinde yaşamak adına ayrı ev tutuyor, sonrasını söylemeye, yazmaya gerek yok.

Ortada bir suç var, ortada bir aile cinayeti var ve sen bu suça ortaksın bal gibi..

*

Şahsım şehrinde ortaklık müessesesi tam işlemez. Olanlar da kısa süreli evlilikler gibi ortaklığı bitirirler.

Çünkü kardeş kardeşle geçinemez, çalışamaz, birlikte hareket edemez bu şehirde.

Bir iş kuracaksın, yeterli sermayen yok, olan biriyle bir işe giriyorsun. Ya sen ortağına kazık atıyorsun, ya ortağın sana.

Ali yer oyuna gider, Veli yer koyuna gider misali, farklı karakterlerdesiniz. Karekökleriniz birbirini tutmuyor, huylarınız uyumsuz, sen çalıp çırpma, ortağına kazık atma derdindesin, ortağın senden beter diyelim, ama başkasının yanında iken toz kondurmuyorsun.

Ortağın zarara ediyor, dükkân kapanmak üzere, sen kendi havandasın, nerede akşam orada sabah derdindesin, lakin ortağına toz kondurma şansın yok!

Tencere dibin kara, seninki benden kara hesabı, aslında birbirinize tekkelime edecek tarafınız yok da, ama birbirinizin kıçını örtmek zorundasınız bir yerde.

Ticari, ekonomik cinayete, işlenen suça ortaksınız her kulvarda, her zeminde, her mecrada.

*

Biri hırsızlık yapar, biri iki kuruş uğruna yalancı şahitliğe soyunur, biri göz göre göre diğerini aldatır@kandırır, sen sus pus olmuşsun. Biliyorsun her şeyi konuşmuyorsun, etmiyorsun, görüyorsun, ama gözlerine bant çekiyorsun, duyuyorsun lakin kulaklarına pamuk tıkıyorsun.

Ortada bir aile faciası var belki, muhtemelen bir yuva ha yıkıldı ha yıkılacak, biri bir başkasının malını, hakkını gasp ediyor görünen o ki, ama sen görmüyorsun, duymuyorsun, bilmiyorsun.

3 maymundan ne farkın var. Ve netice itibariyle suça ortaksın!

*

Adam gazeteciyim diye ortalıkta cirit atıyor. Üstelik kendini pahalı satıyor, pazarlanmasını iyi yapıyor. Lakin adamda karakter zayıf. Tehdit onda, şantaj onda, her türlü pislik onda.

Sen susuyorsun, ben sesimi çıkartmıyorum, öteki aldırış etmiyor, adam büsbütün zıvanadan çıkıyor, şirazeyi zaten kaybetmiş, kıçı da kaybetmek üzere iken, ne müdahalen var, ne önerin!

Medya can çekişiyor, meslektaşlarımız adres ve kulvar değiştiriyor, ama o istediği gibi at oynatıp, hem mesleğin içine tükürüyor, hem gazetecilik ilkelerini çiğniyor, hem senin de itibarsızlaşmana çanak tutuyor, meslektaşım, arkadaşım diye bile bile işlediği medyatik cinayetlere, suçlara ortak olmayı sürdürüyorsun!

Kim, ne, hangisi olursa olsun, vijdanına, nefsine hesap vermeyi de mi unuttun. Aklını mı aldılar?

Diyeceğim o ki, akıl yok başta, ne işin var Maraş’ta! Senden olsa olsa harika, mükemmel bir suç ortağı olur.

Çünkü en büyük ortaklık o günümüzde. Sermayesi de yok!