Diyecektim de yapıyormuş. Aslan yavrusunu yer mi diye soracak olursanız, yermiş, (ki her gün en az 2-3 saat belgesel izleyen biri olarak yazıyorum) aç kaldığında, yılan yılanı midesine indirir miymiş, indirirmiş.

Bunları bilmek, görmek istiyorsanız, belgesel izleminizi tavsiye ederim. İzleyin ki insanların da yaban dünyası kadar acımasız olduğuna şahit olacaksınız.

Allah’a şükürler olsun, akrabalarımla ilgili sorunum yok! Yok da, çevremize baktığımızda, gazeteleri okuduğumuzda, ekranda haberleri izlediğimizde, gözünü hırs bürümüş insanoğlunun neler yaptığını öğrendikçe, insanın tüyleri diken diken oluyor, insanlıktan çıkanlar adına insanlığından utanıyor.

*

Öyle bir devirdeyiz ki, karısı erkeği ile kavgalı. Sebebi ekonomik ya da sosyal yaşam. Geçimsizlik adı altında boşanmalar her gün artıyor iken, öyle ya da böyle eften puftan sebepler dizisi… Cinayetlere kadar giden yolculuk!

Ortak ortakla geçinemiyor. Ticaret alanında…

Siyasetçi, siyasetçiyi istemiyor.

Gazeteci milleti (kendini gazeteci sananlar dahil, ki herkes kendini bu mesleğe senelerini vermişle aynı kefeye koyuyor) bir başka alem. Hangisine baksan, en çok okunan, en çok tıklanan, en çok beğeni alan, en çok… Bilmem ne işte. Bir havalarda, bir çalımlardalar. Sevgi saygı zaten yok da, neyse…

Başkanlar (zaten memleket başkandan geçilmiyor) birbirine düşman gözüyle bakıyor. Sen öndesin, ben arkada, olmuyor böyle takıntıları. Olmadı birilerinin koltuğunda gözü mü var kıskançlıkları…,

Baba ile oğul bir birine herhangi bir sebepten dolayı düşman.

Akraba, aynı soyadı taşıdığı halde, uzak ya da yakın fark etmiyor, akrabası ile barışık değil. Ya mal yüzünden, ya miras yüzünden, ya iş yüzünden, ya da makam-koltuk yüzünden…

Kadın yüzünden yaşanan tartışmalar, kavgalar, adliyeler… Bunları, toplumun kıyısında gezen üçüncü sayfa haberlerini hiç saymıyorum zaten.

Kişiler birbirine güvenmiyor, birbirini sevmiyor, birbirlerine saygı göstermiyor, gelenekler ve milli – manevi değerler zaten ayaklar altında iken, toplum nereye gidiyor diye sorarsanız, bu sorunun muhatabı ben değilim.

*

İnsanoğlu aç gözlü. Gözünü bir avuç toprak doyursun diyebileceğimiz o kadar çok insan (özellikle işadamı) var ki bakıyorsun, tarlalarına, bağ-bahçelerine ve servetlerine servet katmak için yarış halindeler. Üstelik de en yakın akraba oldukları halde birbirlerine demediklerini bırakmadıkları, hakaret ettikleri gibi, hep bana, hep bana yaklaşımından yola çıkarak, (sanki ölmeyecekler, sanki mezara toprakları ile girecekler) sanki ölüm yokmuş gibi nereye kadar!

*

Birbirimizi sevmiyoruz. Sürekli uzayan dal bizden olsun istiyoruz. Siyasetçi, işadamı ve gazeteci dahil. “Büyük olsun hepimizin olsun!’ ortak düşüncesinde, temennisinde, heyecanında değil insanoğlu.

Dikkat edin, bu yazıların içinde hep Kahramanmaraş var.

‘Daha fazlası benim olsun !’ diyen işadamları var.

Birbiriyle, kardeş kardeş dahi geçinemeyen sanayiciler var.

Kendini bu şehrini birinci sınıf gazetecisi ve vazgeçilmezi yerine koyan gazeteciler var.

Bürokratlar var.

Egoları yüksek, güç zehirlenmesi ile hastanelerin dahi kabul edemeyeceği siyasetçiler var!

Tabeladan öteye gidemeyen sivil toplum kuruluşları var.

*

Bu şehrin hafızası, ruhu olduğunu ileri süren ve iddia eden, ama her geçen gün binaları ve gelenekleri ile dahi ruhunu kaybeden şehrimde yaşayan her kim, kimler ise özüne dönmesini bekliyoruz.

Kardeş kavgalarının bile yaşanmadığı, akrabaların dahi birbirine dost olduğu, samimiyet testinden geçtiği insanlarımız olsun yanımızda.