“Türkiye kendi kendine yetebilen yedi ülkeden birisidir.” Akıl dimağımıza kazınmış bir cümle. Yıllar öncesinden. İlkokuldan. Ne güzel bir cümle, kendi kendine yetebilmek. Varsın petrol olmasın, varsın ultra lüks evlerimiz olmasın. Varsın otobanlarımız, Köprülerimiz olmasın. Hiç birisi yaşamsal ihtiyaç değil. Yaşamak için temel ihtiyaç gıda ve su.

Altın sarısı başaklar yok artık ülkemizde. Sadece buğday değil, nohut, mercimek, pirinç… hatta kuru fasulye yok.

Suyumuz bol. Toprağımız bol. Bire bin verir ektiğimiz her tohum. Peki ne oldu bu kendi kendine yetebilen bu ülkeye. Ekilen tohumlar mı başak vermez oldu, iklim değişti de ülke güneş görmez mi oldu? Yok değil!

“Uçak yapıp bunca zahmete bunca maliyete neden katlanıyorsunuz. Biz size, sizin maliyetiniz altında uçak verelim” diyen Amerikan emperyalizminin başka bir versiyonu yaşandı tarımda. Bu kez teklif ve telkini veren Amerika değil, iç dinamikler, ticari bakış açısı, küresel sermaye.

Türk çiftçisinden neden 3 liraya buğday alacaksın. Rusya 2 liraya, Ukrayna 1 liraya veriyor!

Yahu şeker fabrikalarını çalıştırıp, neden bunca işçi istihdam edesin, neden çiftçi ile uğraşasın. Sat gitsin.

Ülkenin dört bir yanında orman yangınları çıkmış. İzlemekle yetinmişiz. Yangın söndürme uçaklarımız hangarda, arızalı. Ne gerek var, Rusya’dan kiralarız.

Yıllardan beri mütefekkir akıl uyarıyor. Tarım bitiyor. Hayvancılık can çekişiyor. Tarlalar ekilmiyor. Köylü bağını bahçesini satıyor. Yok. Hiçbir tepki, önlem, uzun vadeli plan proje yok.

Tarım, hayvancılık, Orman… Yeni değil. Geliyordu gelmekte olan…

Nihayet köyde yaşayan nüfus yüzde 5’in altına düştü. Hayvancılıkla uğraşanlar hamile ineklerini kesime gönderdi. Saman ithal eder olduk. Tarlalarımız boş. Şehrin büyülü dünyasına hızlı bir akım var.

Rusya Ukrayna’ya saldırıyor. Atılan her bombanın sesi buradan duyuluyor. Şimdi biz buğdayı nerden alacağız. Biz samanı nerden ithal edeceğiz. Benzinin litresi 50 TL olur mu?

Yapmayın dedi çiftçi, şeker fabrikalarını satmayın, özelleştirmeyin. Eylemler yapıldı, günlerce gündemde kaldı. İnadına satıldı. Çiftçiye dekar başı destekleme adı altında nakit ödeme yapıldı. Oysa onların balık tutmayı öğrenmesi gerekirdi.

Coğrafi olarak yakın bir örnek. Beklide Türkiye’nin en iyi elmalarının yetiştirildiği Göksun’da Ericek’de insanlar baltayı almış eline. Elma ağaçlarını kesmeye başlamış. Damlama su konusunda, su barajı konusunda, ilaç, gübre, kooperatif konusunda devleti hiçbir zaman yanında görememiş.

Tarım Bakanı istifa ederken yaklaşık 1200 gün bakanlık yaptığını gururla telaffuz etti.

Ne diyelim sayın bakan, yolun açık olsun!