Her şey unutkanlıkla başlıyor. İsimleri unutma, eşyaların kaybedilmesi gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Ve bu hastalığın adı: Alzheimer…

Alzheimer; hafıza ve konuşmayı etkileyen, unutkanlıkla kendini gösteren, günlük yaşamın gerektirdiklerini uygulayamama gibi sorunlara yol açan, geri dönüşümü olmayan ve ilerleyen bir hastalık…

65 yaşın üzerindeki kadın ve erkeklerde görülmekle beraber kadınlarda görülme oranı biraz daha yüksek…

Halen dünyada 47 milyon Alzheimer hastası var ve 2030’da 76 milyon ve 2050’de ise 135.5 milyon hasta olması bekleniyor. Türkiye’de ise 750 bin aile bu hastalıkla mücadele ediyor.

Türkiye Alzheimer Derneği Başkanı’nın açıklamasında 60 yaşından sonra bir kadının Alzheimer olma riskinin, meme kanseri riskinden 2 kat daha fazla olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Bu oranlar korkutucu.

Geride bıraktığımız 21 Eylül tarihi; hastalığa dikkat çekmek adına, Dünya Alzheimer Günü olarak kabul ediliyor. Hastalığın kesin bir tedavisi yok. Yapılan tedaviyle; hastalığın ilerlemesi yavaşlatılıp, hastalığın belirtileri azaltılıyor. Amaç hastanın yaşam kalitesini artırmak…

Hastalığın nedeni tam olarak bilinmese de kalıtsal faktörler, beyin hücrelerinde yıkım, çeşitli zararlı maddelerin kullanımı hastalık sayısını arttırdığı bilinmektedir.

Hayat boyu sağlıklı beslenme, spor ve kitap okuma, bu hastalıktan korunma yöntemlerinin en başında geliyor.

Bu hastalık belki en çok kişinin yakın çevresini etkiliyor. Alzheimer hastası ile aynı ortamda yaşamak gerçekten çok zordur. Hastanın ise tek başına yaşaması mümkün değildir. Alzheimer hastasının beklediği sevgi ve ilgi ortamıdır... Bir çocuğa verilmesi gereken sabır ve şefkati beklerler...

Gelecekte ise dünya nüfusu hızla artarken; bireysel yaşamın koşullarında, bu hastalıkla yaşamın daha zor olacağı şimdiden görülüyor…