Erkaya Danışmanlık Yöneticisi ve Finans Uzmanı Mehmet Ertürkmen, özellikle pandemi süreciyle birlikte daralma yaşayan ekonominin piyasaya olan etkileriyle ilgili konuştu. Şu anda Türkiye’nin kredi notunun 2001 krizinden daha alt seviyede olduğunu belirten Ertürkmen, ülkenin bir yıl içerisinde ödenecek kısa vadeli 160 milyar dolar borcunun olduğunu kaydetti.

“KURUN ARTMASI BİR AVANTAJ DEĞİL”
Ertürkmen, sözlerinin devamında şu ifadelere yer verdi: “Şu anda Türkiye’nin kredi notu 2001 krizinden daha alt seviyede. Dolayısıyla Türkiye’nin kredi notunun bu düşüklüğü sebebiyle ülkemize yabancı sermaye gelmiyor hatta çıkıyor. Sürekli cari açık veren ülkemizin söz konusu cari açığın finansmanı giderek zorlaşmakta ve maliyeti artmaktadır. Bu süreç sürdürülemez bir seviyeye geliyor. Merkez Bankası kanalıyla son bir yılda yaklaşık 120 milyar USD döviz satılarak döviz kuru artışı frenlenmeye çalışılsa da kurda yüzde 40’a yakın bir artış gerçekleşti.Bizim ülke olarak ithalata dayalı bir üretim modeli var. Yani kurun artması ihracata pozitif etki ediyor ama bunun ana girdisi olan hammaddeler dışarıdan geliyor. Dolayısıyla maliyet otomatikman yine yükseliyor. Yani kurun artması bir avantaj değil. Bir de bu yıl tabii en önemli döviz kaynaklarımızdan biri olan turizmden pandemi dolayısıyla faydalanamadık. Bu anlamda da döviz açığını kapama olayı çok zayıfladı.

NEDEN -2,25 NEGATİF GETİRİ İLE TÜRKİYE’YE PARA GETİRESİN?”
Bir yıl içerisinde ödenecek kısa vadeli 160 milyar dolar borcumuz var. Bu miktar  bankaların kullandığı sendikasyon kredileri,özel sektörün yurtdışından kullandığı krediler ve kamunu yurtdışı borç ödemelerinden kaynaklanmaktadır. Ancak merkez bankasındaki rezervlere baktığımızda swap ve karşılıkları düştüğümüzde net  -32 milyar dolar bir rezervimiz var. Kaçınılmaz sona giderek yaklaşıyoruz. Bunun 2 radikal çözümü var. Merkez bankasının piyasanın gerçeklerine yaklaşması ve faizleri radikal bir oranda artırması lazım. Merkez Bankası’nın geçen hafta yaptığı 2 puanlık faiz artışı morfin etkisi yaptı. Kur yaşanan kısa süreli düşüşün ardından tekrar aynı seviyeye yükseldi.Faizi % 10,25’e çıkarttı ama resmi rakamlarla enflasyon 12,5. Yurt dışından yatırımcı gelirse sen diyorsun ki -2,25 negatif getiri olacak. Yabancı yatırımcı neden % -2,25 negatif getiri ile Türkiye’ye para getirsin?

“YA FAİZİ ARTTIRACAKSINIZ YÂDA IMF’DEN BORÇ ALACAKSINIZ”
Bir de CDS primi denilen bir olay var. Yani ülkenin iflas riskine karşı sigorta pirimi. Bu şu demektir; yurt dışındaki yabancı yaıtımcı veya fon şirketi  eğer Türkiye’den tahvil, hisse senedi alacak olurlarsa 100 USD tutarındaki yatırım için 6 USD tutarında sigorta primi(CDS) ödemek zorunda.  Ülkemize gelecek yabancı yatırımcı yaklaşık % 8,5 oranında reel negatif getiriye razı olması gerekiyor. Bu koşullarda da ülkemize yabancı yatırımcı gelmiyor ve mevcut olanda ülkemizden çıkıyor. Faizlerde piyasa koşullarına uymamız gerekiyor.”Faiz enflasyonun sebebidir” diye cumhurbaşkanımızı yanlış yönlendiriyorlar. Böyle bir ekonomi teorisi yok. Faizlerde ciddi bir artış olması demek talebi kısacaktır. Artan fiyatlardan dolayı talep kısılacağı için kademeli olarak enflasyon düşecektir. Faiz pandemi döneminde radikal bir şekilde baskıyla düşürüldü. Bankalar BDDK’nın öncülüğünde kredi vermeye zorlandı. Burada sadece inşaat sektörü kollandı. Bu yanlış bir politika oldu.Merkez bankası uzun yıllardan sonra ilk defa karşılıksız para basarak piyasaya sürdü, ayrıca kamu bankaları öncülüğünde KGF kefaleti ile ciddi miktarda kredi kullandırıldı. Buna rağmen ülke ekonomisi ikinci çeyrekte yüzde 10 küçüldü. Çünkü kullandırılan bu krediler üretime aktarılmadı, firmalar kullandıkları krediler ile döviz satın aldılar.  Diğer bir alternatif ise daha ucuz ve uzun vadeli olarak IMF’den kredi kullanmaktır. Ya ciddi anlamda faiz artırarak sanayi ve üretime ek maliyet getirecek yada IMF’den uzun vadeli düşük maliyetli kredi kullanacaksınız.

“KAHRAMANMARAŞ’TAKİ TEMEL SORUN SERMAYE YETERSİZLİĞİ”
Kahramanmaraş’taki temel sorunlar aşağıda özetlenmiştir.

  • Sermaye yetersizliği. Firmalar örneğin 10 TL’lik sermaye ile 100 TL’lik iş yapmaya çalışıyor.
  • Kalifiye eleman yetersizliği,
  • Firma sahipleri yetki delegasyonu yapmıyorlar. Her şeyi ben yapacağım diyorlar.
  • Firmaların genelinde yaşanan döviz açık poziyonu,
  • Likidite sorunu

“FİRMALAR UZUN VADELİ SABİT FAİZLİ TL BAZINDA BORÇLANSINLAR”
Finansmanın temel kuralı nasıl satıyorsan o şekilde borçlanmaktır. Ama bizde maalesef TL kredilerinin faizinin yüksekliği nedeniyle firmalar ısrarla daha düşük faizli olduğu için döviz kredisi kullanmaya devam ediyorlar. Geçen ay yayınlanan TCMB raporlarında firmaların banka borçlarının % 63’ü Yabancı para cinsindendir.  Buda yabancı para pozisyon açığına sebebiyet veriyor. Şu anda firmaların en büyük sorunlarından bir tanesi döviz pozisyonu açığı. Yani alacakları TL ama borçları döviz cinsinden. Dolayısıyla kur her artışında firma aleyhine bir zarar oluşuyor. Firmalar nasıl satıyorsa öyle borçlanmalıdır. Firmalar sabit sermaye yatırımından uzak dursunlar. Likit kalsınlar. Uzun vadeli sabit faizli TL bazında borçlansınlar.”

Haber: Emre Akkış

Editör: Mahmut Beyaz