Türkiye’nin güncel ekonomisini değerlendiren Erkaya Danışmanlık Yöneticisi ve Finans Uzmanı Mehmet Ertürkmen, birbirinden önemli konulara değindi. Açıklanan yüzde 21,7’lik büyüme oranının doğru olduğunu ancak reel olarak bakıldığınca yalnızca yüzde 2 civarında bir büyümeden bahsedilebileceğini belirten Ertürkmen, Türkiye’nin kişi başına düşen milli gelir oranının yeniden 2006 yılındaki seviyelere düştüğünü vurguladı. İçinde bulunduğumuz yüksek faiz ortamında istihdam artırıcı yatırım yapılmasının beklenemeyeceğini ifade eden Ertürkmen, bu hafta içerisinde Merkez Bankası’nın faiz indirimi yapmasını öngördüğünü söyledi.

“REEL BÜYÜME ORANI YÜZDE 2 CİVARINDA”

Ertürkmen, konuşmasının devamında şu ifadelere yer verdi: “Geçen hafta ‘Ülkemiz ekonomisi yüzde 21,7 büyüyerek dünyada ikinci sıraya yükseldi’ şeklinde bir açıklama yapıldı. Bu ifade hem doğru hem yanlış. Gerçekten yüzde 21,7 büyüdü. Ama baz alınan büyüme rakamları 2020 yılı Mart-Haziran dönemi ile 2021 yılı Mart-Haziran dönemi. Reel büyüme oranı aslında yüzde 2 civarı. Çünkü 2020 yılı Mart-Haziran döneminde yüzde 10,4 ekonomi küçüldü. Dolayısıyla 2020’deki bu ekonomik küçülmenin üstüne bu büyüme rakamını koyarsanız doğru. Fakat mevsim etkisinden arındırdığınızda aslında yüzde 2 civarında bir büyüme var.

“ŞU ANDA MİLLİ GELİRDE 2006 SEVİYESİNDEYİZ”

Bunun üstüne 1 hafta sonra TÜİK, sanayi üretim verilerini ve işsizlik verilerini açıkladı. Sanayi üretimi yüzde 4,2 daraldı. Neden daraldı? Çünkü temmuz ayında işçi çıkarma yasağı kalktı ve 506 bin kişi işsiz kaldı. Buna paralel olarak ta sanayi üretimi daraldı. Daha geniş perspektiften baktığınızda 2013 yılında 12 bin 582 dolar ile milli gelirde dolar bazında en yüksek seviyeye ulaşmışız. 2013’ten sonra istikrarlı bir şekilde kişi başı milli gelirimiz düşmüş, en son 2020 yılında 8 bin 599 dolara düşmüş. Temmuz ayında da bu 8 bin 530 dolara gerilemiş. Yani şu anda milli gelirde 2006 seviyesindeyiz.

“ENFLASYONUN ARTTIĞI BİR ORTAMDA YATIRIM YAPMA OLASILIĞI ÇOK DÜŞÜK”

Bir de 2013 yılından sonra kademeli olarak artan bir enflasyon oranımız var. Ekonomide enflasyonun arttığı bir ortamda yatırımların artışı pek mümkün olmaz. Çünkü enflasyon arttıkça faizlerde paralel olarak artar ve yüksek faiz ortamında istihdam artışına yönelik yatırım yapılma olasılığı çok düşük. Şu anda ekonomimizi ayakta tutan şey maalesef ki işçilik ücretlerinin rakiplerimiz olan Çin, Hindistan ve Pakistan’dan çok düşük olması ve bizim ihracat sektörlerimizin teknolojik değil, emek-yoğun sektörler olması. Bu durum bu ülkenin ekonomisini büyütmeye yeterince destek sağlayamayacağı açıktır.

“SABİT GELİRLİ İNSANLAR ENFLASYON KARŞISINDA EZİLDİ”

Polisiye ve zabıta önlemleriyle ekonomiye yön verilemez. Ekonominin dinamikleri vardır. Bir malın fiyatını arz ve talep belirler. Sanayi ve üretimin temel girdilerinden olan elektrikte bir yılda yüzde 122 fiyat artışı oldu, doğalgazda yüzde 110 fiyat artışı oldu. Dolayısıyla sabit gelirlerde çok cüzi bir artış yapıldı. Bu sebeple sabit gelirli insanlar enflasyon karşısında ezilmiş durumda. Ama şunu da söylemek lazım; gıda ve emtiada yaşanan artışın belirli bir kısmı global ölçekte yaşanan bir durum.

ÇEKİRDEK ENFLASYON

Bu hafta Perşembe günü Merkez Bankası’nın faiz toplantısı var. Normalde yapmaması gereken bir hareket var. Yani enflasyon yüzde 19,25.  Merkez Bankası faizi yüzde 19.  10 gün kadar önce bir açıklama yapıldı ve artık manşet enflasyon yerine çekirdek enflasyonunun dikkate alınacağı söylendi. Nedir çekirdek enflasyon? Manşet enflasyonu içerisindeki gıda ve enerji fiyatlarını enflasyon hesaplamasında dikkate alınmayacak. Dolayısıyla kendine faiz indirimi yapabilmek için yer açıyor. Siz gıdayı nasıl enflasyon hesaplamasından çıkartırsınız?Rakamlarla oynayıp manipüle ederek faiz indirimine kapı açmak istiyor merkez bankası. Ancak, merkez bankası başkanının bu açıklamasından sonra usd 8,3 TL’den 8,7 TL’ye yükselerek tepki verdi. Olası bir faiz indirimi halinde USD’nın 9 TL’nin üzerine çıkması muhtemel. İthalata dayalı bir üretim modeli olan ülkemizde kur artışı ithal girdi maliyetini artıracağı için enflasyon üzerinde artış yönünde olumsuz etkisi olacaktır. Faiz sebep, enflasyon sonuç değildir. Enflasyon arttığı için faiz artıyor. Merkez Bankası siyasi telkinlerden dolayı büyük bir ihtimalle faiz indirimi yapacak. Bunun yansımasını göreceğiz. Birde Amerikan Merkez Bankası FED’in 21-22 Eylül’deki toplantısında varlık alımını azaltma yönünde karar açıklandığında Amerikan tahvil faizlerinin artacağı beklenmektedir. Amerikan tahvil faizinin arttığı bir ortamda gelişmekte olan ülkelerin ve ülkemizin borçlanma maliyeti artaacak ve dış borç bulmakta zorlanacağız. Bu durumda ülkemizde kurlar üzerinde artış yönünde etkisi olacaktır.  3 yılda kamunun borç yükü % 109 oranında arttı. Toplam bütçe gelirlerinin yüzde 15’i faize gidiyor. Bu kadar yüksek faiz ödediğimiz bir ortamda devletten yatırım yapmasını bekleyemeyiz. Kısa vadede de ekonominin düze çıkması çok zor. Merkez Bankası rezervi 120 milyar dolara yükseldi şeklinde bir açıklama yapılıyor. Merkez Bankası bilançosuna baktığınızda 120 milyar dolar varlık var. Ama onun karşılığında 177 milyar dolar yükümlülükte var. Yani Merkez Bankası nette 52 milyar dolar ekside.”

Haber: Emre Akkış

Editör: Mahmut Beyaz