Yarıyıl tatilinin ardından 2015-2016 eğitim öğretim yılının ikinci dönemine başlayan yaklaşık 18 milyon öğrenci ikinci dönemi yoğun bir sınav maratonuyla geçirecek.

Sınavlara hazırlanan öğrencilere tavsiyelerde bulunan Psikolojik Danışman ve Rehberlik Uzmanı Alpaslan Yurtsever öğrencilerin sosyal medya'dan uzak durması gerektiğine vurgu yaptı. Yurtsever, “Bakanlık genelge yayımladı ve açıklama yaptı öğretmenler tarafından ödev verilmemesi yönünde ödev verilmeyecek ve yaptırılmayacağına göre neler yapacak öğrenciler internet, TV, bilgisayar oyunlarında aşırı zaman geçirilmesine nasıl engel olunacak öncelikle şunu belirtmek isterim ki temelde bende tatilin tatil, eğitim-öğretim dönemin ise eğitim öğretim ile geçirilmesinden yanayım” dedi.
'HER ÖĞRENCİNİN KARAKTERİ FARKLI'
Alpaslan Konuşmasında Şu İfadelere Yer Verdi: “Gezme deyince aklıma her zaman ilk gelen uzak yada yakındaki akraba, komşu ve dost ziyaretleri gelir… Sılayı Rahim ise öncelikli olmak üzere ziyaretler bu dönemde gerçekleştirilebilir. Okul döneminde eve misafir almayıp misafirliğe gidilmediği için bu alanda büyük bir boşluk oluşmuştu. Şimdi ise bu boşluğu telafi etme vakti başta komşularımızı ve akrabalarımızı ziyaret ve muhabbet etmeliyiz. Okul zamanı öğrenciler ile yaptığımız görüşmeler esnasında kardeşin hangi okulda sınıfta dediğimizde yüzümüze bön bön bakıyorlar. Baban Annen evin geçimini nasıl sağlıyorlar ne işle meşguller nerede çalışıyorlar diye sorduğumuzda da benzer görüntüler ile karşılaşıyoruz. Düşünün birde hala-teyze, amca-dayı ve çocukları ile ilgili soru sorduğumuzda durum ne olurdu. Her öğrencinin mizacı, karakteri, kişiliği, düşünme stili farklı. Bu nedenle genel bir çalışma programı önermek gerçekçi değil. Bazı öğrenciler kendilerine özgü yöntemler bulup neyi, nasıl yapacaklarına kendileri karar vermeyi tercih eder. Bunlar, kendi çalışma programlarını oluşturmaktan hoşlanır. Bazı öğrenciler kuralları izlemeyi sever ve yapısı önceden belirlenmiş çalışma programlarına uymayı ister. Bazıları ise kuralları ve süreçleri değerlendirmeyi, eleştirmeyi sever. Bir öğrenci, hayatını düzene koyarsa, azmettiği işi başarabilir. İnsan doğuştan getirdiği potansiyelini değiştiremez, ancak daha uygun koşullar sağlayarak öğrenme başarısını yükseltebilir. Öğrencinin, potansiyelinin şimdiki başarı derecesinden yüksek olduğunu anlamasının yolu verimli çalışma alışkanlığı edinip çalışmasından geçiyor.”
'ÖĞRENCİ NEYE ÇALIŞACAĞINI İYİ BİLMELİ'
Alpaslan, “Verimli çalışmanın yolu, zamanı belirlenen amaçlara uygun planlamaktan geçiyor. Planlı çalışmak, öğrenciye yaptığı çalışmanın yönünü gösterir, sık sık karar değiştirmekten kurtararak zamanı boşa harcamasını önler. Türk toplumu kültürlerarası araştırmalarda 'esnek zaman' yönelimine sahip bir toplum olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle katı bir çalışma programı yerine esnek bir program uygun olabilir. Planlı çalışma süreci, öğrencinin hangi konuyu/dersi, niçin, ne zaman, nasıl ve nerede çalışacağı sorularına verilecek cevapları içeren etkinlikleri planlamasıdır. Bunun için amaç ve hedefleri belirlemek ve zamanı planlamak önemli. Amaç belirlemek öğrencinin 'Hangi konuyu dersi niçin çalışacağım?' sorusuna cevap araması ve bulmasıdır. Zamanı planlamak, çalışılacak dersleri ya da konuları belli sürelere bağlamakla olur. Sınav bizim kültürümüzde sadece öğrencide değil, aile üzerinde de baskı yaratıyor. Bunu azaltmak için anne-babalar önce kendilerini tanımalı, eğitmeli ve geliştirmeli. Anne-babalar ve çocuklar olarak hepimiz acemiyiz. Herkes sahip olduğu rolü daha önce hiç deneyimlemedi. Çocuklar, ilk defa ergen oluyor ve böyle sınavlara giriyorlar. Dünya ilk defa parmaklarımız arasında (sosyal paylaşım siteleri, internet bu kadar yaygın halde). Bu süreçte çocukların öykülerini dinlemek, duygusal destek olmak, güvenildiğini hissettirmek, problemleri birlikte çözme/uzlaşma ve koşulsuz kabul uygun yaklaşımlardan. Çocuğunuz ile ilişkilerinizi gözden geçirin. Anne-babaların çocuklarını disipline etme biçimleri; sevgiyi çekme, güç kullanma ve açıklama şeklinde olabiliyor. Bugünden itibaren inanarak, çocuğunuza "sana güveniyorum" mesajını verin. Onu anlamaya çalışın. Çocuğun davranışları yerine düşünceleriyle ilgilenin. Konuştuğunuz konular hep okul, ders, sınav olmasın. Hayat bunlardan ibaret değil. Çocuklarınızla özel ve duygusal konularda sohbet edin. Hikayelerini dinleyin” diye konuştu.
'ÖĞRENCİLERE OKULU SEVDİRELİM'
Konuşmasının devamında Alpaslan, şunları kaydetti: “Özelikle ana Okul ve İlk okul Öğrencileri Beni bırakma anne”, “Sen de gel lütfen!”, “Baba, seninle gelmek istiyorum.”, “Anne, lütfen gitme!”, “Sizde sınıfa gelin!” “dede bekle burada bir yere gitme!”…gibi cümleleri her yıl okul dönemlerinde duyarsınız Okula başlama, çocuk ve ebeveyn için en büyük heyecanlardan biridir. Okul çağına gelene kadar uyum içinde yaşadığı aile ortamından, yeni bir çevreye yani okula geliş, çocuk için hiç de kolay olmayan bir durumdur. Doğal olarak bunları hiç sormadan direk öğretmenini takip eden bir çok öğrencide bulunmaktadır. Kısa süreli bu panik durumundan sonra öğretmen çocukları ve ebeveynleri rahatlatacaktır. Sınıfın kapısına gelen hatta sınıfa kadar giren veliler olacaktır. Sınıflarda küçük sıralarda öğrencilerin yanında anne babalar da sığmaya çalışarak oturacaklardır. Haftalar içinde bu sırayı dolduran davetsiz konuklar birer ikişer azalır. Yukarıda yazdığımız durum bütün öğrencilerde görülmez. Çocukların bu durumu sizi paniğe sürüklemesin; çünkü bu, normal bir davranıştır. Sınıfta kimi öğrenciler arkadaşlarıyla hemen kaynaşıp, annesinin elini bırakırken, kimi çocuklar ise annelerinin eline eteğine yapışır ve başlarlar ağlayıp bağırmaya. Öğretmenin uzmanlığı sayesinde ve rehber öğretmeninin müdahalesiyle kısa zamanda çocuklar sınıfa alışmaktadırlar. Okul korkusunu yaşayan ve sınıfa girmemekte ayak direten öğrenci sayısı her yüz öğrenciden üç tanedir. Bu yüzde üçlük öğrenci gurubu da sınıf öğretmeninin, rehber öğretmeninin ve uzman kişilerin çabalarıyla belli bir zaman içindesınıfa alışmaktadırlar. Ancak velinin bu durumu kabullenip çözüm yolu istemesi çok önemlidir. Öğrenci, anne-baba ve öğretmenin birlikte çalışması ile bu sorun giderek azalmakta. Çocuk ağlasa dahi ondan ayrılacağınızı kesin bir şekilde belirtin ve sakin olun, geri dönmeyin. Sınıfta bekleyerek oyalanmayın. Vedalaşmayı kısa tutun. Bir müddet sonra çocuğunuz kendini iyi hissetmeye başlayacaktır.Özellikle çocukların okula alıştığı ilk üç günden sonra bazı anne babaların okul saati boyunca bahçede veya okul dışında bekledikleri görülmektedir. Böyle bir durumda çocuk, anne-babasını her gördüğünde, endişelenmesi gereken bir şey olduğunu zannedebilir. Çocuğunuza, siz yanında olmasanız bile, öğretmenlerinin olacağı güvenini verin. Dersler bitince onu okuldan alacağınızı söyleyin. Çocuğu vaktinde okuldan almaya dikkat edin.”
Haber Merkezi


Editör: Mahmut Beyaz