Röportajın detayları şu şeklide:

-Merhaba

-Merhaba Ali bey.

-Görgü Kuralları Adab-ı Muaşeret adlı kitabın çıktı. Hayırlı olsun. Genel anlamda görgü nedir? Kurallarla ilgisi nasıl oluşur?

-Ali bey öncelikle teşekkür ediyorum. Geniş manada görgü insanlığın birikimidir desek yanlış olmaz sanırım. İlk insandan bu yana güzellik adına ne varsa –ki bu söz olur, davranış olur vs- tamamının birikimi görgüdür. Davranışların, sözlerin imbikten süzülüp temizlenmesi ve toplumda genel kabul görmesi ile görgünün kuralları oluşur. Kuralların oluşmasında toplumların inançları, örf ve adetleri etkin rol oynar. Bir toplumda inanca aykırı olan bir davranışın görgü kuralı olabilmesi mümkün değildir. Yine aynı şekilde toplumda genel kabul görmüş, örfleşmiş kurallara aykırı bir söz ve davranış da görgü kuralı olamaz.

Görgü, sosyal bir varlık olan insanoğlunun olmazsa olmazlarındandır. İnsana özgü bir erdemliliktir. İlk insan Hazreti Adem’den bu yana varolagelmiş ve insanlık yokolmadıkça da varolacaktır.

İyi bir eğitimle kazanılacak olan görgü ailede başlar. Yeryüzündeki ilk aile olan Hazreti Adem ile Hazreti Havva ve onların çocukları da görgü kurallarını günlük hayatlarında uygulayan ilk ailedir.

Görgü kurallarının başı “edep”tir. Edep günlük hayattaki davranışlarımızın özüdür. Edepli insan aynı zamanda ahlâklı insandır.

Yeryüzündeki ilk aileden bu yana her toplumun içinde iyiyi, güzeli, doğruyu gösteren ve yaşantısı ile de örnek olan insanlar çıkmıştır. Bunlar toplum içinde uyulması gereken kuralları göstererek insanlığı iyiliğe ve güzelliğe yönlendirir. Ahlâklı bir toplum olmasına çaba gösterir. Güzel ahlâklı insanların oluşturduğu toplumlarda huzur ve mutluluk üstün gelir. Ahlâklı bir insanın davranışlarından sadece o insan değil birlikte yaşadığı bütün bir toplum fayda görür.

Görgü kurallarının bir diğer adı âdâb-ı muaşerettir. Edep kelimesi ile muaşeret kelimelerinden oluşur. Edep aynı zamanda güzel ahlâktır. Edep için iyi bir eğitimle kazanılan görgü kuralları da diyebiliriz. Edebin çoğulu âdâbtır. Muaşeret ise; bir arada yaşamak, topluluk olmak, insanlarla güzel geçinmektir.

Âdâb-ı muaşeret (görgü kuralları) insanları mutluluğa ve huzura götüren kurallar bütünüdür dense yeridir. İnsanı toplum içerisinde erdemli ve saygıya layık bir insan yapar. Âdâb-ı muaşeret’in kaynağını kutsal metinler oluşturur. Tevrat’ta, Zebur’da İncil’de, ve Kur’an’da anlatılanlar öz itibariyle güzel ahlâktır.

İnsan, kaynağını dinden aldığı güzel ahlâkla Allah’ın övgüsünü kazanıp yükselirken ahlâktan uzaklaştığı nisbette de düşüşe geçer. Aşağıların en aşağısı olur.

Ahlâk güzel huyların özüdür.

İnsanların toplum hayatını sürdürebilmesi için sadece yasaların varlığı yeterli olmaz. Yasalar günün ihtiyacına göre devlet adamlarının ortaya koyduğu kurallar bütünüdür.

Tüm bu anlatımlardan ortaya çıkan şudur ki güzel ahlâkın, edebin, âdâbın biricik gayesi insanları kabalıktan, aşırılıktan, cehaletten, kötülüklerden uzaklaştırıp güzelliklerle donatmaktır. “Bir başka tabirle yol yordam bilmezliğin kabalıklarından arındırmak, ahlâki niteliklerle daha da yüceltmek, iman ve amel yönüyle olgunluk ve kemale ulaştırmaktır.” İnsanların beşeri ilişkilerinin düzene girmesi, birbirini sevmesi, adalet vasfına sahip olması ancak bu şekilde mümkün olur.

Allah Rasulü sevgili peygamberimiz ashabına her bakımdan olduğu gibi bu konuda da güzel örnek olmuş, topluma karşı duyarlı olmayı öğütlemiştir. Bu hususta “ya iyi, doğru bir söz söyle veya sus” diyerek ağızdan çıkan sözün de önemine vurgu yapmıştır.

-Adab-ı Muaşeret terkibinin dünyasında neler vardı. Kullandığın bu terkible insanlara ne demek istedin?

-Sizin de ifade ettiğiniz gibi Âdâb-ı Muaşeret bir terkiptir. Edeb kelimesi ile muaşeret kelimelerinden oluşur. Edep aynı zamanda güzel ahlâktır. Edep için iyi bir eğitimle kazanılan görgü kuralları da diyebiliriz. Edebin çoğulu âdâbtır. Muaşeret ise; bir arada yaşamak, topluluk olmak, insanlarla güzel geçinmektir. İslama göre âdâbın gayesi, insanların birbiri ile olan münasebetlerini, ilişkilerini düzenlemek, hem şahsın hem de toplumun huzur içinde yaşamasını temin etmektir. Ayrıca insanlar arasında ölçülü davranmak, hukuka kurallara uymak insana şahsiyet kazandırır. Toplum içerisinde saygın bir yer edindirir.

Mevlana hazretleri alıntıladığımız şu mısralar ile insanlığa seslenerek edebin ne olduğunu belirtir;

“İnsanın bedeninde ruhudur edep

Allah erlerinin gözü, gönlünün nurudur edep.

Adem, alem-i süfliden değil; alem-i ulvidendir.

Şu dönen feleğin dönüşündeki letafettir edep.”

-Günah ve suç kavramının görgü kurallarıyla alakası nedir?

-Günah, dini bir kavram olup inanca aykırı olan bir davranışın gerçekleşmesi ile kazanılır. Yani inanca aykırı olan davranış ve sözlerdir. Bu davranış ve sözlerin karşılığı yine inanç sisteminin kendi içindedir. İnanç kuralları aynı zamanda hukuku da oluşturuyorsa günah olan eylem aynı zamanda suçtur da. Hukuk suç olan eylemlerin cezasını da belirler. Bu kavramların görgü kuralları ile alakası ise alakasızlıktır. Yani görgüye, âdâb-ı muaşerete uygun davranış sergileyen kişi günahtan da uzak olandır. Edep sahibi ahlak sahibi bir kişinin günah işlemesi düşünülemez. Suç kavramı için de aynı şeyleri söylemek istesek de bu pek mümkün değildir. Suç kavramı kaynağına göre şekillenir. İnanç ile ters düşen suçlar olabilir. En basit örneği ile dinin hükümlerinden olan bir davranış hukuka aykırı olabilir. Yani günah olmayan bir eylem hukuk açısından suç olabilir. Tabii ki bunun tersi de geçerlidir. Suç olmayan bir eylem dinen günah olabilir.

-Devamlı değişen sosyal yapının değişmez kurallarla yönlendirilmesi tezat değil mi?

-Doğrusu sorunuzu tam anlayabilmiş değilim. Sosyal yapının devamlı değişimi ibareniz ne derece doğru bilemedim. Sosyal yapıların oluşması da yine toplumların örf ve adetleri ile alakalıdır ki bu da insanlık tarihi kadar eskidir. Yani sosyal yapı devamlı değişmez. Sadece sosyal yapıya ters düşen istisnalar olur ki bunlar da ya günahtır veya suçtur.

-İnsanın tabiatındaki yıkıcılığı nasıl önleriz?

-Tek kelime ile âdâb-ı muaşeret ile, yani görgü kuralları ile, yani edep ile, yani ahlak ile…

-“İstanbul Efendisi” diye bir nezaket timsali vardı, bunu Maraş’a uyarlamak mümkün mü?

-Eğitim ile tabii ki mümkün. Ama kolay da değil. Çocuğa eğitimi veren ailenin öncelikle eğitilmesi gerekecek ki bu da on yılda, yirmi yılda olacak bir iş değil. En az üç dört kuşak belli bir eğitimden geçmeli ki mümkün ola…

-Görgüsüzlük olgusunun sosyal yapımızda ne gibi etkileri var?

-Görgüsüzlük görgünün karşıtıdır. Yani iyi olanın, güzel olanın karşıtıdır. Dinen günah, hukuken suç olandır. Dolayısıyla da sosyal yapıyı bozan, sosyal yapının temeline dinamit koyan bir olgudur.

-En yaygın görgü kurallarından on iki tanesini söyler misiniz?

- İnsanlar toplum içerisinde kurallara uymak zorundadır. Aileler, çocuklarına aile içi eğitim sırasında bu kuralları öğretir. İşte, okulda ve de toplumsal yaşamda uyulması gereken kuralların yazılı bir metni ve mecburiyeti yoksa da bunlar toplumsal olarak belirlenmiştir. Bunlardan on iki tanesini alfabetik sıralama ile şu şekilde sıralamak mümkündür;

  • Anne ve baba çocuklarının önünde münakaşa etmemelidir.
  • Başka kişileri rahatsız edici davranışlarda bulunulmaması gerekir.
  • Birisiyle sabah karşılaşıldığında günaydın akşam karşılaşıldığında iyi akşamlar denmelidir.
  • Borcu vaktinde ve tam olarak ödemeye özen gösterilmesi gerekir.
  • Büyüklere saygı, küçüklere sevgi göstermek gerekir.
  • Duyulan samimiyet, yüzdeki sıcak ve samimi gülümseme ile desteklenmelidir.
  • El sıkma talebi daima büyükten ya da mevki olarak yüksek olan kişiden gelmelidir.
  • Gerektiği zamanlarda özür dilemeyi bilmek gerekir.
  • Selamlaşma sırasında abartılmış konuşma ve davranışlardan kaçınmak gerekir.
  • Uygun olmayan el ve sözlü şakalardan kaçınmak gerekir.
  • Yemek masasında ardı ardına gelen öksürme, hapşırma durumunda masadan kalkılmalıdır.
  • Ziyaretin kısa ve zamanlı olmasına dikkat etmek gerekir.

-Teşekkürler.

Editör: Mahmut Beyaz