Yaşadığımız çağda en çok ruhumuzu ihmal ettik , evrenin ortasında bir yerlerde asılı kalmış nereye gideceğini bilemez halde. İnsanlar aşamayacakları kadar zorlu soyut duvarların içine kapatıldı ki kimse kendi öz benliğinin istediğini değil o duvarlar arasındaki hayatı yaşamak zorunda. Neden böyle diye düşündüğümüzde, son yüzyılda çok hızlı geliştik ya da geliştiğimizi zannettik ama bu gelişim daha çok madde boyutunda oldu, manevi taraf hep güdük kaldı. Dengeyi kuramadık. Teknoloji zirveye çıkarken doyurulmayan ruh birkaç yüzyıl geriye gitti. Evrenin on sekiz bin alemini ruhuyla temaşa edebilecek güce sahip yaratılan insan birden materyalizmin emrettiği gibi tek tip olma çabasına girdi. Sanki aynı fabrikadan çıkmış ve alnına modern insan etiketi yapıştırılmış, başka türlü kabul göremez diye de kullanım kılavuzu eklenmiş.
İnsan mutsuz çünkü materyalist dünyanın tanrısı paranın ardından koşarken ruhunu çok gerilerde bıraktı, artık ulaşamıyor. Kalbinin sesini değil, üç beş kuruşun şıngırtısını dinliyor. Sevgiyi merhametle, güvenle, empatiyle değil parayla satın alabileceğini zannediyor. Anı yaşamak yerine geçmişin acılarına tutunup geleceğin endişeleriyle debelenip duruyor. Bu yalan dünyada bir yolcuyum nereden geldim nereye gidiyorum demek yerine dünyaya çivimi biraz daha çakayım sonsuz mutluluğu bulurum yalanıyla karanlığa gömülüyor. Dur ve düşün, sakin ol. Biraz tevekkül çokça sabır. İnsan ait olduğu yeri bulunca fırtına diner, kendisiyle savaşı biter, hayat bahar bahçe olur.
İşte bu pas tutmuş hayatın içinden geçerken ruhumu dinginleştirmek, bir an durup düşünmek ve ruhumu resetlemek için sık sık dağlara çıkıp trekkink dediğimiz yürüyüşler yapıyorum. Bedenim yorulurken ruhum dinleniyor. Orada yaradanla inziva yaşıyorum bir nevi. Allah ı dağlarda bulan Hz. İbrahim i tefekkür ediyorum. Yaratılmışa olan hayranlığından kaynaklı Allah ı bulma yolculuğu binlerce yıl sonra dahi beni hayran bırakıyor. Hz. İsa’nın hak dinini insanlara anlatabilmek için yaptığı yolculukta sığındığı dağları düşünüyorum. Hz. Musa’nın Tur dağında yaradanla konuşmalarını tekrarlıyorum içimden ve bende yarattığı muştulara sarılıyorum. Önderimiz Hz. Muhammet (s.a.v) in Hira daki yaradana yaptığı yolculuğu , inzivanın ve o muhteşem yalnızlığın zevkini hissetmeye çalışıyorum.
En nihayet dağların enerjisini sarıp sarmalayıp, dönmek zorunda olduğum o medeni karmaşanın içine dönüyorum. Dağlarda depoladığım mistik enerji beni bir süre daha diri tutuyor ta ki ona yapacağım yeni yolculuğa kadar. Bu yazım iki bölümden oluşacak bu sadece bir giriş olsun bugün . Bir sonraki yazımda dağların mistik enerjisinin bilim aracılığı ile nasıl kanıtlandığını anlatacağım. Bizler atalarımızın on binlerce yıl önce keşfettiğini inkar ettik, sonra biri çıktı ve bilim aracılığı ile yeniden keşfetti. Bazı şeylerin ne bilimle ne elle tutulabilecek somut şeylerle kanıtlanmaya ihtiyacı yoktur. Evrenin içinde sırlanmış bazı gerçekleri kendi öz bilincimizle tecrübe ederek de hissedebiliriz. Buraya bir de şiirimi eklemek istiyorum zevkli okumalar. Hoşça ve dostça kalın.
YANGIN YERİ DÜNYA
İnsan yaşadığı şehre benzermiş
Ben, sana benziyorum
Kaşım gözüm değil belki ama ruhum sana boyanmış
Romantik oldu bu cümle biliyorum
Mayası bozulmuş eşrefi mahlukata yakışmıyor
Biliyorum bu cümle de biraz ağır
Romantik cümleler hükmünü yitirdi
Dizdik musalla taşına, tek tek vurduk
Dünya eski dünya değil, adamlık iki dudak arasında küfür
Tünemiş masa başına sinsi çakallar
Pers ordusunun ölümsüz askerleri gibi leş bekler
Aşk, bin bir gece masallarında kalmış
Ölmeden önce Şehrazat’ın koynunda fena can çekişmiş
Dedim ya, Dünya yangın yeri
Asaletin ibresi kayık, benlik tarumar
Merak etme, başımın çaresine bakıyorum
Bulaşmıyorum yola yolcuya ,nenemden kalan edebe sarılıyorum
Beklentilerim güdük, fakir, çelimsiz, olmadım ki hiç doyumsuz
Müptezelim , biraz da umarsız , çoktandır yılgınım belki
Dünya eski dünya değil, düzen bozuk
Afrika kıtasının kıyısında timsah ağzını açmış
Menfaat Sina çölünde diz boyu bataklık
Canavar bilemiş tek dişini, soysuzca parçalar yetimin etini
Kadına isim bulamadılar ,hala talihsiz
Bir sokağın karanlığında hiç olacak kadar sessiz.
Dünya eski dünya değil , merhametsiz.